Sen De Mi Hulusi ?

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
SEN DE Mİ HULUSİ ?

Gazetede “acımız büyüktür” başlığı hemen gözüme çarptı. Bir de ne göreyim; her zaman ki güler yüzlü halinle bana bakıyordun.

İnanamadım. Olduğum yerde donakaldım. Yutkunmak istedim, yutkunamadım. Adeta kanım durmuştu. Dudaklarımdan gayrı ihtiyari “sen de mi Hulusi?” kelimeleri döküldü.


“Yalancı dünya” denilen şey budur işte. Hiç ummadığınız, hiç beklemediğiniz bir zamanda, bir seveninizi, bir yakınınızı, bir ülküdaşınızı, bir dava ve mücadele arkadaşınızı kaybetmek.


Her insan fanidir. Ve her insan er ya da geç Hakkın rahmetine kavuşacaktır. Ancak öyle ölümler var ki; haşa insanın adeta isyan edesi geliyor.


Sen böyle vakitsiz bir zamanda; üstelik sessiz sedasız, bizleri arkanda bırakıp gidecek bir insan mıydın Hulusi?


Kahroluyorum. Çünkü seni aramızdan koparıp götüren o kahrolası hastalığından bile haberimiz olmamıştı!


Kahroluyorum. Çünkü; yaratılış inancına uygun olarak sessiz sedasız uçmaya varışından bile haberdar olamadık!


Kahroluyorum. Çünkü Sana olan son görevimizi bile yerine getirmek, arkandan yürüyüp, kabrine bir tutam toprak atmak, kabrin başında bir dua okumak bile nasip olmadı.


Olmayınca olmuyor işte.


Kader bu deyip; yüce Rabbimizin önünde boynumuz bükük, çaresiz kalıyoruz.


Ne var ki; rahmetli baban Mehmet Şakir ve mukavemetçi dava arkadaşlarından emanet aldığın, yılgınlık, yorgunluk, korkaklık bilmeyen bir yaşam boyu verdiğin mücadelede daha yapacağın çok işler, seni bekleyen nice görevler vardı.


Uğruna nice bedeller ödenen toplumsal varoluş mücadelemize yönelik açık ve örtülü saldırılar ve tuzaklarla, özgürlük ve egemenliğimizi yok edip, devletimizi dağıtmayı ve bizi Anavatanımızdan koparmayı hedefleyen tezgahlar karşısında hep dik durmayı, tavizsiz olmayı ve tek kişilik bir ordu gibi savaşmayı bir yaşam felsefesi haline getirmiş adsız bir kahraman, apoletsiz, gözü pek bir neferdin.


Ulusal mücadele siperlerinde hep sözün bittiği bir menzilde durdun. Konuşmayı değil, yürek ve bileğinle savaşmayı yeğledin.


Seni olduğun gibi yıllar önce tanıdık. Ve yıllarca, hiçbir koşul, hiçbir zorluk, hiçbir engel karşısında yılmadın. Yediğin darbelerden, sendeledin ama asla düşmedin.


Bana hep “abla” diye saygıyla hitap ettin. Saygıda hiç kusur etmedin. İsteklerimizi bir ülküdaşlık görevi saydın. “Yeter ki; sen emret abla, gerisine karışma” deyip bütün isteklerimizi yerine getirdin.


Sessizdin, az ve öz konuşurdun, ama, hiç durmayan bir fırtına, bir bora bir okyanustun. Türklük ateşiyle, Türklük için neler yapabilirim düşüncesiyle yanıp tutuşurdun.


Tam bir kuvay-ı milliyeti, tam bir mukavemetçi, tam bir mücahittin.


Sözün özü; bir Kürşat’tın; bir Atilla’ydın, bir serhat beyiydin.


Ne diyelim ki; Türklük dünyası yağız bir evladını yitirdi.


Sana, dualarımla birlikte çok beğeneceğinden emin olduğum iki şiirden dizeler gönderiyorum..


Türk olmak gurur duymaktır/
Şanlı bir tarihe sahip olduğun için
Türk olmak özgür olmaktır/
Hürriyeti damarlarında taşıdığın için
Mutlu olmaktır/ Türk olduğunu söylemekten
Onur duymaktır/ Atatürk’ün torunu olmaktan/
Türk olmak yalnız kalmaktır/
Türk’ten başka dostun olmadığı için
Doğuştan asker olmaktır/
Türk olmak savaşmaktır/
Derdini anlatmaya çalışıp
Bir türlü anlatamamaktır/ dünyaya
Türk dolmak/
Tüyleri diken diken olmaktır/
İstiklal Marşı’nı dinlerken
Türk olmak bayrağını kutsal saymaktır/
Milletçe gözyaşı dökmektir şehitlerine/
Türkçe konuşmaktır/
Türk olmak ben Türküm diyebilmektir/
Yüce Türk Milleti’nin bir parçası olmaktır
Türk olmak/

* * * * *


Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.

Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların...

Ordularla yenilmez bir gayiz var kanımda.
Dün benimle birlikte gelen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;

Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı`na.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topu da bir sokak kaltağına.

İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...

Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgârı!

Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları,
Düştüğü yer uzakta dilek adlı bir saray.

O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri

Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da "Kür Şad" uzatarak elini:
"Hoş geldin oğlu ATSIZ, kutlu olsun" diyecek.

RUHUN ŞAD,
MEKANIN CENNET OLSUN SEVGİLİ KARDEŞİM!...
 
Üst