Para hırsı yüzündenakıncı ordumuzun tamamını kaybettik!!!

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
PARA HIRSI YÜZÜNDEN AKINCI ORDUMUZUN TAMAMINI KAYBETTİK

Adları efsane gibi anılan Türk akıncıların 16. yüzyılın sonuna kadar girdiğimiz hemen bütün savaşların kazanılmasında büyük katkıları olmuştu. Bir ‘‘özel tim’’ gibi çalışan akıncı teşkilátı 1595'te zamanın veziriazamı Sinan Paşa'nın savaş sırasında askerden vergi toplamaya kalkması üzerine düşmanın saldırısına uğrayıp yokoldu ve bir daha da kurulamadı.
OSMANLI ordusunun en önemli vurucu gücü olan akıncılar, Yahya Kemal'in 'Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik' mısraıyla başlayan şiirinin yayınlanmasından sonra tam bir efsane haline gelmişti. Gözünü budaktan esirgemeyen ve filmlere, romanlara, şiirlere kadar konu olan akıncılar, 1595'te Veziriazam Sinan Paşa'nın vergi hırsı yüzünden ortadan kalkmışlardı.
Osmanlı sınırlarında, süratle hareket edebilen hafif süvariler bulunur, 'akıncı' denilen bu birlikler savaşlardan önce düşman topraklarına girerek her tarafı tahrip ederlerdi. On bin kişilik bir akıncı ordusu beşer kişiden oluşan iki bin vurucu time ayrılarak sınırı geçer, bu kadar çok sayıda timle karşılaşan düşman komşular ise nereye ne kadar asker göndereceklerini şaşırır, akınlar karşısında bir şey yapamazlardı.
'Akın', akıncı beyinin kumandası altında yapılan operasyonların adıydı. Beyin katılmadığı saldırılar yüz kişiden fazla akıncı ile yapılmışsa 'haramilik', daha az sayıda akıncının katıldığı bir operasyon ise 'çete' veya 'potera' ismini alırdı.
Akıncılar, kendi aralarında da birkaç gruba ayrılırlardı. Düşmana ölümle sonuçlanabilecek korkusuzca saldırıları yapan fedailere 'deli', 'serdengeçti' yahut 'dalkılıç' denilirdi. En meşhur akıncı ailelerinden olan Tarhanğulları Mora'da, Mihaloğulları Sofya'da, Evrenosoğulları Arnavutluk'ta, Malkoçoğulları da Silistre'de üslenmişlerdi.
Yıldırım Bayezid döneminde ortaya çıkan Akıncı Ocağı, imparatorluğun yükselişine paralel olarak büyüdü. 16. yüzyılın sonlarında Osmanlı ordusunda 40 bin akıncı vardı. 1526 yılında Macaristan'ın fethiyle sonuçlanan Mohaç muharebesinin kazanılmasında en önemli rol, düşman ordusunu arkadan kuşatan Akıncı beyi Yahya Paşazade Bali Bey'e aitti.
1593 yılında Avusturya ile 13 yıl sürecek uzun bir savaşa girilmiş, bir taraftan da Eflak'ın isyancı voyvodası Mihal ile uğraşılıyordu. Bu sırada Malkara'da sürgünde bulunan Sinan Paşa, rakibi Veziriazam Ferhat Paşa'yı 7 Temmuz 1595'te entrikalarla görevinden azlettirdi ve kendisi veziriazam oldu. Paşa 18 Temmuz'da ordunun başında cepheye doğru yola çıkarak Ağustos sonunda Bükreş'e girdi.
Mihal, her tarafı tahrip ederek kaçıyor ve fırsat bulduğu yerde Osmanlı kuvvetlerine saldırarak vahşice katliam yapıyordu. Ele geçirdiği kalelerdeki Osmanlı askerlerini ya kazıklatmış, yahut şişe geçirerek pişirtmişti.
Bir süre sonra Avusturya'dan ve Erdel'den destek alan Mihal, kaçmayı bırakarak Osmanlı ordusunu takip etmeye başladı. Voyvodanın vahşetinden ürken askerlerin Bükreş'te kalmak istememesi üzerine, ordu Yerköy'e geçti. Burada konaklanmışken, Sinan Paşa, Mihal'in destek kuvveti alarak üzerine geldiğini duyunca orduyu Tuna üzerindeki köprüden Rusçuk tarafına geçirmeye başladı.
Geçiş, oldukça yavaş şekilde ilerliyordu. Üç gün üç gece olmuş ama toplar ve akıncı birlikleri hálá karşı sahile geçememişti, zira Veziriazam Sinan Paşa, harekátın askeri tarafını bir yana bırakmış, askerden vergi toplatmaya başlamıştı. Köprünün başında bekleyen vergi memurları, askerlerden düşmandan alınan ganimetlerin vergisini tahsil etmeye başlamışlardı.
Tahsilát devam ettiği sırada Eflak Voyvodası Mihal baskına gelmiş, tahsiláta son verilmiş ama iş işten geçmişti. Eflaklılar top ateşi açarak üzerinde binlerce Osmanlı askerinin bulunduğu köprüyü havaya uçurdular, ardından da akıncıların neredeyse tamamını yok ettiler. Baskın sırasında akıncılara ait 100 bin kadar at da telef oldu. Uzun mesafeleri kısa sürede alabilen özel yetiştirilmiş bu atların bir daha bulunması imkánı yoktu.
Veziriazam Sinan Paşa'nın aç gözlülüğü ve tedbirsizliği, üç asırdan beri Avrupa'yı titreten akıncı ocağının sonunu getirmişti. Baskından sonra sadece birkaç bin kalan akıncılar bir daha toparlanamadılar ve tarihe karıştılar.
somut bir kanıt değildir ve alıntıdır....
 
Üst