Şafakta Helalleşen Oğullar

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Şafakta Helalleşen Oğullar?

Piyade Komando er Mahir Yıldırım, annesi Fatma Sevim’e:”Anne ben sabah şafakla operasyona çıkıyorum. Benim için dua et, Hakkını helal et“ mesajını çektikten birkaç saat sonra 24 Mayıs 2007’ de Şırnak Taşkonak mevkiinde şehit düştü.

Uzaktan kumandalı mayının patlatılması sonucu Mahirle birlikte Piyade Uzman Onbaşı Bekir Çakır, Piyade Çavuş Samet Kırbaş, Piyade Uzman Çavuş Bayram Bulat, Piyade Uzman Çavuş Atıf Günkan, Piyade Uzman Çavuş Vedat Dayıoğlu da şehit oldular.

Babaanne Mürüvvet, Aydın-Umurlu’da terhisini, düğününü, yaşanacak umuru, doğacak torunlarını beklerken, servi boylu Mahir’inin al bayrağa bezeli döndüğünü söylediler. İnanamadı Mürüvvet nine…Nasıl İnansın ki: 21 yaşına kadar kelime yalanına tanık olmadığı Mahir’i daha bir gün önce :”Babaanne, dönünce ilk işim gözlerini açtırmak olacak. Düğünümde zeybek oynarken beni, al duvaklı gelinimizi görmeni istiyorum, söz sana” dememiş miydi? Ne zaman ki Aydın İl merkezinde, 17 ilçede, 457 köyde okunan salalar Umurlu’ nun dağına, taşına, bağına bostanına ulaştı. O zaman derin bir ah çekti Mürüvvet nine. Görmeyen gözleriyle iki yana bakındı, elleriyle etrafı yokladı. Mahir’ni bulacakmış, çocukluğundaki gibi, göğsüne bastırıp sarmalayacakmışçasına arandı durdu bir vakit: Esah mı diye sordu. Essahtan mı?

Son uykusunda şehitlik müjdesini mi aldı Mahir, içine mi doğdu bilinmez. Tan atmadan, araziye çıkmadan, hakka yürümeden önce, dokuz ay on gün karnında taşıyan anasıyla işte böyle helalleşti.

Mahir’in şehit arkadaşlarından Bekir Onbaşı Kayseri’de toprağa verildi. Yetimine hem analık, hem babalık yapan Ümmügülsüm Çakır :” Sen yetimdin. Yetime kıyılır mı?” diye yas etti. Samet Çavuş İstanbul Edirnekapı’da, Vedat Çavuş İzmir’de toprağa verildi. Vedat Çavuş’un cenazesine Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve kuvvet komutanları da katıldı. Vedat Dayıoğlu’nun eşi Songül, kucağında 7 aylık Azra’yı göstererek Erdoğan’a; “Daha ne kadar bu çocuklar babasız kalacak “ diye sordu.

Evlatlar bebeklik ve çocukluk dönemlerinde evin bir dediği iki edilmeyen buyurganıdır, altıntopudur. Tarla tapanda gün boyu çalışıp didinmenin verdiği yorgunluğun akşam iksiridir. Büyüdükçe toplumun yazılı olmayan kuralları işlemeye başlar. İşin bir ucundan tutma, sığıra, davara bakma, tarlaya, harmana koşmayla birlikte maskaralık daha küçüklere devredilen bir mirastır artık. Ataya saygı, büyüklere hürmet, evin yüküne bir yanından omuz verme, usluların yanında her söze atlamama, sorulduğunda cevap verme, yaşamın öğrettikleridir. Su küçüğün söz büyüğün atalar sözünün hayatın akışı içinde özümsendiği yıllardır anlatılan. Bu töreye göre yetişen Bayram Bulat, şehadetinden 12 saat önce babasını telefona istediğinde ayağına çağırmış gibi ar etti bir yandan da. Ama anlatamadı içine doğanları, gördüğü düşleri. Gerisini Konya Doğanhisar, Ulucami’ de al bayraklı tabutun başında baba Ramazan anlatsın: “Hasta olduğum için kalkamadım. Ama o ısrarla ‘Babamın sesini bir kez daha duyayım’ diyerek beni istedi. Bunun üzerine kalkıp kendisiyle konuştuğumda ’sabah operasyondan geldik, yine operasyona gideceğiz, başıma bir şey gelirse hakkını helal et baba’ dedi.”

Şehitlerin altıncısı Atıf Çavuş Niğde Bor’ da toprağa verildi. Anne Ayşe, baba Hikmet, eşi Selinay, kızları 7 yaşındaki Kübra ile 3 yaşındaki oğul Batuhan, tabutun başından ayrılamadılar bir türlü. En son Anneler gününde el öpmeye gelen oğlunu bu kadar erken beklemiyordu Ayşe Günkan. Atıf Çavuş, acısını içinde yaşattığı, 1995’te Bingöl’ de şehit düşen amca oğlu Burhan’ın yanına defnedildi. Çavuşların dünyadan, ahiretten birbirlerine anlatacakları epeyce şeyleri olsa gerek…

4 Haziran 2007 günü Tunceli Pülümür Kocatepe Jandarma Karakolu terör örgütünün baskınına uğradı. Çıkan çatışmada Eraslan Güngör, Mustafa Aslan, Burhan Yalçın, Eyüp Yabangülü, Emrah Kayadelen, İlhan Sağlam ve Erdem Erkaçtı şehit oldu. Kocatepe’den arşa yükselip, kırklara karışan yedi şehitlerin cenazeleri, Elazığ Askeri Hastanesinde düzenlenen törenden sonra memleketlerine gönderildi.

İzmir Bayındır’lı ikizler Erdem Erkaçtı, Erden Erkaçtı devre oldular. Erkaçtılar Manisa’ daki acemi eğitimlerinden sonra dağıtımda Tunceli’yi çektiler. Karındaşlık silah arkadaşlığıyla pekişti. Eskilerin ismi ile müsemma dedikleri gibi erdemli kişi oldu Erdem. Demircilik için hilesi, kaytarması olmayan meslek denir. Ateşin karşısında sabahtan akşama çekiç sallayan, körük çeken, demir döven, ter döken Erdem, tüm devresi şahittir; askerliği de demircilik gibi hilesiz, kaytarmasız, hakkını vererek yaparken şehit düştü. Anne Nuran, dokuz ay on gün karnında taşıdığı iki kuzusunu kınalayıp, duayla, alkışla, eşi, ikizlerin babası Turgut’la birlikte hanelerinden uğurladı. Oğullar gözden yitinceye kadar belli etmediler ama, birbirilerine göstermeden, yarım dönerek nemlenen gözlerini sildiler . İkisinin de canı akşama kadar eve girmek istemedi. Kapı önlerinde, bahçede oyalanıp durdular. Nuran Erkaçtı ikizlerin odasına çıktı, yastıklarını okşadı, çamaşırlarını kokladı, resimlerine daldı gitti. Tek tip giyimli, bayramlarda, yaş günlerinde çekilen resimlere…

Anne Nuran sabah karakola saldırıdan birkaç saat önce oğlunu aradı. Analara malum olur derler, oğulcuğunun sesini duymak istedi: “Uyuduğunu söylediler. Sesini son bir kez olsun duyamadım. Ben onları ellerimle besledim, büyüttüm. Birbirlerinden hiç ayrılmazlardı. Benim canlarımdı” diye ağıtlar yaktı.

İkiz tertipler aynı gün terhis olup, birlikte döneceklerdi Bayındır’a. Sonrası Erdem demirciliğe, Erden kendi işine. Daha da sonrası düğün dernek, yeni ev açıp, yeni ocak yakmak. Aile ocağı genişleyecek, dal budak salacak. Atalar boşuna mı demiş; “Kaba çam dalıyla gürler” diye. Erkatçıların yeni erleri, yeni kızlarıyla aile halkası genişleyip yeni halkalar oluşturacak… Tertipler gerçekten birlikte döndüler Bayındır’a. Gidişte yan yana, bitişik koltuklarda. Dönüşte yine yan yana ama Erdem hiç konuşmadı tertibiyle. Sesine ses, sözüne söz vermedi hiç…

6 Haziranda, Erkaçtıların evlerinin önünü, sokakları, mahalleyi doldurdu ilçe halkı öğle namazına saatler kala: “Hepimiz Türk’üz, Hepimiz Erdemiz, Askerlik yan gelip yatma yeri değildir, Bayındır aslan oğlunu verdi. Gavur İzmir bunu unutmayacak” pankartlarıyla camiye yöneldiler helallik alındıktan sonra. Erdem’i 10.000 kişi uğurladı Bayındır Fatih Camii avlusundan. Anne Nuran Erkaçtı kapandı Erdem’inin tabutuna. Soğuyan, katılaşan beden ana sıcaklığını duysun, ısınsın istedi;” Kuzumdu o benim. Nasıl toprağa veririm?”diye yas etti. 57 Topçu Tugay komutanı Tuğgeneral Süleyman Baysal’a “ Oğlumun intikamını alın” dedi.” Hiç şüpheniz olmasın. Merak etmeyin” cevabını aldı. Erden, Erdem’in karakolunda askerliğini tamamlamak istediğini söyledi teselli edenlere, babasıyla birlikte ikizinin tabutunu bırakmadı mezarlığa kadar. Erden’i karındaşı Erdem’den ayırmak çok zor oldu.Erdemin üstüne atılan toprağı avuçladı, kokladı, sıcak gözyaşlarının karıştığı avucunun şeklini alan toprağı kara yerlere zamansız giren kardeşinin üstüne usulca bıraktı.Erdem, Hocanın son duasını dinlerken Erden’e seslendi aşağıdan: Git artık, git! Anamı yalnız bırakma! Yalnız bağa bostana gittiğinde bir tane de benim için ye bundan sonra! Kurumsayanlara verirken Erdem’ in canı için deyiverin. Omuzdaşlarıma da selam söyle! Gözden ırak olduysak gönülden de ırak etmesinler beni!

İlhan’ın şehadetinden bir gün önce anne Kısmet’i uyku tutmadı bir türlü. Sağa döndü olmadı, sola döndü dolmadı. Bir ara dalar gibi oldu. Dilleri, dişleri dışarıda, iğrenç sırtarışlı köpek sürüsünü, ak güvercinlere saldırır gördü. Elindeki, eteğindeki taşları fırlattıkça çoğalıyordu köpekler. Kısmet annenin çabaları yetmedi güvercinleri kurtarmaya. Ertesi günü İlhan’ının, ak güvercininin kara haberini ulaştırdılar erkence...Diyalize giren babasını, baş köşeye oturtacak, elektrikçi dükkanı açıp gül gibi bakacaktı İlhan Usta…Yiyecek ekmek, içecek su tükenmiş olmalı ki, Kısmet annenin,” arkadaşlarınla yersin” diye gönderdiği 20 kilo Kemalpaşa kirazı ulaştığında 5 kardeşlerin en küçüğü İlhan, karakolun kadrolu erlerinden değildi artık…Elleri varmadı kütür kütür Kemalpaşa kirazına tertiplerin… Perilerden güzel ablası Mahperi;” Kardeşimin bu gün düğünüdür. Gelinsiz düğünüdür. İlhan’ı ak güvercin olarak gönderdik, kara güvercin olarak geldi. Onlar bir tane vurur biz 10 göndeririz” diye ağıtlar yaktı. İlhan’ın yengesi Mahinur Sağlam; “Kısa süre önce rüyamda evimizin önüne komutan geldi, elinde Türk Bayrağı vardı. Bayrağın ucu yanıktı. Bana uzattı, “Ne oldu” dedim, sesini çıkartmadı. Bu gün İlhan’ ın şehit haberi geldi. Üç kişiyi aynı anda askere gönderdik, birini şehit verdik. Gerekirse 10 tanesini göndeririz, Allah o canilerin belasını versin “ diye yas etti. Anne Kısmet Cenaze töreninde rüyasını anlattığı Eğe Ordu Komutanı Orgeneral Şükrü Sarışık’ tan oğlunun ve arkadaşlarının intikamının alınmasını istedi. Komutan söz verdi. Her duasında, her alkışında; “Allah bana sizlerin ölüsünü göstermesin, ardınızdan ağlatmasın” diyen Kısmet annenin kaderinde, kısmetinde İlhan’ının şehadetini işte böyle görmek, yaşamak ta varmış...

Amasya Aydınca Beldesi Keçili Köyüne, 9 ay önce davullu zurnalı düğünle gelin gitti Yeter. Dayısının oğlu Eraslan’la evlendi. Yeter gelin, daha ellerinin kınası solmadan, Eraslan’ını kınalayarak, davul zurnayla askere uğurladı. Eraslan mektupsuz, telefonsuz bırakmadı köydekileri. Her arayışta geriye kalan günü sayar, köye döndüğünde kendisini dinlendireceğini, işleri omuzlayacağını söylerdi Rıza babaya. Traktör alacak, tarlaya tapana koşturacak, Yeter’le omuz omuza, sırt sırta verip öte dağı beri aktaracaklardı. Eraslan’la Yeter her şeye yeterlerdi…Son aradığında; “Baba, 74 günüm kaldı. Az daha dayan. Traktör alacağız. İşleri ben yapıp seni dinlendireceğim. Size ve eşime mektup gönderdim. Aldınız mı?” dedi. Eraslan’ ın son mektubu baba ocağına ulaşmadan, 4 Haziran akşamı sofraya oturduklarında aldılar kara haberi. Kaşıklar düşüverdi ellerden, lokmalar geçmedi boğazdan. “Gitti oğul, gitti Eraslan’ım!” diyebildi, sonrasında konuşamadı baba. Dili dişi kitlendi…

Gece komutanlar geldi eve. Babaya, anaya, Yeter’e, şehidin kardeşleri Hacer’e, Ali Haydar’a, Abuzer’ e, Kader’ e baktılar söze girmek için. Komutanlar başlayamayınca, yol bilir, erkan bilir Rıza Güngör, ev sahibi hürmetiyle buyur ederken konukları dudaklarından şu sözler döküldü: “Biz haberi aldık. Vatan sağ olsun”

Hacer, Eraslan’ın resmine bakıp ;”Kardeşim, izin desen izin değil, tezkere desen tezkere değil. Bize şaka mı yapıyorsun kardeşim!” diyerek ağıtlar yaktı.

Üçlere, yedilere, kırklara karışmasa, babasına verdiği sözü yerde bırakır mıydı hiç Eraslan? Vade gelip Hakk’a yürümese rahat köşesine oturtacağı babasını, elleri kınalı Yeter’ini ortada koyar mıydı hiç böyle! Buyruk yukarıdan olunca boyun eğdi Eraslan, kadere rıza gösterdi Mahzuni gibi:

Eğer bana gel gel olsa yüceden
Çırpar kanadımı uçar giderim
İsteğim yok gündüz ile geceden
Ben bir Mahzuni’ yim naçar giderim

Cemevinin musalla taşında al bayrağa sarılı beklerken, büyük ozanın dediği gibi, yücenin gel geline karşı durulamayacağını, kanat çırpılıp uçulacağını bilmenin sessizliğiyle törenleri izledi Eraslan. Babaannesinin;” Toprağa beni gömün, Eraslan’ımı gömmeyin!” feryatlarına cevap verebilseydi eğer ; “Ağlama büyük ana! ‘Ölüm sıralı, zamanlı olmaz. Nerde, ne zaman gelir, o da belli olmaz’ demez miydin sen! ” derdi kuşkusuz.

Yeter, cenazeye katılan Amasya Garnizon Komutanı Tuğgeneral Ömer Esenyel’e sarıldı: “ Koçuma neden sahip çıkmadınız? Onu bana böyle tabut içinde mi getirecektiniz? Biz daha birbirimize doyduk mu da toprak doyacak ona? Bizim sözümüz vardı, çocuklarımız olacaktı. Onları beraber okutacaktık. “ diye ağladı. Komutanın kollarında bayılmadan önce, omuzlanan tabutun arkasından son sözleri; ”Sana sıkılan kurşun ciğerimi yaktı. Kuzum seni nereye götürüyorlar “ oldu Yeter’in.

Eraslan, Mahzuni misali, Keçili’nin Cemevinden kanat çırptı yücelerin gel geline. Doyamadığı Yeter’ini, Rıza babayı, ak saçlı anayı, kardeşleri bırakıp, arşa doğru bir yıldız gibi ağdı gitti…

Baba Rıza belki de son kez konuştu Cemevinin önünde cem olanlara:” Bazılarının çocukları Amerikalarda okuyor, bizim çocuklarımız şehit düşüyor. Yan gelip yatmıyor. Tunceli kırsalında şehit düştü. Amasya kırsalında toprağa vereceğiz. Her yer vatan toprağı.”

5000 kişinin katıldığı cenaze töreninde sık sık; “Eraslan yatmadı, vatanını satmadı. Eraslan ölmedi, kalbimizde yaşıyor, Kahrolsun ABD, işbirlikçi AKP “sloganları atıldı.

Eraslan’ın mektupları şehadetinin sekizinci günü ulaştı Keçiliye. Rıza baba ak ellerinin ak kağıda karaladıklarını okudu defalarca. Her seferinde, mektubun; “Beni merak etmeyin, nöbetlerde, görevlerde dikkatli oluyorum. Anneciğim seni üzdüysem özür dilerim. Sizlerin değerini askerlikte anladım. Üç ayın sonunda inşallah size kavuşacağım, dualarınızı eksik etmeyin” satırlarına gelince Eraslan sağmışçasına dualar mırıldandılar…

Aşkıma özelL, sen kalbimdesin, askerden aşkına,başlığını koymuş Yeter’in mektubuna Eraslan; “ Beni merak etme aşkım, seni çok özlüyorum, nöbette seni düşünüyorum. Aşkından deli oldum, seni çok seviyorum. Şu anda bekar olsaydım tekrar seninle evlenirdim. Askerden sonra bana bir çocuk verirsen çok sevinirim, dünyalar benim olur. Allah nasip eder de çocuğumuz olursa inşallah sana benzer. Sana kavuşacağım ve bir daha da senden ayrılmayacağım.”

Emrah Kayadelen, şehadetinden bir gün önce, İstanbul Kartal Esentepe Mahallesindeki ailesini aradı: “Karlar eridi. Köpekler piyasaya çıktı. İşimiz oldukça zor annem” dedi. Daha sonra yine arayacağını söyledi. Emrah, dışarıda olan babasıyla konuşamadığından olsa gerek, o gece rüyasına girdi: Başsağlığına gelenlere; ”Rüyamda gülüyordu. Hatta “niye gülüyorsun bakayım” diye takıldım. Ama bana hiç ses vermedi. Sadece gülerek baktı” diye anlattı baba. Tunceli Kocetepe Karakolundaki yazgısı malum olmuş gibi ablasına şu dörtlüğü yazmış Emrah:

Çiçeği burnunda yirmi yaşında
Elinde tüfeği nöbet başınd
İsmimi okursan mezar taşında
Emrah Emrah diye ağlama ablam

Emrah, 6 Haziranda, Üsküdar Selimiye Camiinde kılınan cenaze namazından sonra Edirnekapı Şehitliğinde toprağa verildi. Başsağlığı dileyenlere: “Vatan sağ olsun. Biz aciz bir devlet değiliz. Gerekiyorsa bizi de askere alsınlar. Memleketimizi aciz bırakmayalım” dedi babası. Ablası Zeynep, kız kardeşi Dilara tabuta sarılıp ağıt yaktılar. Anne Hanife başsağlığı dileyen 1.Ordu Komutanı Orgeneral Fethi Tuncel’e ; “Merak etmeyin komutanım. O köpekleri güldürmem. Gerekirse bu vatan için biz de ölürüz. Bana “Ben şehit olacağım anne” demişti zaten. Onlar ölmez “dedi. Baba Murat, kapılardan sığmaz, fidan boylu Emrah’ının tabutunu kucakladı, sarmaladı, bırakmamacasına.” Yavrum, baban kurban olsun sana! Arslanım benim, hadi kalk, ben geldim!” diye seslendi. Babası her odaya girdiğinde toparlanan, kalkmaya davranan Emrah ilk kez çeki düzen veremedi kendine, uzandığı yerden doğrulamadı. Edep, erkan bilir Emrah; “ Bağışla kalkamadığım için, sen halden anlarsın baba!” diye seslenmiştir mutlaka. Emrah’ın arkadaşları “ Yan gelip yatmadı şehit oldu - Hepimiz Emrah’ız, hepimizi öldürün “ yazılı pankartlar taşıdılar cenazede.

Kocatepe şehitlerinden Eyüp Yabangülü”nün Kayseri Sarıoğlan ilçesi Alamettin beldesindeki evi uzaktan yakından gelen komşularla, hısım akrabayla bir anda doluverdi. Baba Zeki konuşamadı bir süre. Anne Hatice terhisine 2 ay kalan oğlunun düğün hazırlıklarına başladıklarını anlattı: “Askerden gelince nişanlısı Ayşe ile evlendirecektik. Kısmet değilmiş. Vatan sağ olsun. Geride 3 evladım daha var” dedi.

Eyüp’ün al bayraklı tabutunun ardından, zaman zaman başbakana, siyasilere tepki gösteren 5000 kişi yürüdü. Nişanlısı Ayşe, gece düşünden, gündüz hayalinden çıkarmadığı Eyüp’ünü kabrine kadar yalnız bırakmadı. Eyüplerinin tabutuna kapanan anne-baba ; “ Çatık kaşlım, yeşil gözlüm, biz sana tezkereyi alıp geldiğinde davullu zurnalı düğün yapacaktık. Şimdi Ayşe’ye ne diyeceğiz” diye ağlaştılar. Eyüp’ün amcası, 1998’ de Hakkari’de oğlu şehit düşen Mehmet Ali Yabangülü, askerlere;” Bu kuzey Irak’a ne zaman gireceksiniz? Neden susuyorsunuz, neyi bekliyorsunuz? Kuzey Irak’a girmemiz için daha kaç şehit vermemiz gerekir?” diye bağırdı.Avşar bozlaklarının, Dadaloğlu ağıtlarının dağına taşına, suyuna havasına sindiği Sarıoğlan toprağı incitmekten çekinircesine, yavaşça sardı sarmaladı, kucakladı Eyüp’ü…

Balıkesir Gönen Küpçıktı köyünden Mustafalarını askere uğurladı İsmail - Halime Aslan çifti. Mustafa, Balıkesir Üniversitesi Meslek Yüksek okulu 2 yıllık elektrik bölümünü bitirdi. Kısmetse askerden sonra lisans tamamlayacak, elektrik mühendisi olacak, işini kurup, toprakla uğraşan, gözünün içine bakan ana-babasına bakacaktı. Nisan’da izine geldi Mustafa. Ana babayla hasret giderdi. Merak etmemelerini, arkadaşlarıyla, komutanlarıyla bir aile gibi olduklarını söyledi. Sayılı günler tez geçti, Mustafa’yı dualarla esenlediler baba ocağından. En son dört gün önce telefonla konuştu oğluyla İsmail Aslan. Köyden, tarladan, komşulardan, askerlikten, gelecek günlerden bahsettiler. Oğlundan yine telefon beklerken, komutanları köyde, kapı önünde görünce olanları anladı İsmail Aslan. Tevekkülle dinledi çömeldiği yerden komutanı. Kadere karşı durulmazdı. Akacak kan da başta durmazdı. Kapıya gelen gazeteciler sordu, o da söyledi :”4 gün önce telefonla görüştük. Ama askeri yetkililer kalabalık bir şekilde gelerek oğlumun şehit olduğunu söylediler. Tek oğlum vardı. O da şehit oldu. Çok gururlandım, onu vatan için kaybettim. Oğlum olmasa başka evlatlarımız da olabilirdi. Vatan sağ olsun” dedi. Oğlunun koynundan çıkardığı resmini öpen, anne Halime’ ye yöneldiler bu kez: “ Perşembe günü görüştüğümüzde operasyona gideceğini, dün görüşebileceğimizi söyledi. Ancak şehadet haberi geldi. Çok üzgünüm. Oğlumun hayalleri vardı. PKK kahrolsun!”

Mustafa’ nın al bayraklı cenazesi önce Küpçıktı’ya, evlerine götürülüp helallik alındı. Gönen merkez Çarşı camiinde cenaze namazı 10.000’ i aşan cemaatle kılındı. Ağabeyinin cenazesinde kız kardeşi, lise son sınıf öğrencisi Sibel, asker üniformasıyla saf tutup namaz kıldı. Sibel cenaze namazı dışında ağabeyinin kucakladığı resmini elinden hiç bırakmadı. Anne Halime’yi sarıldığı tabuttan, Mustafa’sından ayırmak hayli zor oldu. Törene katılanlar “ Hepimiz Mustafa’ yız, hepimiz şehidiz- Şehitler ölmez, vatan bölünmez- Asker yatmadı, vatanını satmadı “ sloganlarını attı. İl Jandarma Alay Komutanı Kurmay Albay Alaaddin Katı ; “Maalesef bu ilk kaybımız değil, gönlümüz son olmasını istemesine rağmen, öyle sanıyorum ki son da olmayacak. Çünkü yurdumuzun bütünlüğü ve milletimizin birliğine saldıran terör örgütü, dost ve müttefik bildiğimiz birçok ülkenin desteğinden cesaret alarak hain saldırılarını sürdürmektedir” dedi.

Şırnak’ lı Burhan Yalçın, babasının gönderdiği sigaralar ulaşamadan şehit düştü. Şırnak’ ta düzenlenen cenaze töreninde 2 bin kişi terörü lanetledi. Geylani camiinde kılınan namazdan sonra şehir mezarlığında toprağa verildi. Cenazede Türk bayrakları açıldı: ” Şırnak PKK’ ya mezar olacak - Şehitler ölmez, vatan bölünmez “ sloganları atıldı. Şehit annesi Zeynep Yalçın; “Oğlum ‘Anne ben gidiyorum, öleceğimi biliyorum. Hakkını helal et’ demişti. Anneler gününde arkadaşlarıyla bana çiçek göndermişti. Geride o çiçekler kaldı” dedi.

Ülkenin dört bir yanına al bayrağa sarılı Mehmetler yollanırken, dört bir yanda salalar verilip, yeni sürgün bahar filizleri toprağa verilirken, analar düşlerinde, daha dün elleriyle kara yerlere verdikleri Mehmetlerin kundağını sabahlara kadar sallarken, dünyanın başka yerlerinde de başka şeyler oluyordu. Londra borsasında, Newyork borsasında kağıtlar uçuşuyor, hisseler kapışılıyor, tröst, kartel, konsorsiyum, petrol, galon, varil sözleri çokça tekrarlanıyordu.

Erbil, Süleymaniye, Kerkük, Diyarbakır, Fırat, Dicle, GAP, Sevr kelimeleri, kimi kez fısıltıyla, kimi kez açıktan bir yerlerde çokça konuşuluyordu. Irakta, ABD ordu depolarının kapıları ardına kadar açılıyor, tonlarca patlayıcı askeri araçlara yükleniyor, Türk sınırına yakın bir yerlere gece gündüz sevk ediliyordu.

Bazı AB ülkelerindeki mayın fabrikalarının işçileri üç vardiya kesintisiz çalışıyor, fazla mesaiye kalıyordu. Laboratuarlarda mühendisler, araştırmacılar, Mehmetleri havaya uçuracak, daha etkili, kokusuz, renksiz, fark edilmez patlayıcılar için kafa yoruyordu.

Diplomatik nezaket, askeri adap nedense hep vestiyerlerde unutuluyor, Türk diplomatların, askeri heyetlerinin katıldığı uluslar arası toplantılarda Sevr haritaları açılıyordu.

Bazı köşeyazarları, bazı genel yayın yönetmenleri, İkitelli’nin piyasa kurucularına mektuplar yazıp, ulaklar gönderip, şehit haberlerinin ilk sayfalardan ötelenmesini teklif ettikleri, borsanın coştuğu, hisse senetlerinin tavan yaptığı, istikrarın korunması için sermayenin, medyanın, ülkeyi yönetenlerin tam bir uyum içinde olduğu günlerde toprakla buluşan Mehmetler, nöbetlerini eksiksiz tutmaya devam ediyorlar. Sizler görmeseniz de her içtimada, tertiplerinin, omuzdaşlarının yanında ilk saf tutan onlar, kalk borusuna ilk uyan yine onlar…

Onlar ant içti.Yeminlerini tutacaklar, yurt toprağının her çağrısında göklerden süzülüp gelecekler, canlara can, toprağa kan verip, göğe ağacaklar, kırklara karışacaklar yine bilesiniz.


Hüseyin Özbek
Avukat, İstanbul Barosu Genel Sekreteri,
8 Temmuz 2007
 

Depresif Hayalet

New member
Katılım
20 Tem 2008
Mesajlar
232
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Ankara
Cevap: Şafakta Helalleşen Oğullar

Analar daha çok oğullar doğurur,çok asker gönderir.O askerler daha çok şehit olur,geriye daha çok yetimler,boynu bükük eşler bırakılır,daha çok kurumuş çiçekler kalır.Bebek katillerinin parmak izlerinde Amerika ve Avrupa ülkelerinin bayrakları var,bize dayattıkları kurallara uymamız şartıyla borç veren ülkelerin bayrakları...Masaya yumruğunu vurabilecek bir hükümet gelene kadar daha çok sala dinleriz.
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Cevap: Şafakta Helalleşen Oğullar

24122008224740asker_2.jpg

Alın terini doldurmuştur matarasına.
Tomurcuktur, 20 yaşlarında bir çocuktur daha.
Vatana emanet ettiğimiz canlarımızdan biri, vatan topraklarında tuzaklara düşer.
Son fotoğrafına sızmıştır kahraman gülüşü.

Dönüşünü düşler, asker ocağında.
Bir asker ölür.
Onurlu bir nöbetin son yolculuğunda...

***



Yeterince cesur, yettiğinden fazla ülkesine sevdalı.
22''sini görememiş daha.
Hayat ve ölüm arasındaki düelloda, kalleşlik yapar ölüm.

Yaşamın askerinin yollarına mayın döşer.
"Bir kolum fazla" der asker, "Bir bacağım fazla."

Helal eder ülkesine.
Bir asker ölür. Veda eder hikayesine...

***



"Benim doğduğum yerlerde, kimse kimseyi bu kadar öldürmez"
Diye düşünür, son nefesini vermeden önce.
Anasının suladığı sardunyalar gelir aklına.

Gülkurusu perdeler, çocuk sesleri.
O sırada dağlardan ölüm getirir rüzgar...
Bir asker ölür.
Ajanslar yetiştirir haberi.
İnsanın tam şurasına bir ok saplanır.

***



Gazetelerin "aydın" denilen karanlık yazarları vardır.
İhanet köpürür, ihanet dalga dalga yayılır gazete sayfalarından.
Ülkesini savunmanın en yüksek mertebesinde, "Ölüm arkam, sağım, solum" sayar bir delikanlı.
Bir asker ölür...
Yıldızlar susar, aydınların karnı doyar.

***



5 asker daha ölmüştür de 5 kişi daha eklenmiştir istatistiklere.
Sadece anaların sesi çıkar yüreklerinden.
"Gayrı dayanamam ben bu hasrete...
Ya beni de götür, ya sen de gitme"
(Bir kez daha)


HAKKI YALÇIN / TAKVİM



 
Üst