Rauf Denktaş Makaleleri-Doğrular Nelerdir?

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Basın haberlerine baktıkça “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, AB tarafından tanınıyor” havasını almak mümkündür, tabii Kıbrıs meselesini bilmeyenler veya yüzeysel şekilde bilenler tarafından. Millete “işler iyi gidiyor; bakınız Annan Planına EVET demekle neler elde ettik” mesajını vermek isteyenlerin de bu “hava” işlerine gelmektedir. Doğrulara bakmak gerekmektedir. Kendi kendimizi teskin etmekte, aldatmakta, teselli etmekte bir yarar yoktur. Esasen milli davalarda kişiler karşılaştıkları zorlukları ve tehlikelerle olumsuzlukları bildikleri oranda güçlenecekler ve kararlılıklarını sürdürebileceklerdir. Aksi halde “işler yolunda gitmektedir; endişe edilecek bir gelişme yoktur” havası yayıldığı takdirde insanlar, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi umursamaz olacaklar ve gün gelecek, acı gerçeklerle karşılaştıklarında, kendilerinde gerekli direniş gücünü bulamayacaklardır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de AB ile temaslar veya açıklamalar yapılırken halkımıza “AB, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hakkında şunu söyledi veya şunu yaptı” mesajı verilmektedir. Yalandır, yanlıştır. AB, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye bir devlet ve onun makamlarını tanımamaktadır. AB “Kuzeyde yaşayan Kıbrıslıları” bireyler olarak tanımaktadır, “azınlık” olarak algılamaktadır; bu “devlet ve egemenlik istemekten vazgeçmiş” addettiği bireyleri “meşru hükümet” addettiği Güneydeki Kıbrıslılarla birleştirerek Kıbrıs meselesini halledebileceğine inanmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kendini ve kuruluşlarını da, AİHM kararları doğrultusunda, egemenliğimizin kuruluşları olarak değil “Türkiye’nin bir alt kuruluşu” olarak kabul etmektedir.
Akşam Gazetesi bir haberinde “2007’de AB Dışişleri Bakanları bu yılın ilk toplantısında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne izolasyonların hafifletilmesi konusunu ele alacaktır” müjdesini vermektedir. Bunun gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. AB “meşru hükümetin” Kuzey’de istila altında yaşamakta olan “Kıbrıslılar” a uygulamakta olduğu ambargoyu hafifletmesi için “meşru hükümet” le görüşmelerde bulunacaktır. Bunun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Kısacası AB, Rum idaresine “senin bu ambargoyu koymak hakkın yoktur” diyecek değildir. Bunu yapmalısınız dediğimizde “Üyemizin yasal hakları vardır; biz bunlara karışamayız” demektedirler. “Meşru Hükümet” e “hangi şartlarda bu ambargoyu hafifletebilirsin?” sorusunu sorarak işe başlayacaklardır. Kanunsuz, ahlâka ve insanlığa aykırı bir ambargoyu topyekün kaldırmak AB’nin elindedir, yeter ki kanunsuzluğun idraki içinde olsunlar. Halbuki kanunsuzluğun menşei kendileridir.
Türkiye bize pasaportlarını vermeseydi, yiyecek göndermeseydi, para göndermeseydi ne durumda kalacağımızı bilmeyen yoktur. Sayın Cumhurbaşkanı Talat “Türkiye bunları yapmasaydı, dünya vahim insan haklarına tecavüz karşısında herhalde harekete geçecek ve bize eksiklerimizi -pasaport dahil- sağlamak zorunda kalacaktı” diyor. Sayın Talat, güvendiği bu makamların bize Kızılay gemileri ile gönderilen yiyecek yardımından Makarios’un gümrük almasını önleyemediklerini unutuyor. Girne yolunun solundan sağına mücahitler geçemez diyen Makarios’un bekçiliğini yaptıklarını hatırlamıyor. Türkiye yardım elini uzatmamış olsaydı halkımızın gerçekten, o günkü CTP propagandasına uyarak “bu iş bitmiştir” der duruma gelerek kendi devletine isyan eder hale geleceğini unutmayalım. O günlerde muhalefet adına halkımıza telkin edilenler bunlardı: Türkiye karışmasın, Denktaş el çeksin, biz kardeş Rum’la bu işi üç ayda hallederiz! Bunları bugün hatırlatmak zorunda kaldığım için cidden üzgünüm! Gerçekten kendi kendimizi ve geçmişi bilmeyen insanlarımızı bu tür fantezilerle avutmaktan, aldatmaktan, teselli etmekten vazgeçmeliyiz. Bu halk, gerçekleri göğüsleyecek güçte ve olgunluktadır. “Meşru Hükümet” unvanını gasbettiği günden itibaren kendi yarattığı Kıbrıs meselesini halledilmiş addeden Rum liderleri ile durum dengelenmeden hiç bir şeyin halledilemeyeceğini artık herkes görmüş ve anlamıştır. Akılcı denge, 1983’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak kurulmuştur. Rum liderler ve onların hampaları bu gerçeğin değişmeyeceğini kabul ettikleri gün, uzlaşma yolu açılmış olacaktır. Gerisi, kendi kendimizi avutmaktan ve zaman kaybetmekten ibarettir.
 
Üst