Şanlı askerimizin Kıbrıs Çıkartması

Kanlý noel olarak bilinen vahþet hangi tarihte olmustur?

  • 1 nisan 1955

    Oy: 0 0.0%
  • 16 aðustos 1960

    Oy: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    36

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kanlı Noel

Öncelikle tarihin kara sayfalarından bir olan "Kanlı Noel" hakkında biraz bilgi verme zorunluluğu hissettiğim için konuyu buraya yazmak zorunda kaldığım için kusura bakmayın..Yukarıdaki istatistiksel bilgiye destek olur diye de düşünüyorum..Olayların başlangıç tarihi belki noel değildir ancak, içerdiği tarih te noeli içine almaktadır..

21 aralık 1963'te Lefkoşa'da bir kısım rumun, Türkleri adadan silah zoruyla göç ettirerek adayı Yunanistan'a bağlamak düşüncelerini hayata geçirmeye çalışma faaliyetleri çerçevesinde Türklere karşı silahlı saldırıya başlamaları ile patlak veren olayların zinciri de diyebilirz.



1963 yılının Aralık ayı, tarihimizdeki büyük üzüntülerimizden biri olan Kıbrıs’ta Kanlı Noel’i bizlere hatırlatır. Kanlı Noel nedir? Kanlı Noel’in ardında yatan sebep nedir?



16 Ağustos 1960 tarihinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti; adada yaşayan Türklerin ve Rumların bir arada, eşit haklara sahip yurttaşlar olarak toplanması ile oluşturulmuştu.Devletin kurulmasından sonra Türk ve Rum liderliği; vergi toplama, kamu hizmetlerine katılma oranını belirleme, silahlı kuvvetleri oluşturma ve belediyelerin sınırlarını tespit etme gibi konularda karşı karşıya gelmişti.İşte bu meselelerin çözümü için çalışma ve tartışmaların devam ettiği bir sırada Makarios, işleri daha da karıştıran 13 maddelik bir paket ile 1960 Anayasasını değiştirmeye çalıştı. Anayasada Türklerin haklarını garanti altına alan maddeleri ortadan kaldırmayı hedefleyen 30 Kasım 1963 tarihli paket, Rumların Türk tarafını eşit bir ortak olarak görmek istemediğinin de açık bir kanıtıydı.



Makarios’un Türk halkını azınlık statüsüne düşüren ve Kıbrıs’ın yönetiminde Türkleri etkisiz hale getirmek isteyen önerilerinden bazıları şunlardır:



· Cumhurbaşkanı Yardımcının veto hakkı kaldırılsın.



· Devlet memuriyetlikleri, güvenlik kuvvetleri ve ordudaki Türk ve Rumların oranı, Kıbrıs nüfusunun gerçek etnik dağılımına göre düzenlensin.



· Kamu hizmetleri komisyonunun üye sayısı 10’dan 5’e düşürülsün.



· Kamu hizmetleri komisyonunun bütün kararları basit çoğunluğun oyuyla alınsın.



· Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi kendini feshetsin.





Kasım ayının son günü Türk toplumunun lideri Dr. Fazıl Küçük e önerilen 13 maddelik paket, anayasa ile Türk toplumuna verilen hakların iptal edilmesi ile aynı anlama geldiğinden Makarios’un önerisi kabul edilmedi.



Bu olay, Adanın siyaset arenasında Türk ve Rum taraflarının ilk ciddi mücadelesiydi. Rum basını Aralık ayı boyunca Türkleri karalayan ve Enosis’çi Rumları kışkırtan yazılar neşretmeye başladı.



21 Aralık 1963 akşamı Akritas Planı’nın silahlı eylem safhası faaliyete geçirildi.Rum kesiminde bulunan Lefkoşe Hastanesi'nde yatan 25 Türk hasta boğazları kesilerek öldürüldü. 23 Aralık günü Lefkoşe’nin Türk kesimi kuşatıldı. Küçük Kaymaklı’da , Ayvasıl’da büyük katliamlar yapıldı. Rum kuvvetlerinin silahlı saldırıları neticesinde yüzlerce Türk şehit oldu. 103 Türk köyü yakılıp yıkıldı ve binlerce Türk evlerinden kaçmak zorunda bırakıldı.



Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasının üzerinden yalnızca 3 yıl sonra Rumlar niyetlerini belli etmiş, “Silah Zoru ile Derhal Enosis” fikri uygulanmaya başlamıştı.Bu olaylar zinciri 25 Aralık'a kadar aralıksız olarak sürmüştü. Bu nedenle tarihte adı kanlı noel olarak anılmaktadır..

 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kanlı Noel-2

Konuya bir de daha canlı anlatımla yapılmış bir alıntı ile katkıda bulunmak istiyorum...

1963 yılı Noeli'nde Kıbrıs'ta başlayan katliam, zihinlerimize işte bu fotoğrafla kazındı. Binbaşı Nihat ilhan'ın eşi ve üç çocuğunun saklandıkları banyoda hunharca katledilmelerini gösteren tek karelik kanlı fotoğraf, yaralı mücahit Vural Türkmen'in vücudunu kaplayan alçıya gizlenerek Türkiye'ye kaçırıldı.

1963 Noeli. 24 Aralık'ı 25 Aralık'a bağlayan gece. Hıristiyan inanışında Hz. isa'nın doğum günü. O gece, Hıristiyan dünyasında kutlu doğumu kutlamak için şenlik vardı. Kıbrıs'ta ise katliam olacaktı. Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak amacıyla kurulan EOKA üyesi Rumlar, Kıbrıs Türklerine karşı saldırı başlattı. Salı akşamı Lefkoşe'nin batı kesimine düşen Kumsal semtini bastılar.

Dere tarafından gelen Rumlar otomatik mavzerlerle İrfanbey Sokağı'na girdiklerinde, 2 numaralı evde bulunan Mürüvet Hanım, üç oğlunun pijamalarını giydirmiş, yatağı henüz açmıştı. Rumlar geldi... Mürüvet Hanım, kapının önündeki Rumca konuşmaları duyar duymaz, çocuklarını kaptığı gibi banyoya koştu. Oğullarını küvetin içine doldurdu; sarmaladı, bağrına bastı. O gece evde bulunan ev sahibi Hasan Efendi, eşi Feride Nineyi tuvalete sakladı, kendisi de bir köşeye büzüldü. Feride'nin kızkardeşi Nuvber, beş aylık bebeği Işıl'la banyonun bir köşesine sığındı.

Evdekiler saklanmaya çalışırken kapı kırıldı, makineli tüfekler işlemeye başladı. Rumlar çocuk, yaşlı, kadın demeden savunmasız bedenlere Rifle otomatik mavzerlerle 15, Storn otomatik tabanca ile 12, mavzerlerle de 6 el ateş etti. Banyodaki küvet, ölüm çukuruna döndü.


KADIN, ÇOCUK, YAŞLI... HERKES KATLEDiLiYOR...

Ateş altındaki Kumsal semtine yaklaşma imkanı yoktu. Bölgeye ancak iki gün süren çatışmaların ardından ulaşılabildi. 2 numaralı evin kapısından içeri girildiğinde karşılaşılan manzara ürperticiydi: Işıkları yanan bir banyo. Tavandan et parçaları ve kan pıhtıları sarkıyor... Küvetin içinde bir kadın, cansız yatıyor. Göğsü üzerinde iki küçük çocuk; yedi yaşındaki yavrusu Hakan ile ikinci oğlu Kudsi. Yeşil pijamaları kan içinde. Kadının dizinde başını uzatmış bir oğlu daha; o yıl ilkokula başlamış olan Murat. Kıbrıs Türk Alayı Binbaşısı Dr. Nihat ilhan'ın ailesi işte böyle katledildi.

İlk etapta elliye yakın Türkü öldüren Rumlar, daha 400 Türkü öldürecekleri katliamlarına devam etmek için başka Türk evleri ararken, Lefkoşe'nin Türk kesimine girmeyi başaran ilk Batılı gazetecilerden Daily Express'ten Rene MacColl ve Daniell McGeachie, Türk gazetecilerle birlikte tarihe tanıklık etti. Sessiz tanıklar, o anı bir film karesinde dondurup, gördüklerini haberleştirdi. Ancak haberleri geçmek hayli zordu. Rumlar, Türk tarafının telefon kablolarını kestiği için iletişim kesikti.

En kanlı çarpışmaların devam ettiği günlerde yegane temas imkanı Kıbrıs'taki Türk elçiliğinin özel telsiziydi. Kıbrıs'taki Türk gazeteciler, haberlerini ortaklaşa olarak bu telsizle yazdırıyordu. Ama Türkiye'deki gazeteler haber kadar fotoğrafa da muhtaç durumdaydı. Yabancı ajanslar tarafından görmezden gelinen katliamın en iyi ispatı fotoğraf olacaktı. Yayınlandıktan sonra zihinlere kazınacak o fotoğraf, hem Rumlar hem de Türkler için çok önemliydi. Rumlar için önemliydi çünkü 9 Aralık 1948'de kabul edilen ve 12 Ocak 1951'de yürürlüğe giren "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme" soykırım suçunu şöyle tanımlıyor: "Madde 2. Bu Sözleşmeye göre, soykırım, bir milli, etnik, ırki veya dini grubu, grup olarak, kısmen veya tümüyle, yok etmek kastıyla, aşağıdaki fiillerin işlenmesidir: a-Grubun mensuplarını katletmek; b-Grubun mensuplarına ciddi bedensel ve psikolojik zarar vermek..." Bu sözleşmeye göre, o fotoğraf, bir haberin görselliğinden ziyade belge niteliğini taşıyordu. Bu nedenle adadan çıkışına izin verilmemeliydi.

Lefkoşe Havaalanı'na Türk uçakları indirilmediği gibi Türk gazetecilerin de bu alana girmesi ve ellerindeki yazı ve fotoğrafları diğer uçaklarla göndermeleri men edilmişti. Hepimizin tüylerini ürperten cinayet ve katliam fotoğrafları nasıl ulaştırılacaktı? Nihayet cumartesi günü bir fırsat belirdi. Ankara'dan tıbbi yardım getirecek bir Türk uçağının inişine izin verilecekti. Uçağın, Kızılhaç gözetiminde adadan bir grup yaralıyı alıp götüreceği söylendi. Söz konusu uçakla Lefkoşe'de sıkışıp kalan Ankara Vali Muavini'nin de gideceği duyuldu. Hemen hazırlıklar yapıldı. Günlerdir bekleyen haberler yeniden gözden geçirildi. Fotoğraflarla birlikte zarflara konuldu. Vali muavinine teslim edildi.
Gazeteciler başka bir haberle yıkıldı. Vali muavini havaalanında aranacaktı. Bu da zarfların Türkiye'ye kesinlikle gitmeyeceği, o belge fotoğrafın imha edileceği anlamına geliyordu. Vali muavininin gitmesi iyice şüpheli hale gelince fotoğrafın yaralılardan biriyle yollanmasına karar verildi. Ama nasıl? Gazeteciler ile doktorlar kafa kafaya verip bir plan hazırladı.

Buz fabrikası üzerinden Türk evlerine ağır zayiat verdiren Rum silahlarını ele geçirdikten sonra, un fabrikası hücumunda yüzünden yaralanan 5 mücahitten (üçü şehit oldu) biri olan Vural Türkmen yeniden ameliyat masasına yatırıldı. Türk Mukavemet Timleri Gizli Örgütü (TMT) mensubu olan Türkmen'in vücudu, kasıklarından boğazına kadar alçıya alındı. Dr. Kaya Bekiroğlu, Dr. Naim Adiloğlu, Dr. Ezel Örfi, Dr. Şemsi Kazım, Dr. Osman ....... ve Kimyager Cahit Rüstem'den oluşan "ameliyat" ekibi, katliam fotoğraflarını zarflara koyup, Türkmen'in karın ve sırt bölgesine yerleştirdiler. Ardından Türkmen'in vücudu yeniden alçıya alındı ve sargı beziyle sarıldı.

Bacakları, kolları ve başı açıkta kalan "ağır yaralı" Kızılhaç görevlilerinin nezaretinde uçağa bindirilerek Türkiye'ye gönderildi. Türkmen, uçakta bulunan bir binbaşıya vücudunda belge taşıdığını açıkladı. Etimesgut Askeri Havaalanı'na inen uçaktan alınan Türkmen, Ankara Hastanesi'ni saran binlerce vatandaş tarafından sevgi gösterileriyle karşılandı. Zaman kaybetmeden alçılar kesildi, belge fotoğraflar vücudundan çıkarılıp kendisine refakat eden binbaşıya teslim edildi. Fotoğraflar aynı gün gazetelere ulaştırıldı.

Kıbrıs'ta başlayan Türk katliamı, beş gün sonra Türkiye'ye ve dünyaya işte o fotoğrafla duyuruldu. Katliamın belgelenmesinin ardından Türkiye'nin eli güçlendi. Türk birliği karargahından çıkarak Türk kesimini korumaya aldı. Türk jetleri Lefkoşe üzerinde uçmaya başladı. Uluslararası toplum harekete geçirildi. Barışı sağlamak amacıyla 15 Ocak 1964'te Londra'da konferans toplandı... O tek karelik siyah-beyaz fotoğraf, Türkiye'nin müdahalesine zemin hazırlayan süreçte önemli rol oynadı.




Dönemin Başbakanı ismet inönü, hastaneye gelerek TMT mensubu Vural Türkmen'i tebrik etti. Bu sırada İnönü'yü dramatik bir sürpriz bekliyordu. Türkmen'in yanındaki yatakta yatan başka bir mücahit, İnönü'ye, "Eğer kanınızda zerre kadar Türk kanı varsa Kıbrıs"a müdahale edersiniz" dedi. İnönü, gerekenlerin yapılacağını söyledi. Türkmen'in soyadını Tahsin olarak hatırladığı bu kişi, Kumsal baskını sırasında, ailesini duvara dizip Rumların eline geçmemeleri için kendisi öldürmek istemiş. Türkmen, o günlerde Türkiye'nin bir harekata hazırlandığını ancak yeterli gücünün olmadığını söylüyor. Hatta istanbul boğazında yolcu taşıyan şehir hatları vapurlarıyla bile çıkarma yapılması planlanmış. Tehdit dolu "Johnson Mektubu" nedeniyle inönü döneminde çıkarma yapılamadı.

O meşhur fotoğrafın Türkiye'ye kaçırılma hikayesini Rumlar duymuş olmalı ki, fotoğrafı çeken rahmetli Ömer Sami Coşar'ı daha sonra sucukların içine planlar, krokiler koyup kaçırdığı gerekçesiyle gözaltına almışlardı. Vural Türkmen ise, on günlük tedavinin ardından yeniden adaya dönerek Rumlarla savaşmaya devam etti. Kıbrıs konusu her gündeme geldiğinde gazete sütunlarına, televizyon ekranlarına taşınan bu sembol fotoğraf, bugün haber değerinden çok, orada neler olduğunu gösteren belgeye dönüşmüş durumda.



Daha sonra bu ev müzeye dönüştürülmüştür.Kapısında aynen bu levha bulunmaktadır.




 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Şanlı askerimizin Kıbrıs Çıkartması


Yukarıdaki görüntülerden dolayı duygulandım ve sizlerle çok sevdiğim bir şiiri paylaşmak istedim..

BAYRAK

Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim !

ARİF NİHAT ASYA



TTK ve Y
 
Üst