ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
204
Tepkime puanı
1
Puanları
0
ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..

‘’ Gerçek bir savaş öyküsü..’’


O gece tam 135 kişiydiler!..20 Temmuz günü Türk Askeri adaya çıktığından beri güneye gidebilmek için devamlı yer değiştiriyorlar esir düşmemek için büyük çaba sarfediyorlardı!.. Ama olmadı sonunda yakalanmışlardı işte!..Halbuki bu yıl sevdiği erkeğe kavuşacak ve çocukluk aşkı Hristo ile evlenecekti..Onun için 1974 çok önemli idi!.. Çünkü 18 yaşını bitiriyorlardı..Bu düşünceler içerisinde bocalarken küçük kız kardeşinin ağlayan sesi ile kendisine geldi..Kardeşi henüz 3 yaşındaydı!..Aç olduğunu söyleyerek yemek istiyordu..Ama onlarda aç ve susuzdu..Çaresizdiler..Sert bir sesle kardeşini susması için ikaz etti..Çevrelerinde duran silahlı askerlerin dikkatini çekmek istemiyordu!..
Bu gün Ağustos’un 14’ü idi Hristo yedek olarak silah altına alınalı 1 ay 2 gün olmuştu..Acaba şu anda ne yapıyordu?..Hayatta olması için dua etti..Savaş tüm acımasızlığı ile devam ediyordu.. Etraftan gelen silah sesleri, çevrelerinde yanan ağıllardan yükselen ineklerin seslerine karışıyordu!..Her şey altüst olmuştu..Günün ışıkları yerini gecenin karanlığına bırakmak üzereydi..Çevresine bakındı.. Çoğu yaşlı, kadın ve çocuk olan bu insanlar toplandıkları bölgede birbirlerine sokulmuşlar; açlığın, susuzluğun, uykusuzluğun verdiği bitkinliğin yanı sıra en çok da ölümün korkusunu yaşıyorlardı!..
Acaba bu gecenin sabahı olacak mıydı?..Onları esir alan bu ‘’Barbar Türk’ler’’ yaşamalarına müsaade edecek miydi?..Ona çocukluğundan beri Türk’lerin insan kanı içen korkunç yaratıklar olduğu öğretilmişti!..O halde bu gecenin sabahı olmayacak ve bir daha Hristo’sunu göremeyecekti!..Kalbi bir an yerinden çıkacakmış gibi oldu içini büyük bir acı kaplamıştı!..
Saatler ilerlemeye başlamış gecenin yarısı çoktan aşılmıştı!..Mariya biraz daha kendini toparlamış ve etrafta olan biteni anlamaya çalışıyordu!..Kendilerini esir alan Türk askerlerinin söylediği her şeyi büyük bir saygı ile yerine getirdikleri genç bir adamın farkına vardı!..Gecenin karanlığını aydınlatan ay ışığında sanki savaş tanrısı Zeus gibi duruyordu!..Bu mutlaka askerlerin komutanı olmalıydı diye düşündü!..
Kısa bir süre sonra bu komutan bulunduğumuz yere doğru yürümeye başladı..Bize doğru yaklaştıkça sanki ömürümüz bir o kadar daha kısalıyordu!.Artık yolun sonuna geldik şimdi hepimizin öldürülmesi için çevredeki askerlere talimat verecek diye düşündüm bir an!..O genç adam yürüdü, yürüdü ve tam karşımda durdu..Gecenin karanlığını aydınlatan ay ışığında göz, göze geldik!..Gözleri çakmak, çakmak parlayan Türk Komutan yüksek bir ses tonu ile İngilizce bilen var mı diye bağırdı? O gece ‘’Yes I’am’’ diye yanıt verişimi ömrüm boyunca unutamayacaktım!..Genç Komutan bize korkmamamız gerektiğini hiç birimize zarar verilmeyeceğini ve hepimizi bir süre burada konuk olarak bulunduracağını ve daha sonra üst komutanlarından gelecek emre göre hareket edeceğini söyledi..Ayaklarımızın altından kaymakta olan yeryüzüne sanki yeniden merhaba diyorduk!..Hayatımız bağışlanmış biz artık yaşıyorduk!..Bir an yerimden fırlayıp bu Türk Komutanının boynuna sarılmak geldi içimden..Çevremdekiler yanlış anlar diyerek kendimi zor tuttum!..
Sonra ki saatler sanki muhteşem bir rüya yaşıyorduk!..Komutan benimle yaptığı konuşmadan sonra çok aç ve susuz olduğumuzu öğrenmiş ve askerlerine verdiği talimatla onlardan topladığı yiyecek ve içeceklerin bulunduğumuz bölgeye getirilmesini sağlamıştı..Daha sonra bulunduğumuz yerden uzaklaştı..Gelen yiyecekleri adaletli bir şekilde paylaştırmaya başlamıştım ki!..Bizimle birlikte esir düşen Miamilya Kilisesinin papazı ayağa kalktı ve ‘’ Bu yiyeceklere ve suya sakın dokunmayın bunların hepsi zehirli. Bu Barbar Komutan bizi bu şekilde öldürecek!..’’ diye bağırdı..Hepimiz donup kalmıştık..Bir tarafta günlerin verdiği açlık, diğer tarafta ise ölüm korkusu vardı!..
Kısa bir süre sonra yanımıza dönen Komutan,askerlerinden topladığı yiyecek ve içeceğe hiç dokunulmamış olduğunu görünce çok şaşırdı!Bana neden yemediğimizi sordu?..Kendisine aramızda bulunan papazın bize söylediklerini aktardım..Çok kızdığı her halinden belli olan Komutan hiçbir şey söylemeden bize ikram edilenlerden herhangi birisini ağzına atarak yemeğe başladı ve üzerine de bırakılan sudan içti..’’Bize dönerek bir süre bekleyin eğer bana bir şey olursa size verilenlere dokunmayın..Bir şey olmaz ise anlayın ki bu papaz size yalan söylemiş!..’’ dedi ve yanımızdan ayrıldı..Hepimiz çok utanmıştık!..Türk Askerleri bize onlar için çok önemli olan yiyecek ve içeceklerini vermişlerdi ama papaz efendi bizi söylediği yalanla Türk’lere mahcup etmiş, hepimiz ölümü beklerken bize böyle davranan bu genç Türk subayının yüceliğini anlayamamıştık!..Bu karmaşık duygular içerisinde uyuya kalmışım..
Sabahleyin uyandığımızda,O genç Türk subayını görebilmek ve ona teşekkür etmek için sabırsızlıkla o anı bekliyordum!..Aradan ne kadar bir zaman geçtiğini bilmiyorum ama bir an yanı başımda onun sesi ile irkildim!..Geceyi nasıl geçirdiniz diye soruyordu?.Ayağa kalktım ve ona tüm Rum esirler adına ve göstermiş olduğu bu insancıl davranışı için teşekkür ettim ve boynuna sarılarak yanağına kocaman bir öpücük kondurdum!..Çok şaşırmıştı!.. Bir an ne yapacağını bilemedi!..Ama onun da çok duygulandığını gözlerinden anlamıştım..Kısa bir sessizliğin ardından bize eliyle Rum bölgesini göstererek bulunduğumuz yerin hemen önünden geçen yolu takip ederek oraya gidebileceğimizi ve serbest olduğumuzu söyledi..Bunun için tam bir saatlik zamanımızın olduğunu ilettiğinde hepimiz sevinçten çılgına dönmüştük!.. Özgürlüğe giden yol bizi bekliyordu!..
Aradan tam 11 yıl geçti şu anda Hristo ile mutlu bir hayatımız ve küçük bir de oğlumuz var ve ben bu mutluluğumu o genç Türk Komutanına borçluyum..Eğer o gün bizleri serbest bırakıp özgürlüğümüze kavuşturmasaydı bu günleri asla göremeyecektim!..Ama bir şeyi daha anlatmadan geçemeyeceğim!..O Yiğit insan bizlere hayatımızı bağışlayıp, kendi yiyecek ve içeceklerinden ikram ederken, aynı tarihte Bizim askerlerimizin Murat ağa ve Atlılar köylerinde bizim durumumuzda ki insanları diri, diri toprağa gömdüklerini öğrendiğim zaman kahroldum!..Onlar insan olamazlardı!..Bize Barbar diye tanıtılan Türk’ler savaşın o acımasızlığı içerisinde hepimize insanlık dersi verirken, Helen medeniyetinin temsilcisi olduklarını ilan eden benim ırkımın insanları tarihinin en büyük suçunu işlemişti!..Yaşadığım süre içerisinde bir gün o iyi yürekli komutan ile karşılaşacak olursam bu insanlık ayıbı için ondan özür dileyeceğim.Ama karşılaşmasam bile bu yaşadığım gerçeği herkes ile paylaşmak adına yazıyorum.. Kim bilir belki bu duygularım ona da ulaşır!..Sana minnettarım cesur Türk..O çakmak, çakmak bakan gözlerini yeniden görebilmek umuduyla!..

( Bu savaş anısı 1985 yılında Rum kesiminde ki yerel basında yayınlanmıştır..)

( Tüm bu yaşananlar 16 Ağustos 1974 tarihinde Miamilya köyünün domuz mandıraları bölgesinde gerçekleşmiştir.O 135 esirin ne yapılacağının yanıtını bekleyen bölgenin komutanı Yarbay Burhan Kanıt üst komutanlıktan almış olduğu yanıtın, esirlerin akıbetinin kendi insiyatifine bırakıldığını öğrenince ne yapacağını şaşırmıştır!..Bunca insanı nasıl muhafaza edecek ve nasıl besleyecektir?. Geri bölgeye sevk etmek istese nasıl ve hangi araç ile gönderecektir?.. Kaldı ki savaş bütün hızı ve acımasızlığı ile devam etmektedir!..Bu sırada Bölük Komutanları içerisinde oğlu gibi sevdiği Üsteğmen Atilla Çilingir yanına gelerek tüm sorumluluğu üzerine alarak az önce esirleri Rum kesimine geçmeleri için serbest bıraktığını söyler..Yarbay Kanıt sadece başını sallayarak bu insiyatifi onayladığını belli eder..Büyük bir mesuliyet mutlu bir son ile noktalanmıştır..
Evet sevgili okurlar tam 35 yıl önce yaşadığım o çok özel günü hiç ama hiç unutamadım..O gece topladığımız esirlerin yaşadığı tam bir dramdı!.. Kucaklarında bebekleri olan kadınlar, elleri bastonlu yaşlılar, korkulu gözlerle ne olduğunun farkında bile olmayan çocuklar!. Genç kızlar!..Bir an kendi yakınlarım gözlerimin önüne geldi..Böyle bir durum karşısında insan olan herkesin yapması gerekeni yaptık..Ve o gece Kahraman Mehmetçiğin kendileri aç kalmaları pahasına yiyecek ve içeceklerini o muhtaç insanlarla paylaşmasını hiç unutamadım..
O gece bana tercümanlık eden Rum kızı Mariya’nın yıllar sonra bu öyküsünü yazdığını 1985 yılında adaya ikinci kez geldiğimde öğrendim..Kendisine ulaşmayı çok denedim ama olmadı!..
Ama Türk oluşum ve Türk Askerinin Komutanı olduğum için çok büyük bir gurur ve onur yaşadığım o geceyi asla unutamadım..Belki de aynı saatlerde Rum canileri sırf Türk oldukları için insanlarımızı öldürürken, biz onlara Türk’ün en büyük hasletini, alicenaplığımızı gösteriyorduk..
Bu savaş anım içerisinde birlikte görev yaptığım ancak şimdi hayatta olmayan çok değerli komutanım Yarbay Burhan Kanıt’ı şükran ve rahmet duyguları ile anıyorum..O gece oradaki Rum’lara gösterdikleri insanlık fazileti ile büyük bir ders veren Mehmetçiklerimle gurur duyuyor ve onları da minnetle yad ediyorum..
İşte Türk olmak, Türk Ulusunun bir parçası, bir ferdi olmak böyle bir şeydi..Ne Mutlu Türküm Diyene..

Ne Mutlu Biz ’’ KIBRISLI’’ DEĞİL, TÜRK OĞLU TÜRKÜZ DİYEBİLENE!..)

Atilla ÇİLİNGİR.
 

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

Dediğiniz gibi... "İşte Türk olmak, Türk ulusunun bir parçası, bir ferdi olmak böyle bir şeydi..."

Kaleminize sağlık paşam. Yazınızla göğsümüz kabardı. Sizinle ve Türk askerlerimizle gurur duyduk. Esir düşen rum kadınını çok merak ettim. Şu anda eminimki o da sizi merak ediyordur. Bu arada Burhan Kanıt komutanımı rahmetle anıyorum.
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

İşte aradaki fark...TÜRK ASKERİ budur.Medeniyet kimdeymiş gördüler...NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!

Paylaşımınız için çok teşekkür ediyorum, sağolun SAYIN ÇİLİNGİR.
 

tunaboylu

New member
Katılım
13 Eyl 2008
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

İstanbul ; 10.01.2009

ONLAR ATATÜRK “ÖLDÜ” ZANNEDİYORLAR!!!!

BİLİYORMUSUN !!!

BİR ULUSUN EMPERYALİZME BAŞKALDIRIŞI OLAN KEMALİST DEVRİMİ GÖRMEMEZLİKTEN GELİYORLAR,

SADECE ATATÜRK’E İNDİRGEYİP TEKİLLEŞTİREREK YOK SAYMAYA ÇALIŞIYORLAR,

“MUSTAFA” DİYE FİLM ÇEVİRTİP PİSİKOLOJİK SAVAŞLA, BİR ULUSA HAKARET ETTİRİYORLAR,

BİR MİLLETİN BİLİNCİNİ SİLMEYE ÇALIŞIYORLAR,

AMA YANILIYORLAR !!

BİLİYORMUSUN!!!!

Değerli Yazar kardeşim,

Kıbrıs’ta “ Tek Halk” vardı da 1974'de Türkiye Kıbrıs'da 'Barış Harekâtı' nı spor olsun diyemi? yapmak zorunda kaldı.

Hadi Türkler paranoya geçiriyorlardı, o zaman Rumlar, 'Kıbrıs Cumhuriyeti'ni, kendi elleriyle niye yıkmaya çalıştılar!

Enosis'i gerçekleştirmek istediler.

Kıbrıs'ı, Yunanistan'a ilhak etmeye, Kıbrıs'ı Yunanistan'a katmaya kalktılar.

Buna engel oluyor diye niçin “Türkleri” yok etmeye, haritadan silmek için örgütler kurdular ve fiilen uyguladılar!

Çoluk çocuğu katletmediler mi?

Türk mülklerini yakıp, yıkmadılar mı?

Adayı kan gölüne çevirmediler mi?

Fakat garantör devletlerden biri olan Yunanistan susarak bunu kabullenmedi mi?

Diğer garantör devlet İngiltere ise aptalı oynamadı mı?

Türkiye harekatı gerçekleştirene kadar vurdumduymaz davranmadı mı?

Zaten istedikleri bu değilmiydi!!

Az daha O da gerçekleşiyordu.

Türkiye, grantör devlet olarak, öteki garantör devletlerle ortaklaşa müdahale etmek isteğini bu Medeni (!)Devletlere defaatçe iletmedi mi?

Buna yanaşan oldu mu?

İş başa düştü!

Gereken de yapıldı!!!

Şimdi adada istenmeyen “Türk Ordusu” Kıbrıs’ta da “Kıbrıs Mücahitlerinin” de desteği ile destanlar yazmadı mı?

Şehitler vermedik mi?

Gazilerimiz yok mu?

Kazanılan insanlık adına bir zaferdir !!!!

Dünyayı şaşırtan, Cihana parmak ısırtan, “Türk Milletinin” Anadolulusuyla, Kıbrıslısıyla adaletin askeri ve nasıl adil olduğunu, insanlığın emrinde olduğunu dünya âleme göstermedi mi?

Ay-yıldızlı TC ve KKTC bayrakların Kıbrıs semâlarında, nazlı nazlı dalgalanma hakkı buradan doğar.

Hak yerini bulmuştur.

Bu hakkaniyet içinde Sınırlar çizilmiştir.

Türkler kuzeye, Rumlar güneye.

Yani Fiilen “İKİ HALK” kabul edilmiştir.

Böylece Kıbrıs; resmen ikiye bölünmüştür.

Kavuk gitmiş , kavga bitmiştir!!!

Şimdi bunu kaşıyarak, hem TC ‘ye hemde KKTC’ye sanal sorun yaratmak nedendir?

Sevr’in üstüne Lozan’ı halen kabullenemeyen zihniyetin, rövanşı “KIBRIS” üzerinden başlatma isteğidir!

İkinci adım ise Güneydoğu Anadolu’da oynanan bunun tam tersi tezdir, yani “ KÜRTLERE ÖZGÜRLÜK “ ve “BOP” temasıdır.

Amaç ise, buradaki kaynakların paylaşımı ve insanların da “EMPERYALİST” emellerle sömürülmesi için ortam hazırlanmasıdır.

Yoksa “RUMLARI” çok sevdikleri için değil.

Şu anda Kuzey Kıbrıs sırf Türklerle, Güney Kıbrıs ise sırf Rumlarla meskûn değimli?

Güney Kıbrıs, Kuzeyden daha refah içinde ve AB üyesi değil mi?

Rumlar geçmişte yaptıkları haksızlıkların bedeli olarak bunları Türklerle paylaşmak için mi? Tek millete dönüşmek istiyorlar?

1974 den beri adaya huzur gelmedi mi?

Kıbrıs'ta kan dökülüyor mu?

Bu durumdan ötürü Rumlar da rahat bir hayat sürmüyorlar mı?

Adanın Güneyinde “Kara Para Cenneti” olmalarına tüm emperyalist ülkeler göz yummuyor mu?

Rusya Federasyonu da burada “Rus Milyarderlerin” kara sermayelerinin olduğunu bilmiyor mu?

Peki, Türkler de bugünkü durumdan rahatsızlar mı?

Türkiye’nin bu haklı davasında ABD’nin senelerce süren ve haksız yere Türkiye'ye uyguladığı silâh ambargosuna direnmedik mi?

Kıbrıs'a da Batı âlemi iktisadî, siyasî ambargo uyguladığı zaman arkanızda olmadık mı?

Maalesef KKTC Cumhur Başkanı M.A. Talat ve TC Başbakanı R.T.Erdoğan arasındaki anlaşma bizler için muamma olduğundan, Devletler arasında hâlen devam edip etmediğini bilemiyoruz!

Ama biz TC Vatandaşları olarak daima KKTC Halkının ilk günkü gibi arkasındayız!!

Batı'nın baskısıyla, hiçbir ülkenin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımamış olması bu gerçekleri bizim gözümüzde yok etmiyor.

Tabi bunda, başta AB’ nin menfî yaklaşımı bizi hiç etkilemiyor!

Şunu net olarak söylemek isterim ki KKTC’ye ikiyüzlü davranan AB ve ABD, TC ye de aynı senaryo ile yaklaşıyor.

Bir milletin “Hükümranlığını” teslim etmek için masaya oturuşunu bir türlü anlayamadığım KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talatın, Kıbrıs’ta tek halk olmadığının ''gayet açık ve net'' olduğunu anlamasını , ''Tek halk vardır'' iddiasıyla Kıbrıs'ı üniter devlete götürecek bir süreci Türk tarafının kabul etmesinin mümkün olmadığını söyleme cesaretini göstermesini , “Adaletin” ikinci kez galip gelmek üzere olduğunun işareti olarak kabul ediyorum.

Yoksa gerek TC ve gerekse KKTC den dökülen şehit kanlarının vebalinden kimse kurtulamaz.

Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir.” Vasiyetini unutmuş değiliz.

O’nun kader ve silah arkadaşı İsmet İnönünün “Denktaş, Denktaş, Kıbrıs benim sorunumdur. Kıbrıs Türkiye’nin sorunudur. Fazla söze gerek yok. Her türlü yardım yapılacaktır.” Sözleri halen belleğimizdeki tazeliğini korumaktadır.

KKTC’nin mimarlarından, o dönem TC Başbakanı Bülent Ecevitin, Mevcut TC Hükümeti ve KKTC hükümetinin ABD ve AB ile ilişkilerinde 'fazlasıyla çekingen' ve “ teslimiyetçi “ davranmakta olduğu şeklindeki altı çizilmiş uyarıları dağarcığımızda durmaktadır.

'Türkiye hakkı olan tepkileri daima gösterebilmiştir, bunun karşılığında da herhangi bir sıkıntı ile karşılaşmamıştır' diyen, KKTC için yapmamız gereken fedakârlıkların TC Halkı için sıkıntı olamayacağını netleştiren bu insanın, mevcut TC hükümetimizi ve onun üstünden KKTC hükümetini, AB ve ABD’nin Kıbrıs tezlerine karşı uyarılarını halen daha KKTC de hatırlayanlar olduğuna büyük bir güvenle inanıyorum.

Türk Halkı olarak, KKTC’nin varlık ve özgürlüğünün devam ettirilmesini istemek bizim de hakkımız.

Rum yönetiminin Adaki Türkler’in etnik temizliği ya da etkisiz hale getirme isteğini herhalde sizlerde görmüyor, yaşıyorsunuz.

Ayrıca, Sizler ve TC Hükümetleri, Kıbrıs’ı olduğu gibi teslim etse bile AB'nin kapılarının hiçbirimize açılmayacağı alternatifi olmayan bir gerçektir.

Hep birlikte “Bu konuyu fazla umursamadığımızı” tüm dünyaya göstermeliyiz.

“Avrupa bizim için önemlidir ama dünya da Avrupa'dan ibaret değildir” özdeyişi ile Sayın Bülent Ecevitin Kıbrıs politikası daima çantamızda yerini korumalıdır.

Türkiye'nin desteği sayesinde Kıbrıs Türkünün, KKTC’nin desteği sayesinde Anadolu’daki Türklerin ayakta kalabileceğini unutmamalıyız.

Batı dünyasının TC ve KKTC’yi kendilerinden tecrit edip soyutlamasının Türklüğün yeteri kadar gelişmesini önlemek için olduğunu sağır sultan bile duydu!

Sizler, GKRY’ne ; “ Her türlü imkânlara sahip olduklarını, günden güne, AB sayesinde daha da geliştiklerini, serpildiklerini, AB ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynadıklarını, Kara para ve illegal kaynaklardan da olsa, Refah seviyelerinin arttığını, KKTC’yi fersah fersah geçmesi için bütün dünyanın seferber olduğunu, GKRY’ inde her şey yolunda iken, Ticarî, siyasî ve kültürel bakımından hiçbir sorunları yok iken, herkes evinde barkında, herkes işinde gücünde, rahat bir hayat sürüyor iken “ niçin CAMİ DUVARINA İŞEMEYE GAYRET GÖSTERDİKLERİNİ, RAHATMI BATIYOR ACABA? Yoksa kendileri de bu haklara layık olmadıkları için, Dünya tarafından bir gün ellerinden alınır paranoyası içinde mi yaşıyorlar! Lütfen bir sorun!!!

Buna rağmen ortada çözümsüzlük varmış gibi, bir bardak suda fırtınalar koparıp sanal sorunlar yaratacaklarsa kendilerinin bileceği iş!

LÜTFEN MUHATAP DAHİ ALMAYIN !!!

AB-ABD, Yunanistan, İngiltere ve Rumlar; Kıbrıs konusu olmasa da Türkiye'nin üstüne geldikçe geliyorlar.

Türkiye'nin üstüne yürüdükçe yürüyorlar.

Çözüm de çözüm diye tutturmuş gidiyorlar.

Oysa bir sorun yok be gözüm.

Sorun LOZAN’I hazmedememeleri,

Aslında mesele Rumların meselesi değil.

O bir paravan...

Onların şahsında Türklerin karşısında AB ve ABD'nin bir cephe oluşturması var.

Çünkü adanın tamamen Rumların yönetimine geçmesi demek, aslında adanın bütünüyle AB-ABD ve İngiltere'nin elinde kalması demektir.

Tüm uğraş, işte bunun için be dostlar!

Akdeniz de Türkiye'nin gölgesinden kurtulmak ve onu Anadolu’ya hapsetmek istiyor AB ve ABD!

Çünkü yakın gelecekte Türkiye'nin adada bulunması. Askeri bir güç olarak orada yer alması; AB ve ABD'nin uykularını kaçırıyor.

Gelecekte Büyük Ortadoğu projesindeki “Ortadoğu hâkimiyetine” , şimdiden gölge düşmesini önlemek istiyorlar.

Çünkü Süveyş'in emniyeti, Türkiye'nin İskenderun'dan denize açılması, Akdeniz'in güvencesi, Kuzey Akdenizin kontrolü (Yanlış olarak Ege Denizi olarak isimlendirilen deniz) ve Ortadoğuya atlama taşı, hep Kıbrıs'a bağlı...

Kıbrıs'tan geçiyor.

İşte bu sebeplerden ötürü, böyle bir toprak parçasında Türkler gibi Anti-Emperyalist bir halkın bulunuşu, asrın sömürgeci devletlerinin uykularını kaçırıyor.

İşte kıyamet bu yüzden kopuyor be canım.

Gerisi lâf ü güzaf, boş sözlerden ibaret be kanım!

Gerçekler bu merkezde iken, kimi siyasetçilerimiz, yandaş medyaları, Emperyalistlere yaranmayı marifet sayan kimi yazar-çizer takımı ve aydınlarımız -ne hikmetse- sanıyorlar ki, sanki BM, AB, ABD ve İngiltere den başka güç yok ve bu güçler de KKTC’ni, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden daha çok düşünüyorlar.

Sanki hepsi KKTC'nin maddî durumunu düzeltmeyi ve yükseltmeyi Türkiye'den daha çok istiyorlar.

Hürriyetin, vatanın, milli değerlerin olmadığı yerde, acaba maddi değerlerin ne önemi var, hiç bu gramla tartmıyorlar fikirlerini, görüşlerini.

Oysa Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk Bağımsızlık hakkında bakınız nekadar çok şey söylemiş;

Ancak hür fikirlere sahip olan insanlar vatanlarına faydalı olabilirler ve onlardır ki vatanlarını kurtarıp muhafaza etme kudretine malik olurlar.

Biz Türkler bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz.

Bu memleket tarihte Türk'tü, halde Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.
Efendiler! Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, ulusundur.

Hürriyet kayıtsız şartsız serbest olmak değildir. Onun akitleri şartları vardır. Kayıtsız şartsız serbest olmak ormanlardaki hayvanlara mahsustur... İlmi esaslara göre ferdin hürriyeti başkasının hürriyetinin hudududu ile sınırlıdır. Başkasının hürriyet hakkını tanımayan kendi hürriyet hakkını da tanıtamaz. Siyasi anlayış sahibi olan hakiki ve zeki inkilapçılar bu lekeden masundurlar. Onlar ne vakit şiddet ne vakit yumuşaklık göstereceklerini bilirler. Milletlerini hürriyet ve adalelete doğru yürütürler.

İstiklali tam, bizim bugün deruhte ettigimiz vazifenin ruhu aslısıdır. Bu vazife bütün millete ve tarihe karsı deruhte edilmiştir. Bu vazifeyi derihte ederken, kabiliyeti tatbikiyesi hakkında şüphe yok ki çok düşündük. Fakat netice olarak hasal ettiğimiz kanaat ve iman, bunda muvaffak olabileceğimize dairdir. Biz böyle bir ise başlamış adamlarız… Biz yaşamak isteyen, haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz... İstiklali tam denildiği zaman tabiki siyasi, mali iktisadi adli, askeri, her hususta istiklali tam demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklalden mahrumiyet millet ve memleketin hakiki manasıyla bütün istiklalin mahrumiyeti demektir.

Mesleki içtimai itibariyle dahi düsündüğümüz zaman biz hayatını, istiklalini kurtarmak için çalışan bir halkız.

Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Milletin esaretten kurtuluşu, egemen ve bağımsız olarak topraklarımızda yaşayabilmesi, ancak azimkâr ve namuslu ellerin milleti kasa ve doğru yoldan haklarını korumaya ve bağımsızlığa sevki ile kabil olacaktır.

Millî egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.

Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.

Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.

Temel ilke Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz. Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Hâlbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, ya bağımsızlık ya ölüm.

Türk milleti istiklalsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.

Türkiye halkı asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklali bir lazıme-i hayatiye etmiş bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet istiklalsiz yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır.

Türkiye halkı, yüzyıllardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve istiklali, yaşamanın gereği olarak düşünmüş bir milletin kahraman evlatlarıdır. Bu millet istiklalsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.

Yabancılardan insaf ve iyilik dilenmek gibi bir ilke yoktur. Türk ulusu, Türk ilinin gelecek çocukları bunu bir an olsun akıllarından çıkarmamalıdır.

Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.

Zabitan için ya istiklal ya ölüm vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız.

Bu art niyetli, içten pazarlıklı devletlere uşaklık yapmayı bir meziyet sayan, yukarıdaki özdeyişlerden bugüne kadar nasibini alamayacak kadar aptal olan politikacı, bürokrat, siyasi, aydın, yazar-çizer, dilleri bu sonuçlara varabilen halk toplulukları ve sivil toplum kuruluşları hepimiz için Güney Kıbrıs Rum Yönetiminden ve Emperyalist ülkelerden daha tehlikelidir.

Hainliği meslek edinmiş bu günahkârlar, hıyanet, vefasızlık, itimadı kötüye kullanmak, sözünde durmayıp oyun etmek, adaletten ayrılarak bir menfaat elde eder zanniyle suç işlediğini bile bile hareket edenlerdir.

Öncelikle kendi insanlıklarına saygıları yoktur, kaldı ki bir toplum a faydaları olsun.

Bunlar insanlara ve topluma ve Milletlerine zarar verdikleri gibi, Cenâbı Allah'a ve Resullere karşı da hıyanet içindedirler.

Uluslar arası gücün hedefinin , "BM-ABD-AB üçgeninin, Kıbrıs'ı çözümsüzlüğe mahkûm eden(!) kısır döngüyü, bu defa kırmak için müşterek iradeyle sergilediği kararlılık...!" olduğu bilinci ile , karşısında bizler de TC ve KKTC halkları olarak aynı kararlılıkta kendi Milli Çıkarlarımızı ve ULUSAL ONURUMUZU korumakta kararlı olmalıyız.

Üstelik bu uluslararası gücün, Kıbrıs Türkünü, Kendisinden ve ana vatan Türkiye'den daha fazla düşünüdüğünü(!) göstermeye çalışan kendi içimizdeki müşterek iradesinin sergilediği kararlılığın farkında olarak, dengelerimizi nasıl da altüst ettiğini, anlaşılmaz gizli bir sevinçle ifade eden kalemlere, SAVAŞ AÇMALIYIZ...

DOĞDUKLARINA, DÜŞÜNDÜKLERİNE, YAZDIKLARINA PİŞMAN ETMELİYİZ!

BM-AB-ABD ve İngiltere'nin marifeti ile dünyanın çeşitli yerlerinde kan gövdeyi götürürken, Üstelik Anadolu’da tedhiş ve terör her yanı sarmışken, Kıbrıs için sorun yaratmalarına bir mana vermeliyiz.

İYİ DÜŞÜNMELİYİZ!

Kıbrıs demelerinin altında yatan gerçeklerin ise bam başka şeyler olduğunu bir kenara yazmalıyız!

Bu Uluslar arası güçlerin belleğinde "Doğuda hangi ülkeye gitseler, Doğu Türkleri 'ağabey' kabul eder. Batıda hangi ülkeye gitseler Batı Türkleri 'tehdit' kabul eder” görüşünü değiştiremeyeceğimizi bilmeliyiz.

Ne yapalım, böyle bir Ülkeyiz. Dosta güven, düşmana korku veririz.

Tek devlet halinde birleşince, aralarında bize yer vereceklerini mi sanıyorsunuz?

Hayır, onlar adada Türklerin korkusu ile rahat duruyorlar.

Biliyorlar ki Türk milleti ve onun bağrından çıkan Türk Ordusu zâlimi ayağıyla ezer.

Tecrübeleri var!!!

Asırlarca, tarihten gelen genleri var.

Böyle güçlü bir Türk Milletini kim aralarına almak ister?

Çünkü bu büyük devletin: "Azerbaycan'dan Filistin'e kadar herşey bizi ilgilendirir. Mes'ele sadece coğrafî bir husus değildir." (29.10.2003) diyen Genel Kurmay Başkanları var.

Yine bu şanlı devletin: "Karadeniz, Akdeniz, Adriyatik ve Kızıldeniz'e bigâne kalamayız. Buralar ilgi alanımıza girer. Bundan dolayı, bu denizlerde Türk Uçak Gemileri dolaşmalı artık!" diyen Kuvvet Komutanlarımız var.

Türk Milletinin insanî misyon ve görevini bilen ve ona sahip çıkan, kahraman bir ordusu bulunan bir Türk Toplumunun varlığına hiç tahammül eder mi, sömürgeci zihniyet taşıyan bu Emperyalist dost (?) devletler?

Kıbrısı birleştirerek, hâliyle karasularını değiştirerek Türkiye’nin en tabii hakkı olan Doğu ve Kuzey Akdeniz’deki kaynak ve hakimiyetini çıkmaza sokacaklar!

YANİ TÜRKİYEYİ KUŞATACAKLAR!!

Kazandığımız bu eski vatan toprağı; alışık oldukları gibi, yine masada elimizden alınmak isteniyor.

Acı olan ise budur değerli kardeşim!

Kuzey Kıbrıs Türkünü, kendi ellerimizle Rum'un insafına bırakmamızın istenmesidir!

Soyumuza İHANET ETMEMİZ isteniyor!

KKTC’nin seçilmişleri eliyle, TC’deki AKP’nin desteği ile, Uluslar Arası Emperyalist güçlerin yol haritasına uygun olarak kuzuyu kurda teslim edişimizin pazarlıkları(!) yapılıyor Kıbrıs'ta be CANLARIM!

Kimse kimseyi kandırmasın!

Çanlar TÜRKLÜK için çalıyor!

KKTC, Millî marşından, bayrağından cayan bir millet konumuna getirildi, ısrarla uygulanmaya çalışılıyor!

Türk Milletinin tarihin ilk defa bir TÜRK TOPLUMU, kendi CUMHURBAŞKANININ BİZZAT YÜRÜTTÜĞÜ GÖRÜŞMELERLE devletinden vazgeçiyor, TC Hükümetinin de desteği ile vazgeçiriliyor(!)

İnsanlık Uğruma, Adalet Uğruna Bu kadar dökülen kandan, bu kadar verilen candan sonra Kıbrıs Türkünü içten-dıştan binbir hile ve desise ile Rum (Emperyalist paryası -Yunan ) devletinin kaypak politikasına, sahte gülücüklerine yazık ki, terketmek üzere olduğumuzu bizlerde burada Anadolu’nun kalbinde hışımla izliyoruz!


BU BİR KABUS!

BU BİR FELAKET!

Bu bir İHANET be dostlar!

Bu kâbustan BİRLİKTE uyanma ZAMANI GELDİ.

ORADA, NE MUTLU SİZE Kİ Kahraman Mücahid Sayın Rauf Denktaş var.

DAĞ GİBİ DURUYOR ADALETSİZLİĞİN VE SÖMÜRÜNÜN KARŞISINDA.

Ancak Tehlike bulutlarını, içimizdeki gafillere, dışımızdaki güçlere rağmen
Kıbrıs semalarından uzaklaştıracak olan sizlersiniz.

KKTC TÜRK ULUSU !!!!

Önce Allah, Sonra TC Ulusu ve onun bağrından çıkmış Kahraman Türk ordusu daima sizlerle.

Bekliyor, aymazlığı gözlüyoruz.

Şahsiyeti, haysiyeti özlüyoruz.

Bu davada İnsanlığa karşı hem Hak katında, hem Halk yanında haklıyız.

Bizim kaderimiz budur, Türk milleti çok talihsiz ve mazlum bir millettir.

Hak ve Adalete verdiği değer, İnsanlığa verdiği önem Türk Milletine hep şanssızlık getirmiş büyük maddi ve manevi zararlara uğramıştır.

Ama yılmamıştır.

1900’ lü yılların başından beri düşünün bir kere adalet dağıtmak için katıldığı savaşlarda kaybettiği milyonlarca insan, kaybettiği topraklar, petrol zenginlikleri, kaybettiği itibarın haddi hesabı yoktur.

Ama Anadolu da dişinle tırnağıyla, eriyle, avradıyla, bebesiyle yine Bağımsız bir Türk Devleti kurmuştur.

Gel gör ki, kurulduğumuz günden beri bize Anadolu'yu ve uzantısı Kıbrıs’ı çok görüyorlar.

En yakın dostumuz dediğimiz Müttefikimiz ve stratejik ortağımız ABD, halen daha LOZAN’I kabul etmedi ve sanal olarak ürettiği Emperyalist imparatorluğun paryalığını yapacak, ırgatlaştırılması ön görülen devletleri kapsayan BOP projesinde işgal edilecek ve parçalanacak devler arasında TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ de var.

Ne diyor eski ABD dış işleri bakanı Albrigth: "Türkiye, Türklere verilmeyecek kadar büyük bir ülkedir."

NE DOST AMA !!!!

Bütün bu düşmanlıkları ve her türlü hile ve desiseleri yok edecek, çok ferasetli, akıllı, cesur, vatan ve millet seven, her türlü kötülüklerin üstesinden gelecek kadrolarımız da tasfiye ediliyor ve ULUSAL KEMALİST DEVRİME KARŞI, 1946 yılından beri sistematik olarak yürütülen son on yıldır ALENİLEŞMİŞ bir KARŞI DEVRİM yaşıyoruz.

Bu faturadan Kıbrıs Türk Ulusuna düşen FATURADA, ALENİLEŞTİ!

Bütün ümidim ve güvencem, maddi manevi kayıpları her zaman yeniden kazanma becerisine sahip BÜYÜK TÜRK ULUSU.

Biliyormusun, Kıbrıs davamızın yanında neler yaşıyoruz.

Ermeniler, bir adım geri atmayıp, taviz vermeyip direnirken, Türkiye yöneticileri, koşarak Ermenistan'ı ziyaret ediyor.

Onların projelerini meşrulaştırıyor.

Dış telkinlerle, Büyük Türk Ulusunu “Aptal” yerine koyarak, onun gözünden kaçırarak, bir şeyler vermeye çalışıyor.

AYNI KIBRISTA OLDUĞU GİBİ !!!!

Kıbrıs'ta dönen dalavereler, evlere şenlik bir maskaralıklar abidesi olarak sürüp gidiyor.

Komünist AKEL partisi ile güya insan hakları ve halkların özgürlüğü çerçevesinde işbirliği yapan, "Türk ordusu Kıbrıs'tan çekilsin" diyen CTP genel başkanı, Cumhurbaşkanı (?) Sayın M. Ali Talat, hangi gizli tavizler, AB’nin gizli finansmanı ve AKP’nin desteği ile iktidara getirilmedi mi?

Kahraman Mücadid Sayın Rauf Denktaş, Türkiye’den neredeyse kovularak, Kıbrıs’ta HAİN gömleği giydirilmeye çalışılmadı mı?

AKP yöneticilerinin desteğinde hareket eden Sayın (?) M.Ali Talat "Çözümsüzlük çözüm değildir" diyerek yola çıktıkları ve her yerde: "Biz bir adım önde olacağız" diyerek ve her türlü tavizi vererek Kıbrıs sorunu çözmek istemesine rağmen her şey daha çok bulaştı ve Kıbrıs meselesi iyice karıştı diyerek, Kıbrıs Türk Ulusunun bekası için hayatını adamış bir insanı Uluslar Arası Güçlere şikâyet etmedi mi?

Son günlerde yürütülen Kıbrıs görüşmelerinin çok talihsizliklerle devam ettiğini görerek Kıbrıslı Türk Ulusunun; “Sen kenara çekil Sayın M.Ali Talat, artık sen bizi temsil edemezsin, buna layık değilsin” demesinin zamanı gelmedi mi?

Talat'ın kadim dostu ve halkların özgürlükçüsü Komünist Hıristofyas eski düşüncelerini bir tarafa koymuş olarak "Kıbrıs'ta Makaryos'un verdiği tavizler" den şikâyet ederken, Talat’ın da bunu "Talihsiz bir açıklama" olarak yorumlaması acaba bilinçsizce yapılan bir gaf mı? Yoksa ihanetin ayak sesleri mi?

Peki, Talat Efendinin ; "Ben bu makama sorunu çözmek için geldim" demesi "Bunu çözmezsem ayrılırım" diyerek de her türlü tavizi vermeye devam edeceğini ima etmesi de mi ihanete işaret etmiyor?

Gazetecilerin: "sorun çözülmezse bağımsızlık ilan eder misiniz?" dediklerinde de "Bu intihar olur" demesi bu ağza alınması dahi tehlikeli fiili pekiştirmiyor mu?

GKRY’ne umut ve güven vermiyor mu?

Hiç böyle pazarlık olur mu?

Hiç böyle devlet adamlığı olur mu?

Bunu söyleyenlerin o makamları işgal etme hakları olur mu?

BUNA BİR ULUS MÜSAADE EDEREK KENDİ KENDİNE İHANET EDEBİLİRMİ?

Akıllı, tavizsiz bir Rum'a karşı, siyasetin "S"sinden haberi olmayan, her yaptığı konuşma ve davranış Rumları sevindiren, umutlandıran ve Türkleri de üzen bir sözüm ona Türk…

Kıbrıs'ta son 5 yılda sistemli olarak çok şey kaybettirildi.

Bunu gelecek yıllar acı faturalarla gösterecek.

Tek çıkış yolu, Kıbrıs Türk'ünün başına ve Türkiye'nin başına; akıllı ferasetli, bu milletin haklarını, haysiyet ve şerefini koruyacak devlet adamlarına görev verebileceğimiz ortamı ULUS olarak yaratmak ve BU İNSANLARI GÖREVE GETİRMEK!!!

ADAM AZLIĞI OLDUĞUNU ZANNEDİYORLAR!

BİR ULUSUN BELLEĞİNİ, SEÇTİKLERİ YANDAŞLARININ BELLEKLERİ İLE KARIŞTIRIYORLAR!

BULUNUR KURTARACAK BAHTI KARA MADERİNİ!

Türkiye'mizdeki ortam, gözlerimizin önünde korkunç bir savaşın var olduğuna işaret ediyor.

On yıl önce, biz buna "Gizli Yeşil Devrim " diyorduk.

Gizlisi mizlisi kalmadı, rengi de yok, Ulusun her kesimini hedef almış, özellikle Devleti ele geçirmeyi hedeflemiş resmen “Faşist Bir Devrim” .

Açıkça, aldırmasızca, fütursuzca yürütülen bir “ Faşist Karşı Devrim” .

Hükümet tarafından, Kemalist Devrimin meyvesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı...

Olacak şey değil gibi geliyor ama, işte herkesin gözlerinin önünde sürdürülüyor ve hatta yandaş medyayı ve Emperyalist sermaye yandaşlarını bile rahatsız etmiş durumda.

Devlet kuruluşlarına saldırılıyor.

Kendi yönetim tarzına çekmek istiyor devlet kuruluşlarını, Kemalist devrimle elde edilmiş kazanımları yok etmek istiyor korku da içeren pisikolojik bir savaş yapılıyor.

Ulustaki bu bilinci silmek için her yol deneniyor.

Yalan, Dolan, Riyakârlık, Resmi Verileri Saptırma, Peşkeş çekme, Yandaşlık, Din, İman, Etnik Köken, İdeoloji gibi her silahı kullanıyor.

Bu yolda kararlı ve acımasız görünüyor.

Kıbrıs'ın konumu bozularak Dava olmaktan çıkarılıp Sorun haline dönüştürülerek, Karşı devrim kamufle edilmeye, üstünü örtmeye, toplumun hedefininin saptırılmasına çalışılıyor.

Anadolu ve Kıbrıs’taki Türk Ulusunun emekleri, çabaları ile oluşturulmuş, kan dökülerek yaratılmış olan KKTC, karşı devrim uğruna yok edilmek isteniyor.

"Padişahım çok yaşa!" dedirtmek için her cuma, 'Cuma Namazı'na giden Osmanlı padişahları gibi, başbakan da her gittiği kentte din sömürüsü yaparak ayakta kalmak için, bilinçli ve kasıtlı olarak kalabalık içinde namaza gidiyor.

Gidiş ve dönüşlerde, ortam yaratarak siyasal demeçler vermeye özen gösteriyor.

Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti miyiz , "Şeriat Devleti" miyiz, Başbakanımız mı yoksa halifemiz mi var halkın kafası karıştırılıyor.

Böyle gösterişle camiye gidilmesi sizce normal bir şeymi?!

Sanki öç alınmak isteniyor.

Neyin öcü alınmak isteniyor?

Türkiye'de ilk kez böyle bir görünüm artık alenileşti.

Türk Kadınının yüzyıllardır kullandığı Başörtüsünü istismar ediyor.

Yanında götürdüğü Türbanlılar neyin ne si?

Özellikle “Ilımlı İslam “ kavramı ile ortaya çıkan, Türkiye’ye Fetullah Gülen yönetiminde sokulmuş ve yönetilecek toplumlara yeni bir dini yorum olarak “eğitim hizmeti” şemsiyesi altında sokulan, BOP projesi için ABD’de devşirilmiş Müslümanlık Modelinin simgesi, başa sımsıkı bağlı, sıkma başlı bayan simgesini artık siyasi bir simge olarak tescillenmiş durumda.

Musevi ve Hıristiyan toplumların Kadın Din Görevlileri veya Aşırı Dincilerinin kullandığı bu üniforma ile acaba hangi iletiyi sunmak için kullanılıyor.

Halk diliyle, Kemalist Devrimcilere, Ulusalcılara "Biz sizden değiliz" açıklaması yapılmış olmuyor mu?

Adım adım Türkiye parçalanması hazırlanıyor.

Bunu kör gözler bile görebiliyor artık.

Avrupalı dostlarımızın "Şunu beğenmedik, bunu beğenmedik" diye iletiler yollaması yetiyor artık.

Globalleşiyoruz ya !!!

Yanlış açıklamalarla Başbakan, terörü de kışkırtıyor.

Sanki, devleti kendileri güç durumda bırakmak istiyor.

Diyarbakır Belediye Başkanı çıkıyor, yakın gelecekte bu yörenin adını da kabul edecekler diyor, Şeyh Sait başkaldırısından daha tehlikeli bir başkaldırıdır bu!

Kim çanak açıyor bunlara, Hayallerimize ve ufkumuza sığdıramıyoruz bu olayları.

Ama, gerçeklerin üstünü örtmek mümkün değil!

Kemalist Devrim öncesi, mütareke yıllarına dönmüş gibiyiz bugün.

Padişah ve İstanbul hükümeti Avrupa'nın savaş kazanmış Emperyalist devletlerinin buyruğundaydı.

"Çözümsüzlük çözüm değildir" diyerek, her isteklerini yerine getiriyordu.

Bütün ülkeyi onların ellerine teslim ediyordu.

Padişah ve İstanbul hükümetinin “Bütün Anadolu'yu bölün parçalayın, yalnız bizim buradaki saltanatımızı sürdürmemize izin verin lütfen” dediğini okuduk bugüne kadar tarih kitaplarından.

Yoksa hepsi yanlış mıydı?

Yoksa Anadolu Mütareke sonrasında “Güllük, Gülüstanlık” mıydı?

Herkesin bir eli yağda, bir eli balda iken Kemalist Devrimciler ortalığı karıştırmak için mi sahneye çıktılar?

BİZ BOŞU BOŞUNA MI KOVDUK BU EMPERYALİST ÜLKELERİ VATANIMIZDAN!

YOKSA AFGANİSTANDA, IRAKTA, FİLİSTİNDE OLDUĞU GİBİ BİZE DE DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK GETİRECEKLER VE BİZDE KARDEŞ KARDEŞ
GEÇİNİP GİCEKMİYDİK BU MEDENİYETLE!!

MİLLET OLARAK BİR YERDE HAYATİ BİR HATA MI İŞLEDİK!!

Baksanıza mevcut hükümet AB’nin, her ne hikmetse Sevr antlaşmasından fırlayan özelliklere sahip her türlü buyruğuna baş eğiyor ve ardından da GLOBALLEŞİYORUZ, bu herkesin çıkarına diye ekliyor!

Çok ayrı ölçütlerle çok büyük bir benzerlik görülmüyor mu silah bırakışma yıllarıyla bugünkü durum arasında!

Silah bırakışma yıllarının koşulları, büyük bir savaştan yenilgi ile çıktığımız için başımıza gelmişti.

Onun meyvesi olan SEVR’in ana karakteri de YOKSULU, YOKSULLUĞU İLE YAŞATMAKTI.

Şimdi geldiğimiz noktalar sizde birtakım görüşler oluşturmuyor mu?

Yenildiğimiz için silahlarımızı bırakmamızı dayatmışlardı bize.

Silahlarımızı bırakmıştık.

Ardından her şeyimizi elimizden almaya, ordularını üzerimize salmaya başladılar savaş kazanmış Emperyalist devletler.

Bunları destekleyenlerin arkasında da halen LOZAN’I kabul etmemiş, Müttefikimiz, Stratejik Ortağımız, Canımız, Ciğerimiz, Rüzgârdan nem kapan kadim (?) dostumuz ABD var.

Bugün ise, niçin bütün bunlar tekrarlanmak isteniyor?

Şimdi Namık Kemal gibi ;

"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini? "

Demek geliyor içimizden,

Çünkü gün “O” gündür !

İnanıyorum ki, TC ve KKTC için Mustafa Kemal Atatürk gibi ;

"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!"

Diyecek Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Emperyalist Devletlere karşı olan “Kemalist Devrimlerine” inanmış biri ve birileri mutlaka çıkacaktır.

Yeter ki Geçmişte olduğu gibi bir komplo karşısında bulunduğumuzun farkında olalım.

Çarıklı Erkan-ı Harp olan BU MİLLET kuşkusuz dün olduğu gibi bugün de bunlardan kurtulma bilincine sahiptir.

Unutmayın ki Milletlere liderleri Allah gönderir ama onları bulup çıkaran uluslardır

Saygılarımla,

Ertan Tunaboylu

TC Vatandaşı
 

büzürgmeniş

Dost Üyeler
Katılım
19 Ara 2008
Mesajlar
140
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

Türkler,Türk olmak...Türk olduğumuz için bizler, dünyanın en şerefli,şanlı ve şanslı insanlarıyız.Ne mutlu bizlere.Yüreğinize sağlık Sayın Atilla Çilingir.Siz ve sizin gibi saygıya layık,cesur,temiz yürekli,sıradan düşüncelerden uzak olan Türk askerleri gurumuzsunuz.Saygılarımla...
 

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

TÜRK = TÜR-ÖK kökünden gelen kutsal bir Ulusun adıdır. Türk, tarihsel dilbilimi irdelemesi sonucu şu anlama gelen bir sözcüktür. Evrene bağlı, Tanrı'nın güvencesinde evrenden gelen insan türü anlamına gelen bir sözcüktür. Bu sebeple Türk Tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İşte bu hasletlerle donatılmış Türk askerinden sayın Komutanımın yukarıda yazdığı duygusal anıda belirtilen davranıştan başka ne beklenirdi ki; Biz Maria'yı katletmedik, karnını doyurduk, insanca muamele ettik, özgürlüğüne kavuşturduk, Hristo ile mutlu bir yaşantı kurmasının sebebi olduk, ama onlar ne yaptılar. Türk Soykırımı. Banyo küvetinde Türk Anası ile üç evladını kana boyadılar. Hatırlanacak, hatırlatılacak, unutulmayacak o kadar çok var ki, ama ben daha ne yazayım? Ne yazayım? Bu kısa yazıyı Oğuz Kaan Duasının bir bölümü ile bitiriyorum.
ULU TANRI ! GÜZEL TANRI !
Sen Türk'ü ve Türk Yurtlarını koru,
.................................................
ACUNU YARATAN YÜCE TANRI,
Türk'e insaniyetten evvel Türk Milletini düşündür. İnsaniyet maskesi taşıyan öyle milletler vardır ki, maskelerinin altında canavarlar yaşar. Tanrı, Türk'e sağlam ve sürekli irade ver. Güçlüklerde sabrını, tahammülünü, aynı zamanda gayretini artır. Ona esas seciye olarak vazife muhabbeti ve mesuliyeti duygusunu ver. .........
TANRI !
Türkçe konuşulan, Türk'e Yurtluk etmiş olan yerleri kıyamete kadar Türk'ün hükmü altında bırak.
Tanrı Türk Ulusunu Korusun ve Yüceltsin. Amin.
 

Kartal

New member
Katılım
12 Kas 2008
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

Türk Milletine SÖZDE SOYKIRIM suçlamasında bulunanlara tarihe geçmiş ve muharebe meydanında yaşanmış gerçek bir öykü ile verilen tokat gibi bir cevap..Türk işte budur.. Bizler tarihin hiç bir döneminde bize yakıştırılmak istenen bu insanlık ayıbını yapmadık..Ama kendi kirli tarihlerini gözardı ederek bu suçlamayı bize yapanlar.Bu gün aynı suçu işleyen İsraili sessizce izliyorlar..Kıbrıs Türk Halkı bu gün kendisine dayatılmak istenen Kıbrıslıyız kimliğini şiddetle red etmeli ve Türk Oğlu Türküz Demenin gururunu yaşamalıdır.Kaleminize sağlık Sayın Çilingir.
 

Volkan

-Otağ Hanı-
Katılım
20 Haz 2008
Mesajlar
969
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Altaylar
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

komutanım ;bu yazınızı okuduktan sonra Tanrıya binlerce şükrettim .benide TÜRK OGLU TÜRK yarattıgı için .bizler savaşta dahi merhametimizi gösterirken
onların yaptıgı katliamlara dünyanın kulaklarını tıkaması beni deli ediyor .
ama artık duyacaklar .bunun için elimizden geleni yapacagız.saygılarımla.

TTK

TMT

...................NE MUTLU TÜRK ÜM DİYENE......................
 

Salih Mehmet Ersoy

Onursal Üye
Katılım
18 Ağu 2008
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
KKTC
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

Saygıdeğr Komutanım,
Esir alınan Rumların içinde bulnan Rum kızı Maria'nın öyüsünü okudum. Sonra da sizin cesaretle aldığınız kararı okudum. İnanınız ki gerek Rum kızı Maria'nın ve gerekse sizin yazdıklarınızı okuduktan sonra Türk olarak dünyaya geldiğim için kendimle bir kez daha gurur duydum. Sizin yaşadıklarınıza benzemese bile yazdıklarınıza yakın benzerliği olan bir anımı ben de yazmak istedim. Çünkü Türk insanının asil ve alicenap olduğunu insan olan herekesin bilmesinde yarar görüyorum da ondan.
İkinci harekat bittikten sonra görev yerim olan Lefkoşa Hasahenesine gittim. Çünkü hastahane idare amirliğinde görevli bir memurdum. Hastahanede yaralı mehmetçikler gördüm. Tam bir ana buba günüydü gördüklerim. Bir gün Yüzbaşı rütbesinde bir subayımızın görev yerime geldiğini gördüm. Onunle konuştuk. Bize savaş esnasında yaşadığı bir anını anlattı. Bu gün Taşkent köyünün bulunduğu bölgede Rum askerleriyle savaşırken esir alınan yaralı bir Rum askerinin yarasına bakmak için ona teslim edildiğini anlattı. "Ben Rum askerinin yaralı ayağını pansıman yapıp sarmaya çalıştığm anda hemen karşıma bir Türk komando askeri dikildi. Selamını verdi ve bana yüksek sesle "Komutanım ne yapıyosunuz, yapacak başka işiniz yok mu" diye sordu, ben de askere darıldım ve ne istediğini sordum. Asker de bana "tamam komutanım, siz bildiğinizi yapınız, ancak şimdi size gösterceğim karşısındae diyeceğinizi meak ediyorum" demişti. Sonra asker beni bir ağacın yanına götürdü. Ağaçta asılı duran bir komandomuzun olduğunu gördüm. Komandomuzu öldüren Rum askerleri göğsüne de haç işareti yapmışlardı. Vücudunun birçok yerinde de işkence izlerini gördüm. Çok acı duydum ve ayni zamanda da öfkem kabardı. Biz ONLARA ELİMİZDEN GELEN YARDIMI YAPARKEN, ONLAR BİZİ ALÇAKCA ÖLDÜRÜYORLAR DİYE KENDİ KENDİMEDE ÖFKE DUYDUM.Gördüğüm manzara karşısında askerliğimi unuttum, insanlığımı unuttum. Sonra askerlere emir verdim, bana asla yaralı Rum askeri getirmeyiniz dedim".
Evet işte Türk askerinin esir alınan düşman askerine gösterdiği şevkat, ve işte Rum askerinin esir aldığı Türk askerine yaptığı barbarlık.
Sonra Hastahanede iken adıma Londra'dan Kızılhaç vasıtasıyla gelen bir mektup aldım. Mektubu gönderen kardeşim Naim Ersoy'du. Kardeşim eşi ve çocuklarıyla birlikte Ağrotur Üssünden İngiltere'ye Rahmetli Ömer Faik Müftüzade tarafından gönderilmişlerdi. Esir düşmemek için ailesiyle birlikte diğer soydaşlarımız gibi onlar da İngiliz Üssü Ağrotur'a sığınmışlardı. Kardeşimin gönderdiği mektupta Girne kazasına bağlı Doğanköy (Temriya) 'da bulunn bir Rum ailesinn adı yazılıydı. Bu aileyi gidip bulmamı ve onlara yardıma muhtç durumda iseler yardım etmemi istiyordu. Ben de bir Pazar günü eşimi ve dört çocuğumu arabama alarak bu aileyi görmeye gittim. Ancak gidişim çok kolay olmadı. Her tarafta Türk askeri bulunyor ve sıkı kontroller yapılıyordu. Zar zor Girne'ye vardım. Köyü bilmediğim için çok nadir gördüğüm sivil insanlara köyün nerede olduğunu sormaya başladım. Sonr da girdiğim bir yolda yürüyen beş altı adam gördüm. Durdum ve onlara, merhaba dedim. İçlerinden Biri Rumca yasu, yani merhaba dedi. Hah şimdi gideceğimiz köyün yolunun bu olup olmadığını öğrenme şansım oldu dedim içimden, aldığım cevap gitmek istediğim yolun o olduğuydu. Görmek istediğim Rum ailesinin ismini verdim ve bana oturduğu evi göstermelerini istedim, onlar da bana, bizi takip ediniz size gösterelim dediler. Evin önünde durduğum zaman ailenin iki küçük çocuğu dışarı fırlamışlardı. Belli ki arabanın gelişinden heyecan duymuşlardı. Sonra orta yaşlı bir kadın çıktı, yanına yaklaştım ve Türk olduğumuzu, Lefkoşa'dan geldiğimizi ve Londra'dan kardeşimin gönderdiği mektup ile onları görmek istediğimi söyler söylemez bizi içeri davet etti. Eve girdik ve oturduk, tekar niye gittiğimizi anlattım. Herhangibir istekleri varsa çekinmeden bana söylemelerini, elimden geldiğince onlara yardıma hazır olduğumu söylediğim zaman, evde oturmakta olan yaşlı Rum kadını yerinden kalkarak yanıma geldi ve beni kucaklayarak bana"oğlum sen insan değilsin, sen bir meleksin, bu savaşın içinde gelip bizi bulmanız hatta eşin ve çocuklarınla bizim eve kadar gelerek bize yardım elinizi uzatmanız, sizin çok değerli bir insan olduğuuzu anlıyorum dedi ve Sonra ellerini havaya kaldırıp ah ENOSİS istiyorlardı, bizi yakıp kavurdular, bizi yüzüstü bıraktılar ama yardımımıza koşan yine Türkler oldu" diyerek Rumca kendi liderlerine lanetlere yağdırmaya başladı. Evin sahibine sordum bu yaşlı kadın anneniz mi dedim, o da bana evet dedi. Peki eşiniz nerde dediğim zaman, bana "Adana'da olduğunu öğrendim" dedi. Ben de ona öyle ise üzülmenize gerek yok, madem ki Adana'da esirdir, mutlaka serbest kalacak emin olunuz dedim. Yanımda getirdiğim çerezleri Rum kadının çocuklarına verdikten sonra ayrıldık.
Tam üç ay sona ben Gemikonağına esas mesleğim Gümrük memuru olduğu için, Gemikonağına Gümrük ve Liman Sorumlusu olarak 20 Ekim 1974 tarihinde atandım. Yaklaşık 2-3 ay sona Londra'dan dönen kardeşim yanında bir ingiliz ile beni Gemikonağındaki dairemde ziyarete geldi. Yanında bulunan İngiliz adamın beni bizzat görmek için Kuzey Kıbrıs'a geldiğini söyledi. İngilizin meğer Londra'da evli olduğu kadın bir Rum kadınıymış ve Doğanköy'de ziyaret ettiğim Rum kadının kızkardeşiyle evli olduğunu anlatmıştı. İngiliz bana dönerek, "siz Türklerin bu kadar insancıl davranması karşısında ben merak ediyorum. Bu kadar yakın olmanıza rağmen bu savaş niye oldu, diye sorunca, ona lütfen bana üç dakaika izin veriniz, size bu savaşın neden olduğunu anlatacağım, dedim ve hemen lojmana koştum. Üç dakika içinde döndğüm zaman ona elimdeki kitabı gösterdim. Sayfa sayfa gösterdiğim zaman" oğ my god" yani aman allahım, demekten kendini alamamıştı Çünkü kitapta EOKA tarafında öldürülen Türk soydaşlarımızın resimleri vardı. Gördüğü vahşet karşısında biz Türklerin ne kadar asil ve alicenap olduğunu sanırım anlamış oldu.
Evet saygıdeğer komutanım, Türk insanı işte budur. Onlar bizi öldürmek için bahane ararken,biz onlara şevkat duygularımızla karşılık veriyoruz. Türk askerinin savaşlarda allah tarafından daima muzaffer kılınmasının nedeni de bu eğil mi?
Kahraman Türk askeriyle tam 12 yıl birlikte görev yapmanın onurunu ve mutluluğunu yaşadım. O mutluluğu kelimelerle anlatmam asla mümkün değildir.
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!
Salih Mehmet Ersoy
Gazeteci-yazar/ www.volkangazetesi.net
 

büzürgmeniş

Dost Üyeler
Katılım
19 Ara 2008
Mesajlar
140
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

''Bu memleket,dünyanın beklemediği,asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine,yüksek sahne oldu.Bu sahne 7 bin senelik,en aşağı bir Türk beşiğidir.Beşik içindeki çocuk,tabiatın yağmurlarıyla yıkandı.O çocuk tabiatın şimşeklerinden,yıldırımlarından,kasırgalarından evvela,korkar gibi oldu;sonra onlara alıştı;onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu.Bir gün o tabiat çocuğu,tabiat oldu;şimşek,güneş,yıldırım oldu;Türk oldu.Türk budur.Yıldırımdır,kasırgadır,dünyayı aydınlatan güneştir.''(Gazi Mustafa Kemal Atatürk) Sayın Salih Mehmet Ersoy,Ata'mızın da bir çok sözünde dile getirdiği gibi,bu millet severlik özelliğimiz,Türk olarak dünyaya gelmiş olmamızdandır.Türk milletinin alışılmışın dışında özelliklere sahip olmasının temeli,Türklüğümüzdendir.''Bir Türk,cihana bedeldir!''(Gazi Mustafa Kemal Atatürk)Yapılması güç olan işleri yaparak,temiz yüreginizle bizlerin başı dik durmasını sağlayan,Sayın Atilla Çilingir,siz ve bugüne kadar,vatanımız için her türlü zorluğa dayanan saygıya layık kişiler dünyaya bedelsiniz.Saygılarımla...
 
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
204
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Vatan Sevdası ve Alicenaplık TÜRK'ÜN MAYASIDIR.

Çok Değerli Ersoy,
Bizlerle paylaşmış olduğunuz o gurur dolu anınıza teşekkür ediyorum..Siz ve Sizin gibi Kıbrıs Milli Davamızın savunulmasında simge olmuş isimlerin ve daha nice isimsiz kahramanların yaşadığı o kadar çok benzeri anılar vardır ki.. Ben sadece bu anımı özellikle bu dönemde paylaşılması gerektiğine inandığım için yazdım.Zira bugün neredeyse ben TÜRKÜM demenin bile yadırgandığı ve hatta suç sayıldığı bir ortamın yaşandığı gerek T.C ve gerekse K.K.T.C 'de genç nesillere TÜRK MİLLETİNİN o eşsiz niteliklerinin örnekleri ile anlatılması büyük bir önem arz etmektedir..Özellikle okul kitaplarından milliyetçilik ve Türkçülük tanımlarının yok edildiği bu dönemde..
Fikirlerini yazıya dökerek okurları ile paylaşan;yazılar, kitaplar yazan kişilerin yaşadıkları benzer gerçekleri sayfalara dökerek gelecek kuşaklara aktarmaları onların öncelikli görevleri olmalıdır. Bu nedenle bu çok ulvi ve Türk insanının asaletini gösteren anınızı bizlerle paylaştığınız için şükranlarımı iletiyor ve saygılar sunuyorum..

Ne Mutlu Türküm Diyene.
Ne Mutlu Ben '' Kıbrıslı '' değil Türk Oğlu Türküm Diyebilenlere..

Atilla ÇİLİNGİR.
 

Kartal

New member
Katılım
12 Kas 2008
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

Sayın Çilingir'in,
Okurlar ile paylaşmış olduğu bu yazı, Son günlerde 1974 de askerliğini Kıbrıs'ta yaparken Rum esiri ve Rum'ları öldürdüm diyen ve sonra bu söylediklerim gerçek değil senaryo idi açıklaması yapan o kendini bilmez dizi oyuncusuna ve Kıbrıs'ta Türklere karşı kendi yaptıkları insanlık dışı katliamları gözardı ederek ortalığı ayağa kaldırmaya yeltenen Rum'lara verilmiş en iyi cevaptır..Yüreğinize ve kaleminize sağlık Sayın Çilingir..Teşekkürler..
 

KARA BUDUN

Yasaklı Üye
Katılım
26 Kas 2008
Mesajlar
30
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL!..Gerçek bir savaş öyküsü..

Kıymetli komutanımız Atilla ÇİLİNGİR ; hürmetle ellerinizi öpüyorum...Şehitlerimizi ve gazilerimizi saygıyla ve duayla anıyorum....
 
Üst