Rauf Denktaş Makaleleri-Konumuz Nedir?

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Kıbrıs meselesi 43 yıldır halledilmedi” diyerek “artık gecikmeden halledilmelidir” diyenler listesine Sn. Kofi Annan da eklenerek Genel Sekreterlik görevinden ayrılmıştır. Yeni hayatında kendisine sağlık, esenlik ve başarı dolu uzun ömürler dileriz. Beklentimiz kendisinden öncekiler gibi hatıratını yazdığında “Kıbrıs meselesine gerçekçi yaklaşılmadığını... 400 yıl bir arada yaşamış fakat bütünleşmemiş olan iki HALK’tan TEK HALK yaratmak egzersizlerinin geçersiz olmaya mahkûm olduğunu” kayda almasıdır. Eli kanlı, suçlu Rum idaresinin “Meşru Hükümet” olarak tanınmasından doğan dengesizlik ortadan kaldırılmadan “birleşip, bütünleşmenin” mümkün olamayacağını duyurmasını beklemek hakkımızdır. Bugüne kadar bu gerçekleri açıklayamamasının nedeni Güvenlik Konseyi’nin kendisine vermiş olduğu mandadır (yetki çerçevesidir) diye düşünmüş olanların Sn. Annan’ın tarafsızlığından ve iyi niyetinden kuşkusu yoktur. Ancak kendisine inananlar Sn. Annan’dan Kıbrıs’ta Türklere yapılan haksızlıklara parmak basmasını ve Rum liderliğinin Kıbrıs’ı bir Yunan adası yapmanın ötesinde bir siyaseti olmadığını, Uluslararası Antlaşmalara rağmen Rum idaresinin “meşru Kıbrıs” olarak AB’ye üye yapılmış olmasının meselenin hallini tamamen imkânsız kıldığını açıklamasını beklemek de hakkımızdır.
Haklı olarak Türk tarafı “Kıbrıs meselesi BM’de ele alınmalıdır; AB taraftır” görüşünü korumaktadır. Rum liderliği ise meseleyi AB çerçevesinde tutmaya çalışmaktadır. Rum liderliği aynı zamanda sıkı sıkıya “BM kararlarına” bağlılık beyan etmekte ve meselenin hallini “BM kararları ve AB normları” çerçevesinde görmektedir. Bunun sebebi gayet açıktır: BM kararlarının çoğu Türk tarafınca kabûl edilmemiştir çünkü bu kararlar (Genel Sekreterlere verilmiş olan manda gibi) “1960 Cumhuriyeti’nin varlığını esas almakta, bu Cumhuriyetin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne dokunulmazlık tanımada, Rum idaresini meşru hükümet olarak kabul etmekte, BM askerlerinin göreve devamını bu sözde hükümetin rızasına bağlamaktadır” . Bunların arkasına saklanan Rum idaresi 43 yıldır “Meşru Hükümet” olduğu yalanını devam ettirmektedir. Aynı kararlara bağlı olarak yeni Genel Sekretere verilecek aynı manda ile yola devam akıl işi değildir. Bu kararlar ve Genel Sekreterlere verilmiş olan manda Kıbrıs meselesinin 43 yıl hallini önlemiştir. O halde yapılması gereken iş Güvenlik Konseyi’ni akıl ve insaf yoluna davet ederek Kıbrıs’ın bugünkü gerçeklerine uygun bir manda üretmesinde ısrarlı olmaktır. Başlangıçta, UNFICYP’in görev süresi uzatılacağında kat’i bir pozisyon alarak BM askerlerinin Kuzey’de görev yapabilmeleri için “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin mutlak onayı gerekiyor” pozisyonuna dönmeliyiz.
BM askerleri yukarıda izahını yaptığım BM kararları ve Genel Sekretere verilen yanlış manda ile “gayri meşru Rum idaresini meşru gösterme” rolünü oynamıştır. Bu açıkça bir haksızlık, BM açısından bir ayıp, amiyane deyimiyle bir kepazeliktir. Bunca yıl Türk hükümetlerinin barışa engel olan bu en bariz haksızlığı ortadan kaldırmak için ağırlıklarını kullanmamış olmaları ve biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’de bu yönde karar aldığımızda bunu yeterince desteklemeyip “iyi niyet gösterisi olarak BM askerlerini, bu haksızlığa rağmen, misafir olarak kabul edeceğiz” durumunda kalmamız nedeniyle neler kaybettiğimizin muhasebesi şimdi yapılmalı ve yeni Genel Sekreter “işler aynı minval üzere devam edecektir” intibaı altında bırakılmamalıdır. Aynı kararlarla ve aynı manda ile biz ve Türkiye Rum’un insafına terkedilmiş kapılarda bekletilmeye mahkûmuz. Devlete sahip çıkarak ve kendi parametrelerimizi çekinmeden ortaya koyarak BM’nin ve AB’nin önüne yeni bir çehre ile çıkmak zamanı şimdidir. Uysallıkla hak alınmaz. Kimseden hak istediğimiz de yoktur. Can ve kan pahasına kurtardığımız hakkımızı korumak görevindeyiz.
 
Üst