Sanat Ve Yaşam

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
SANAT VE YAŞAM
Hazırlayan: Makbule Ötüken

Merhaba değerli okurlar. Her Pazar yayınlama geleneğini sürdürdüğüm‘Sanat Ve Yaşam’ köşemiz’in bu haftaki konusu Mücadele, Şehitleri Anma ve Soykırım haftası.

Bilindiği gibi; 21-25 Aralık tarihleri arasındaki sürede, her yıl mücadele şehitlerimiz anılmaktadır. ‘Mücadele, Şehitleri Anma ve Soykırım Haftası’ olarak da bilinen bu hafta boyunca düzenenen etkinlikler kapsamında bu yıl, Radyo Güven Müdürlüğü tarafından orta dereceli okullarımızda öğrenim gören öğrenciler arasında ‘Varoluş Mücadelemizde Unutulmayanlar’ konulu şiir ve kompozisyon yarışması düzenmenmiştir. Her iki dalda yarışmaya katılan şiir ve kompozisyonlar arasında; ‘Değerlendirme jürisi’ yaptığı ön elemede; 10 şiir ve 10 kompozisyon finale kalmıştır. 24 Aralık, 2008 tarihinde Radyo Güven Konferans Salonunda düzenlenen etkinlikte finale kalan bütün eserler, öğrenciler tarafından okunmuş ve ilk üçe giren şiir ve kompozisyonlar yine aynı Jüri tarfından belirlenmiştir.

Bu haftaki köşemize, işte bu güzel ve anlamlı etkinliği taşımayı uygun bulduk.

Kompozisyon dalında derece alan eserler şunlardır:

1.Bir İhtiyarın Göz Yaşları Şifa Sarıca Yakındoğu Üniversitesi Koleji
2.Yuva Kuracaktım Anne Nurşen Gençler Lefkoşa TürkLisesi
3.Duyguların Sınırsız Menzili Mayda Dorak Lefke Gazi Lisesi

Şiir dalında derece alan eserler:

1.Ağlama Kıbrısım Artık Özgürsün Ferdiye Özşahin Kurtuluş Lisesi
2.Zeytin Dalı Kutlay Ön Lefkoşa Türk Lisesi
3. Yurduma Verdiğim Söz Sevban Doğan Gazi Magosa Türk Maarif Koleji

Geleceğimiz herşeyimiz gençlerimizden bir kızımızın içten duygularla, dedesine dolayısıyla geçmişine ve de DEVLETİN’e olan sevgi, inanç ve saygısını, geleceğe yönelik kararlılığını geliniz hep birlikte okuyalım:

“BİR İHTİYARIN GÖZYAŞLARI

Hayatım boyunca ona sarsılmaz bir güvenle bağlanmıştım. Pespembe yanakları, güven verici masum tebessümü, bilgeliğinin alnına yansıttığı kırışıklıkları, en mutlu anlarında bile daima uzaklara bakan ümitli gözleri ve hayatını dopdolu yaşamışlığının armağanı beyaz saçlarıyla o, benim için yaşanan bir mücadele timsaliydi. BU kahraman ihtiyarın bir gün yıpranmış siyah beyaz bir fotoğrafa bakarak sessizce ağlayabileceğini görmek bana cesaretin de bir gün kırılacağını, umudun tükeneceğini zannettirmişti. Oysa Ona güveniyordum. Ağlıyorsa haklı bir sebebinin olduğuna içten içe inanıyordum. Niye ağladığını sormak için ürkek adımlarla yanına yaklaştım. Birazdan ona soracağım iki kelimelik sorunun, beni hayatımın en çileli fakat en azimli ve en umutlu yolculuğuna çıkaracağından habersizdim. Yanına sokulduğumda hüzünlü yüzünü yerden kaldırdı. İlk kez ağlarken gözlerimin verdiği utançla gizlice gözlerini sildi. Niye ağlıyorsun diye sorduğumda önce elindeki fotoğrafa yeniden üzüntüyle baktı. Sonra gözlerini yerlerdeki mermerlere sabitledi ve anlatmaya koyuldu.

“Kızım, hayat bizler için hiç de kolay olmadı. Bizler dip dibe yaşayan iki milletin evlatlarının iki dünya kadar uzak olabileceği günleri gördük.” Geçmişin samani sayfaları arasında dolaşmak için yeniden burkmaya yetmişti. Cebinden mendilini çıkardı, nemlenen gözlerini sildi ve yaşa öyküsüne devam etti. “8 Ağustos 1933 de Gönendere’de doğdum, On sekiz yaşıma geldiğimde nişanlandım. Geçimimi o dönemin yaygın mesleklerinden olan ayakkabı tamirciliği ile sağlıyordum. Dört yıl sonra Lefkara’da evlendim. Evlendiğim yılarda adada yaşanacak olan keşmekeşin tohumları yeni yeni atılıyordu.. Biz evlenmeden bir yıl önce EOKA denilen ‘Rum Tethiş Örgütü’ kurulmuştu. Hayatımın en mutlu günü 1956’ydı. O gün ilk çocuğum olan oğlum dünyaya geldi. Oğlumdan üç yıl sonra iki kızım daha oldu. Kızlarımın doğumuna kadar Rum komşularımızla iyi kötü geçiniyorduk., ta ki o karanlık geceye kadar…21 Aralık 1963 gecesi iki toplum arasındaki çatışmalar Lefkoşa’nın Tahtakale semtinde patlak verdi. Bu olaydan bizler de nasibimizi aldık. O geceden sonra Rum fırıncılar bize ekmek vermediler. Daha önceki güne kadar dostca geçindiğim Rum arkadaşlarımızdan bile haber alamaz olmuştum. İlerleyen günlerde köyümüzde can güvenliğimizin azalmasından dolayı Köfünya’ye göç ettik. Bu göç aslında gelecekte bizi bekleyen zor günlerin habercisiydi.”

“Köfünye’de bir yandan kendimizi korumaya çalışırken, bir yandan da sanki savaş yokmuşcasına, hiç olmamışcasına, etrafımızı çepeçevre saran kan kokusuna inat normal günlük işlerimizi yapıyor, hayatımızı bir düzene koymaya çalışıyorduk. 15. Kasım .1967 günü Rumlar üç taraftan Geçitkale ve Boğaziçi’ni sardılar. Etraf ana baba günü olmuştu. Bu çarpışma Köfünye halkına yedi Lefkaralı, dört Aytotorolu ve onüç Geçitkaleli olmak üzere yirmi dört şehide mal oldu.”

Konuşmasının burasında sesi titremeye başladı. Çatışmalardan yorgun düşmüş kalbini tuttu. Anlaşılan yaşından çok yaşadıkları biçare kalbine artık ağır geliyordu. Kimbilir aynı sahneleri her gün kafasında kaç kez yaşamıştı. Kaybettiği arkadaşlarının sayısını bu kadar ayrıntılı olarak hatırlayabilmesi ona olan hayranlığımı bir kat daha artırmıştı.

“Anavatan Türkiye hemen Rumlara çekilmeleri için kesin uyarı verdi. Yirmi dört saat içerisinde köfünye’yi boşalttılar. Daha sonra olayların gerisi çorap söküğü gibi geldi. Mücahidimiz toplandı ve 1974’e kadar görevine devam etti.” diyerek hikayesini bitirdi. Neler yaşamamıştı ki? Geçen süre içerisinde oğlunu şehit vermiş, kendisi esir düşmüş, aylarca sevdiklerinden uzak kalmıştı. Amcamın şehit düştüğünü ben o gün öğrendim. Dedemin anlattıkları bana dahasınıda öğretti. Savaşlarda asla kazanan tarafın olmayacağını, yaşanılanların unutulamayacağını, ancak yaşananlarla yaşamaya alışmamız gerektiğini öğrendim. En önemlisi, cesaretimizi yitirmedikce, umudumuzu kaybetmedikce, milletimizi sevdikce, birbirimize güvendikçe bizleri daha iyi günlerin beklediğini anladım.

O gün dedeme cumhuriyetimizi yaşatmak için her zaman elimden geleni yapacağıma, kendisini bir daha böyle ağlatmalarına izin vermeyeceğime söz verdim. Bugün yine dedeme sesleniyorum:

“SAKIN AĞLAMA DEDECİĞİM..BİZLER K.K.T.C. GENÇLERİ OLARAK SİZLERİN ÇABALARINI BOŞA ÇIKARMAYACAĞIZ. SEN YETER Kİ BİZE OLAN İNANCINI KAYBETME. BİZLER DEVLETİMİZİ ÇAĞDAŞ DEVLETLER SEVİYESİNE YÜKSELTMEK İÇİN VARIMIZI YOĞUMUZU ADAYACAĞIZ. RUHUN ŞADOLSUN AMCACIĞIM. RUHUNUZ ŞAD OLSUN BU TOPRAKLAR UĞRUNA CANLARINI VEREN KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ!..”

ŞİFA SARICA

Buda ikincilik ödülü alan şiir. Maalesef birinci ve üçüncü olan şiirleri sağlama imkanı bulamdık.

“ZEYTİN DALI

Zeytin dalı taşıyan kırlangıç misali,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti özgürlüğün timsali,
Tarihimizi süsleyen Türk’ün yeniden doğuş masalı,
Türk baş eğmedi, baş eğmez, kimsenin olmaz malı.

Soyadı Küçük, yüreği büyük doktorum rahat uyu,
Hiç kimse set kuramaz, akar özgürlük suyu.
Yenilmez, baş eğmez, yüce Türk Milletinin soyu,
Sürecek sonsuza kadar, soyumuz çağlar boyu.

Bize güven! Emanetin emin ellerde Denktaş,
Canımızı verir, vermeyiz bir avuç toprak, ne bir taş.
Kenetlendik, çözülmeyiz tüm ulus, çocuk, kızan, kardeş.
Mücahit ve şehitlerin ruhu sürekli yanımızda bize yoldaş.

Kıbrıs, Kıbrıs’ım çilekeş Türk’ün adası,
Nasıl vazgeçer, emanet etti ATA’sı.
Emanete hıyanet etmez, kabul etmez takası,
Türk’ü hafife alma, konu özgürlük olunca yoktur şakası.

Varsın tanımasın uluslar, Dünya tanıyacak,
K.K.T.C.’de özgürlük yarası kanamayacak,
Akdeniz’de bir Türk yıldızı, o hep parlayacak..
Türk’ün azim ve kararlılığını sonunda kainat anlayacak!

KUTLAY ÖN

VAROLUŞ
Yurdun dört bir yanını,
Sarmıştı top, tüfek sesleri.
Ezanlar susmuştu.
Her yerde, kan ve göz yaşı vardı.
İnsanlık nedir bilmiyordu kahbe düşman.
İşte o zaman,
Dayanamadı mücahidim, Mehmedim kükredi.
Tek yürek oldu yaşlısı genci.
Durmak nedir bilmedi.
Çünkü dönmek yoktu, Türklük adına geri.
Nice şehitler verildi, Bu topraklar uğruna.
İşte ozaman, özgürlüğün adı oldu, ay ile yıldız yan yana.

Çağla Oytaç





ATATÜRK ve GENÇLİK

  • Gençler,
    Cesaretimizi güçlendiren ve sürdüren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve kültür ile, insanlık değerinin, vatan sevgisinin en değerli örneği olacaksınız.
  • Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.
  • Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın (kültürün) müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik (uygulama) mevkiine konduğu vakit Türk milleti yükselecektir.
  • Gençlerin her şeyden önce millete güven vermeleri gereklidir.
  • Bir gün ulusu sizin gibi beni anlamış gençliğe bırakacağımdan çok memnun ve mesudum.
  • Her kafanın anlamaktan aciz olduğu yüksek bir varlıktır gençlik
  • Rica ile, merhamet dilenmekle bir millet ve devletin şeref ve istiklâli kurtarılmaz. Türk milleti, gelecek nesiller için bunu unutmamalıdır.
  • Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletimin hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir.
  • Arkadaşlar, Gençliğe bakın, Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin.
  • Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum.
  • Vatanın bütün ümidi ve geleceği size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır.
  • Biz her şeyi gençliğe bırakacağız... Geleceğin ümidi, ışıklı çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir.
  • Gelecek için hazırlanan vatan evlâtlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakârlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim.
  • Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ( Türkiye Cumhuriyeti Devleti ) ona bırakacağım ve gözüm arkamda olmayacak.
  • Sizin gibi gençlere malik bulundukça, bu vatan ve milletin, şimdiye kadar elde etmeği başardığı zaferlerin üstüne çok daha büyük zaferler koyabileceğine şüphe etmiyorum.
  • Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol...
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK



 
Üst