SEVGİ, Özlem Ve Ayrılık Şiirleri

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
EĞER

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.


Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.


Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer


Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.


O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.


Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.


Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.


Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.


Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.


Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.


Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.


O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.


O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.


Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.


Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.


Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.


Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde ''onca ayrılığın birinci dereceden failidir'' denmeseydi eğer.


Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.


Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.


Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...


Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!


CAN YÜCEL

Sen küsüp giderken bir çift sözüme,
Sessizce karşıma çıktı yalnızlık...
Pişmanlık hissiyle yanan yüzüme,
Beter ol der gibi baktı yalnızlık! ...

Dilimden düşünce o çirkin hece,
Kapımı sen açtın bu zalim güce.
Dört yanım karlı dağ oldu her gece
Çığ gibi üstüme çöktü yalnızlık! ...

Ne kadar hasretsem bir tebessüme,
O kadar muhtacım son nefesime.
Ruhumda beliren her hevesime,
Bir hüsran perdesi çekti yalnızlık...

Bu nasıl bir garez, bu nasıl bir kin?
Serviler şehrini gösterir her gün?
Sevgilim seni de ağlatır bir gün,
Gözünü canıma dikti yalnızlık! ...

Cemal Safi

Kırmızı Gül

Bir akşam şöyle uzandım hayallere daldım
Çarsı çarsı dolaştım bir kırmızı gül aldım
Damıttım gönlümde yarin ellerine çaldım
Hazdan bir hal oldu içim gönül kervanında

Sabaha dek dalgalandı üfledigim teller
İki elimde dondu kınaladığım eller
Yorgun düştü iltifatlarım lal oldu diller
Hazdan bir hal oldu içim gönül kervanında

Gün doğana kadar ısındı kanım,kanında
Sanki yüreğim nefes buldu tatlı canında
Bu kadar mutlu olmadım kimsenin yanında
Hazdan bir hal oldu içim gönül kervanında
(ALINTI)

Bilmiyorum
Sevmek mi güzel yoksa sevilmek mi?
Ya da karşılıklı delicesine tutkuyla bağlanmak mı?
Közleri yakıp kavuran alev gibi
Damarlarımda dolan bir lav gibi
Ya da bir kır çiçeği gibi narin ve zarif,
Bir sevda mı?....
Geceler mi mutlu eder insanı
Yalnız , sessiz ve bir başına
Yoksa gündüzler mi
İnsanların dışında sorunlar içinde
Kalabalık içinde bir başına..
Bilmiyorum....
Yalnızlıkmıdır insanı efkarlandıran
Yoksa insanlarmıdır insanı bunaltan
Binbir derdin içine katan
Umarsızca umutlandıran
Bir sevdamıdır yokluğunu saran.....
BİLMİYORUM....

ALINTI

Şimdi git..
Say ki,seninle içinden sevda geçen bir türkü söylemedik..
Say ki,gece mektuplarını, en güzel aşk şiirlerini beraber ezberlemedik..
Say ki,sevda trenini kaçırdığım durakta bir süre beraber beklemedik..
Sen git..
Ben gelemem bu yürekle..
Ya da kal..
Eylül yağmurlarını bekle.. [FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Seni yağmurdan sonra seveceğim..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Saçlarıma ak düşmemiş halimle..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Sen yaşlardayken..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Onsekizimde,yirmimde..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Seni yağmurdan sonra seveceğim..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Kaldırımların ıslak ve temiz haliyle..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Yaşlı yüzüm delikanlı yüreğimle..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Seni yağmurdan sonra seveceğim..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Aşksız geçen onca yılı yakacağım..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Sevda alevinde kendi ellerimle...
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Şimdi git..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Say ki,seninle sahildeki çardakta hiç dondurma yemedik..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Say ki,oturup konuştuğun yaşlı ve yabancı bir adamdı..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Ve sevdadan hiç söz etmedik..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Say ki,hiç gülmedik..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Aynı şeyleri sevmedik..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Ve yağmurdan sonra beraber yürümedik..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Seni yağmurdan sonra seveceğim..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Kimse bilmeyecek,herkesten gizleyeceğim..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Yağmurdan sonraki toprak kokusu olacak havada..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Seninle gökkuşağının altından geçeceğim..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Seni yağmurdan sonra seveceğim..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Ve seni sevdiğimi kimseye söylemeyeceğim..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Belki bu dünya gözüyle gördüğüm son yağmur olacak..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Islak kaldırımlarda sırılsıklam yürüyeceğim..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Ben seni yağmurdan sonra seveceğim..
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]Ve bir gün ölürsem yeşil gözlerinde öleceğim.....

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica]-Uğur Arslan-

07112008101415UNUTULAN_vakitsiz_gelir_huzun.jpg

UNUTULAN_vakitsiz_gelir_huzun.JPG


[FONT=comic sans ms,sans-serif]Suların ürpertisine düşüyor aklım.Tomurcuk patlıyor yeni baştan. Fırtına öncesi baharlara sürgün yüreğim. Birazdan ağlayacak günbatımları. Sevmek kokusu saracak dört yanı. Umut merdiveni göklere uzanacak.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Zamanıdır artık...

[FONT=comic sans ms,sans-serif]Dualarım çağıracak giden baharları.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Geri dönecek son soluk, rahvan atlar gibi ırgalanan sevdalarım. Duman çökecek dağlara. Bu bahar başka bahar. Birazdan gülün yapraklarına düşecek çiğ damlasına sakladım düşlerimi. Eski bir plakta yanık şarkılar söyleyecek sevdaların esrarını.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]“Rüzgar söylüyor şimdi o yerlerde bizim eski şarkımızı” diyecek Ahmet Özhan.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Yeni baştan sevdalar can çekişecek. Hüzün bölecek şarkı aralarını.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]“Vaz geç söyleme artık, hatırlatma mazideki aşkımızı”...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]İnadına yeni baştan hatırlayacak,yeni baştan hüzün gölgeleyecek ruhumuzu.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Hüzün her yerde ...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Açılmamış düğümlerde, söylenmedik sözlerde.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Taze açılmış bir gülün yaprağında, açılmamış bir fanusun içinde.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]İşte hüzün...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Neşeyi tüllese de...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Hüzün şebneme benzer.

[FONT=comic sans ms,sans-serif]Her çiçek bahara açar bilirim. Su yürüme mevsimi dayanınca kapıya, bir sancı başlar. Mevsim titrer. Mevsimler türlü türlü,başka başkadır. Herkesin bir mevsimi, baharı vardır. Ben günlerimi bir efsunlu fanusun içine koymuşum. Her günüm bir mevsim, her gülüşüm bir bahar. Her hüznüm bir kıştır.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Yağar tozum tozum, yağar inceden inceye.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Kendimden kendime sürgünlüğüm...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]İçimden içime kırgınlığım...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Hüzün bir sağanak, kabından boşalan. Bir bulutun gözlerinden dökülen iki damla yaş...Hüzün yağmurlarıyla ıslanan yüreğimizin tesellisi ey gelmeyen bahar, ey muhayyel yedi iklim... Bilirim ki senin de bir adın hüzünle kundaklı. Hüzün bir meltem, bir çiğ damlası, bir ebr-i nisan.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Revnakı kendinden gelen ey bahar, hüzün senin de kapını aralar birazdan.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Ne de olsa hüzün..
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Unutma...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Hüzün şebneme benzer.
[FONT=comic sans ms,sans-serif](Ç)alıntı:D
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Arsız rüyaların kaçırdığı ey neşem, nispet kokan sözcüklerin ucundaki sevgili, nerde bir mahzun şarkı var,içindesin. Menekşelerin moru, lilası, eflatunu, kar oyuklarında can çekişiyor...Duru türküler susmuş. Hüznün desenlerini işlediği bu yürek yorgun, parmak izlerini sürdüğüm tüm kapılar, bilinmeze açılmış. Başladığım türküyü yarıda kesmek. Bitirmek başladığımı... Silmek gözyaşlarını içimdeki çocuğun gözyaşlarını. Hüznün damıdığı günü bırakmak geriye.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Hanımeli kokan akşamlara ayarlamak yüreğimin taraçalarını.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Adı konmamış sızıları bırakmak gizli mahzenlerde...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Kanayan bir yerim vardı görülmeyen...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Duyulmayan, hıçkıran yanımı bırakmak günbatımına. Gitmek yeni baştan erik ağaçlarının çiçek açtığı baharlara.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Unutma...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Ne de olsa hüzün...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Hüzün şebneme benzer.

[FONT=comic sans ms,sans-serif]Damla damla biriken hüzün, alıp götürdü uykularımı.Başımıza düşen gül kuruları geçen baharlardan bir izdüşüm...Gönül koyduğumuz hakikatler düşüyor ellerimizden. Boşalıyor yüreklerin dehlizleri. Her adımda çiğlik. Her yeni gün riya ile başlıyor. Yalancı saatlerin utancına hükmeden yelkovan umarsız. Işığından tanıdığım bir yıldız, asılı durur kuytusunda gökyüzümün.En karanlık yüreğe salar saçlarını.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]En hırçın yanım baş koyar hiçliğin gemisine.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Hüzün gelir oturur üşüyen yanımın bahçesine. Her dal üşür, her yaprak titreşir. Bu yürek başka adıdır şimdi sızının.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Eski konakların sıvası dökülür yeni baştan. Zaman eskir son soluk. Zaman öcünü alır unutulmuşlukların.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Tüm notalar hüzün kuşanır.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Kim bilir nasıl, nerde o şarkı söylenir. Sessizliğin ardına takılır tüm ezgiler.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Baharı bekleyen bahçeler hüzün yeşerir.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Ne de olsa hüzün...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Hüzün şebneme benzer.

[FONT=comic sans ms,sans-serif]Katar katar açan kandil çiçekleri, düşerken hayalime, gülce bakışlı dualar tutar ellerimden. Hâtem kisvesi kuşanan gönül kuşu çalar kapımı. Mürekkebi kurumuş dillere inat, gelir konar hüzünden örülmüş ülkemin pervazlarına. İkindiyi derelere sarkıtan zaman, yüreğimin anahtarını verir ellerime. Yüreğimin haritasına yol bulur.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Bulutun en âması yağar üstüme.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Kıskanç rüzgarlar itekler içimdeki baharın eteklerini.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Kaknus kuşu mutluluğun şarkısını çağırır. Masal ülkesi çağırır beni uzaktan. Yüreğime bin küşayiş oturur. Sözsüz bir musikiye durur yüreğim.Vefa elbiseleri giyinir. Sıcak bir nesimin ellerine değince yüzümüz, pembeler isyan eder yüreğin karasına.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Bir step hüznü şemsiye şemsiye yağsa da üzerime...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Bin neyi küllese de ...
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Hüzün şebneme benzer.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Öylesine hafif öylesine uçarı...
(Ç)alıntı:D

tubaxr0jr0zc6.jpg


Dostlarım, toplanın öldüğüm zaman;
Riyayı bir günlük bir yana atın!
Tutunuz tabutun kenarından;
Bir derin çukura beni fırlatın!

Kalınca büsbütün sizden uzakta,
Vücudum çürürken kara toprakta,
Uzanın rahatça sıcak yatakta,
Yaşamak gururu içinde yatın!

Yüz yüze getirmez bizi asırlar,
Meydana vurulsun saklanan sırlar,
Sayılsın şahsıma ait kusurlar,
Korkmayın, içine yalan da katın!

Anlayım: kimlermiş dost sandıklarım;
Muhabbetlerini kıskandıklarım.
Anlayım: ne boşmuş inandıklarım.
Şu yalan hayatı bana anlatın!

Dostlarım, anmayın artık adımı,
Siliniz gönülden eski yâdımı.
Kırınız sonuncu itimadımı:
Ölünce bir daha beni aldatın.
Orhan Seyfi Orhon

özlemin yüreğimde köz gibi yanarken
nasıl derim...
''unuttum'' diye

Hasretin peşinde çok mevsimler değişti.... Düşlerim birikti şafaklarımda.....Örgütlü bir ihtilalin namlusu dayanmışken şakaklarıma...
BEN HALA ALEV YUTMUŞ GİBİ YANIYORUM YOKLUĞUNA.....

alıntı

Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil

Bir gönülü yaptın ise
Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise az değil

Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hak''kı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil

Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola
Belli kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil

Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağı katar
Halka matahların satar
Yükü gevherdir TUZ değil
YunuS EmrE

30 Şubat

30 şubat’ta mı geleceksin, başım gözüm üstüne, peki gel
Menekşeler yetiştireceğim senin için, bekleyeceğim
Saçlarım taralı, gömleklerim ütülü
Sobaya bir odun daha atacağım, peki gel
Eski fotoğraflara bakarız belki, eski şarkılar dinleriz
“Ah ne çok sevmiştik birbirimizi”
30 şubatta mı geleceksin, peki, gel…


Hani mevsim kışsa, yıldız bulmam zor olacak
Bulutlar geçecek gözlerimden, ihtimal…
Kızıl-kıyamet olsa da her tarafım, üzülme,
Ben kara gözlü bir çocuğum, kendime masallar anlatacağım..
Bir masala tutununca ellerim kanasa da,
Uyuyunca geçecek, biliyorum,
Kendimi dizinde uyutacağım…
Biliyor musun, sen olmayınca ben bir tuhaf oluyorum
30 şubatta mı geleceksin, peki…gel…


Sen kapıdan dönmeyesin diye, evden çıkmam, merak etme
Kar olur, kış olur, üşürsün, neme lazım
Bir çay koyarım sobaya, radyoda incesaz…
Terliklerini çıkartırım dolaptan, odamız hüzzam, odamız hicaz..
Henüz almadığım bir mektup gibi bekleyeceğim seni
Aslında o kadar da kötü değilim, kafana takma sen beni,
Bir rüya gibi değil mi, gözlerimi açacağım, bitecek
Seni rüyaların en sonuna saklayacağım..
Neyse…uzun etmeyim
Gelmeyeceğim diyeceğinden korkmuştum asıl
30 şubatta mı geleceksin..peki..gel

ALİ KINIK

Baba...Gitme!...

Bu mevsimler, hepten yalancı, baba
Sonra hep kar yağıyor, sonra hep kızıl-kıyamet..
Senin saçlarına kar yağmaz mı hiç,
Senin bıyıkların donmaz mı tipilerde..
Sen üşümez misin baba,
Sen üşürsen ben ağlamaz mıyım?..
Ayaklarına kapanayım, bu karda-kışta yolu tutma..
Baba…Ne olur gitme..


Baba, bak, vallahi masallarım kahramansız kalıyor
Zambaklarım soluyor,
Zümrüt kanatlı kuşlarım ölüyor..
Baba, ben bu saklambaç oyununu hiç sevmiyorum..
Sağım-solum sobe…
Nereye saklanıyorsun böyle,
Seni hiçbir yerde bulamıyorum baba..

Kurbanın olayım, bana bu oyunu oynatma
Baba…Ne olur gitme!...


Neden en çok sen gidiyorsun,
Neden en çok ben seni özlüyorum..
Baba, görmüyor musun, bulutlar çok karanlık
Ceketin ıslanır, ayakkabın su çeker
Ve sen de beni özlersin sırılsıklam

Baba, vakit akşam, gel inat etme
Baba…Ne olur gitme….


Baba, sen gidiyorken ben hiçbirşeyi anlamıyorum
Göklerden çağrılmak ne demek,
Yeni bir dünyaya doğrulmak da ne…
Baba, bulutlara binmek ne?
Gökkuşağının altından eğilip geçmek…
Kanatlı atlar… ne demek baba?
Dizlerine kapanayım, beni itme..
Baba…Ne olur gitme!....


Baba, senin aldığın bu pantolonum bir gün yırtılır,
Bu ceketin rengi solar,
Bu ayakkabı delinir, biliyorum..
Sonrası ne olur baba?...
Bir daha gözlerim hiçbir zaman böyle bakmaz
Hiçbir zaman büyüyemem ben sensiz
Baba, bu film başlamadan bitmiştir, bunu unutma..
Baba…Ne olur gitme!....
Baba…Beni unutma…….

ALİ KINIK

Bilge Çınar

-Alparslan Türkeş'in Aziz Rûhuna-

Bu gün Ankara’da soğuk bir rüzgâr
Bu gün Ankara’da beyaz hüzün var
Umudumu yere vurdu ilkbahar​

Düşlerim zemheride kaldı artık
Gülüşlerim geride kaldı artık​


Acımı peşimde sürüyen benim
Yetim duygularla yürüyen benim
Ve kar tanesince eriyen benim​

Diz vurup toprağa çöküyorum ben
Son Başbuğ ’a yerde bakıyorum ben​


Ülkümün ufkunda bir gün aşıyor
Tenim yanarken yüreğim üşüyor
Gözlerimden bir damla yaş düşüyor​

Gür bir sesle birden irkiliyorum
Gözyaşımı bayrakla siliyorum​


Ve Başbuğ ’um ilk kez tahttan iniyor
Göğsüm sanki bir okla deliniyor
Yoksulluğum gözümde siliniyor​

Diyorum ki; Tanrı sesimi duysun
Kağansız koymasın, babasız koysun​


Ayrı kalsam, evden, yârandan, eşten
Mahrum olsam yıldızlardan güneşten
Dert değildi, fakat Başbuğ Türkeş’ten​

Ayrılmanın yarasını anladım
Ve bu gün çöküp erkekçe ağladım​


Türk’ün çarkı ateşlerle dönüyor
Ocaklarda nice gönül yanıyor
Tanrı Türk’ü çilelerle sınıyor​

Gökten yıldızını çekiyor birden
Fakat üç ay doğuyor tam üç yerden​


Başbuğ ’um sen Hakk ’a erişiyorken
Kürşad ’lar safına karışıyorken
Cennette Han’larla görüşüyorken​


Bozkurtların huzurunda duruyor
Türk Milleti tek ülküye yürüyor​


Güneş batsa devrilse de çınarım
Ben elimde dokuz ışık, dönerim
Meş’âleyi yakarım ve sönerim​

Çok şükür ki ateşler içindeyim
Ve bu çileli yolda izindeyim​


Derdim ki; bir destandan çıkıp gelmiş
Sanki tarih seddini yıkıp gelmiş
Atını, börkünü bırakıp gelmiş​

Üç hilali kapıp önderim olmuş
İlteriş Kağanca liderim olmuş​


Eğer gözüm malda makamda olsun
İki elin iki yakamda olsun
Ülküm önde, her şey arkamda olsun​

Tereddütsüz bu yola baş koyayım
Bu dünyayı çile hane sayayım​


Türk’ün ömrü yaşın olsun Başbuğum
Tanrı Dağı taşın olsun Başbuğum
Dualar yoldaşın olsun Başbuğum​

Ki, Peygamber gönlüdür gül Fâtihâ
Son Başbuğun rûhuna EL-FÂTİHA
ALİ KINIK​

Semiha Bilmesin

Kimseler bilmesin bu şehrin yandığını
Ellerimde beş parmak kül
Bakışlarım bir çift kızıl gül
Kimse anlamaz beni
Alt tarafı bir çocukluk gülüşü,
Yamalı, yarım...
Alt tarafı bir nevruz çiçeği,
İki günlük fırtına...
Ve bu hesaplı hayat ağır geliyor bana
Kimselere söyleme
Semiha bilmesin
Kendimi yaktığımı​

Ben eksik bir akşamdaydım, bilmiyordum
Denizler alçalmıştı, açelyalar çekilmişti
Başka bir baharda unutmuştum,
Neydi şiir gibi yaşamak,
Yağmura tutulmak,
Ölümüne sevmek,
Ölümüne unutulmak...
Oysa gerçek gibi bir hayatım var artık
Bir bakışın dokunsa, hayatım darmadağın...
Bu örtülmüş yanımı,
Kimselere söyleme
Semiha bilmesin.
Semiha bilmesin,
Senden çok korktuğumu...​

Bir oyun bu, biliyorum
En zamansız yerde açılır perde,
En anlamsız vedalarla kapanır
Biz hem oyuncuyuz, hem de seyirci
Onun için alkışlar saklanmalı
Son sahne son nefestir, herkes alkışlanmalı...
Ama senin bakışların sen
Benim bakışlarım ben
Kimselere söyleme
Semiha bilmesin,
Semiha bilmesin
Bu oyundan bıktığımı...​

Ben bir türkü duysam, ta burçlara çıkarım
Bir iğde çiçeğine gençliğimi yakarım
Dolu dizgin bir şiire yürürsem,
Hiç hesapsız, köprüleri yakarım
Sevsem, kimse katlanmaz bana
Kimse kaldıramaz bakışlarımı
Benim bir belâya yürüdüğümü
Kimselere söyleme
Semiha bilmesin.
Semiha bilmesin
Seni çok sevdiğimi...​





Koru Beni Ey Yalnızlık

Uzaklarda,
Sabah rüzgarlarıyla uyanmak,
Kolaydır şimdi...
Şimdi akşamlar,
Bir acının ötesinde,
Yalnızca gölge dönüşüdür
Yüreğimden türküler bıraktığım,
O uzaklarda...
Benim de hatırama yalnız bir bakış düşsün
Yalnız eski aydınlık
Ey yalnızlık, koru beni,
Koru beni , ey yalnızlık!​

Uzaklarda,
Yaz yağmurlarına aldanmak,
Kolaydır şimdi...
Şimdi geceler,
Neyzenlerin nefesinde,
Kandillerin yanışıdır,
Yüreğimi yağmurlarla yaktığım,
O uzaklarda...
Benim de bu sevdamı iki aşık bölüşsün
Bana kalsın ayrılık
Ey yalnızlık koru beni,
Koru beni ey yalnızlık!​

Uzaklarda,
Türkülerle avunmak,
Kolaydır şimdi...
Şimdi sabahlar,
Serçelerin sesiyle,
Yıldızların dallara inişidir,
Yüreğimi dağlarına döktüğüm,
O uzaklarda...
Bense bu şehrin bağrında
Bir şiir hainiyim
Kalemim kırık artık
Ey yalnızlık, koru beni,
Koru beni ey yalnızlık!...​


Yasemen

Yaralı akşamlardan çıkıp gelmiştim
Ben bütün akşamlardan çıkıp gelmiştim
Belki seni böyle bulmamalıydım
Öyle kalmalıydı belki akşamlar
Yitik bir masal gibi,
Seni gözlerimde bulmamalıydım​


Sonra ellerini tanıyordum, incecik
Sonra, kırılgan gözlerini
Susup, yüreğime süzüyordun
Yüreğim diyorum,
Yüreğim, YASEMEN​


Ben hep kordan güllere tutunurdum, pür telaş
Ben hep tutunurdum avuçlarımda ateş
Yağmur hiç böyle yağmazdı ellerime
Ellerim diyorum,
Ellerim, YASEMEN​


Bir bulut düşüyordu düşlerin ortasına
Ben, tepeden tırnağa ıslanıyordum
Hiç böyle görmemiştim aşkın iki yüzünü
Seni korkularla sevmek,
Seni hesapsızca sevmek,
Her şeye rağmen, işte seni sevmekti,
öncesi ve sonrası...
Şimdi bir bulut var yüreğimde gezinen
Şimdi yıldız yıldız gökyüzü yanıyor
Gökyüzü diyorum,
Gökyüzü,YASEMEN​


İşte böyle kimsesiz her ânımda
Yani her ânımda,
Bir şiir sarıyor üşüyen düşlerimi
Oysa ben seni hiç tanımıyorum,
Ömrünün şiirine hiç dokunmadım
Sebebim, hayatın ortasında
eğreti duruşundu
Ve ben bir kumar oynadım, ikimiz adına
Birimiz kaybettik
Mutlaka kaybettik...
Şimdi, şu dalgalar çarpmıyor mu bağrıma,
Bir yerlerde senin adın kanıyor
Kanıyor diyorum,
Kanıyor, YASEMEN​


Ürkek bakışlarım avuçlarında işte
Türkü dolu kalbim bakışlarında
Seni bile bile seviyorum, bilesin
Seni, bile bile kaybediyorum
Bilir misin, ömrümün sonrası nedir?
Sonrası diyorum,
Sonrası, YASEMEN​


Bir gün rüzgârınla çekip gideceksin
Gideceksin, bilmiyorum
Vazgeçilebilir dostlar bırakacaksın bu şehirde
Beni terk ettiğini bilmeyeceksin
Sonra, gözlerimde tutuşacaksın
Gözlerim diyorum,
Gözlerim YASEMEN​

Asıl Hayat -ya da- Asil Hayat

Bu kirli denizden
Bir damla gibi kopup
Yüzümü gerçeğe çevireceğim
Ya beni unutacak yörüngesiz insanlar,
Ya benimle gelecek.
Geride bir yığın yaldız tortusu
Geride bir yığın aptal uykusu
Anladım, asıl hayat
Yanarak yaşamakmış
Güneş gibi
Ateş gibi
TÜRKEŞ gibi...​



Bıçak değmiş ışkın kabuğu gibi
Sıyrılıp hayatın korkularından
Yüzümü göklere çevireceğim
Şuh bakışlar sürüleri sürüsün
Ben bu yola hesapsız gireceğim
Anladım asıl hayat,
Korkusuz yaşamakmış
Bir yalnız gibi
Bir yıldız gibi
ATSIZ gibi​


ALİ KINIK​

Babasız Bayram Sabahları



YETİMLERİN TÜRKÜSÜ

Bu kaçıncı bayram günü
Anne, babam dönmedi mi?
Söylesene öldüğünü
Anne, babam dönmedi mi?​

************
Bu bayramda gelir sandım
Yoksa yine mi aldandım?
Yine mi onsuz uyandım?
Anne babam dönmedi mi?​

**************​

Aklım yetiyor ,kandırma
Ağlıyorsun,inandırma
Gelmeyince uyandırma
Anne babam dönmedi mi?​

**************​

Gitti, kayboldu mu deyim?
Ayrılık oldu mu deyim?
Gurbette öldü mü deyim?
Anne babam dönmedi mi?​

ALİ KINIK​

Reis'e Mektuplar - 1



Hiçbirşey eskisi gibi değil...Bildiğin gibi değil...
Bütün fırtınaları içime kapattım,savrulmayı unuttum...
Artık, çiçekleri sevmiyorum.Nefret de etmiyorum aslında..
Sakallarımı kesmiyorum, saçlarımı taramıyorum...
Dostlarıma kırgınım,bazılarına sebepsiz..Kimseyi pek aramıyorum...
Fatih'te yürüyorum bazı akşamüstleri.Bazen dayanamıyorum,koşuyorum.
Tuhaf oluyor,biliyorum.
Kendimden kaçıp,kendime düşüyorum....​


****************************************​

Hiçbirşey eskisi gibi değil...Bildiğin gibi değil...
Neyim varsa,herkesten gizliyorum..
Işıklar anlamsız,toprak çok uzak...Hastalıklı bir aşkla babamı özlüyorum...
Oyunlar oynuyorum,sabaha kadar..
Hayattan kaçıyorum,çocuklar gibi...
İnadına şiir yazmıyorum,birşeyleri cezalandırmak için..Biliyorum,hiçbirşey cezalanmıyor..
Dua ediyorum artık,eskisinden daha çok...
Küfrediyorum alçaktaki herkese.
Kavga ediyorum,hatır kırıyorum..
Dönülmez bir yoldayım..
Uçuruma yürüyorum...​


****************************************​

Hiçbirşey eskisi gibi değil..Bildiğin gibi değil...
Seyrettiğim filmlerin sonunu getiremiyorum,sıkılıyorum..
Gerçeklerin ortasında yoruluyorum.
Aslında sayfaların satırı yokmuş..Sazın perdeleri yok...
Cebimden satırlar dökülüyor,sayfalar dökülüyor..
Artık bir boşluğa sarılıyorum..
Hiçbirşey eskisi gibi değil...
Bildiğin gibi değil...
Öyle değil...
Yok..
Kolay değil reis...
Kolay değil....​

ALİ KINIK​

Reis'e Mektuplar - 2 (KERKÜK)



Hiçbir çağda,insan kendini böyle aciz hissetmemiştir sanırım.
Herkesin herşeyi bildiği ama hiçkimsenin hiçbirşey yapamadığı,adaletsiz, ruhsuz bir dünyanın çocuklarıyız biz..Çok yazık...
Kılıcımızı kapıp seferlere çıkamıyoruz..Her yeri eğrilmiş olan adaleti,"kılıçlarımızla düzeltemiyoruz"..
Ellerimiz,kollarımız kırk yerinden zincirli...Kollarımızı düşman bağlamış;evimiz,arabamız,zevklerimiz,lükslerimiz bağlamış...
Velhasıl,kollarımızı en çok sevdiklerimiz,dostlarımız bağlamış...
Şu dünyaya zevk ü sefa için gelmişiz de haberimiz yok.Zevkini sürebildik mi bari,o da yok...
Ne düşman olabilmişiz ne de dost..Bir uçurumun ucunda asılı kalmışız;ne düşmüşüz ne de çıkabilmişiz...Biz bir ârâf nesliyiz reis...​

*****************************************​

Kerkük,yaralı bir kuş yavrusu...Karlı bir havada penceremize konmuş...Bir kâbusta gibiyiz,uzanıyoruz,dokunamıyoruz...
Üşüyen,çırpınan,yaralı bir kuş yavrusu Kerkük...
Ümitle,korkuyla,yalvaran gözlerle bize bakıyor..
Uzanıyoruz,dokunamıyoruz reis...
Hiç bu kadar kendimi aciz görmedim reis...Hiç bu kadar kendimden iğrenmedim...Hiç bu kadar kendimden korkmadım...
Artık yazmaya,söylemeye de inanmıyorum...
Yanıbaşında biri tecavüze uğrarken müdahele etmiyorsan, oturup namus nutukları atmanın, insani erdemlerden bahsetmenin bir anlamı ve bir şerefi yok...
Birileri,"kardeşim yazılarında neden puşt-pezevenk laflarını kullanıyorsun" diye akıl verirken,sitem ederken, ahlak dersi verirken;pezevenklik yapanlara bu kadar tepki verseler bu memlekette ahlaksızlık olmaz diye düşünmekte haksız mıyım acaba?
Çocuklarımızı satan insanlara bile bir tek tokadın bile atılmadığı bir memlekette, bana ahlak dersi vermeye kalkışan,bana kabadayılık yapmaya kalkışan insanlara acımalı mıyım,nefret mi etmeliyim?..Ya da bir çocuk kadar bile ciddiye almamalı mıyım?
Sana, bana gösterdikleri tepkiyi, Kerkük'te soydaşlarını katleden itlere göstermelerini beklemekle çok mu haksızlık yapmış oluyorum reis?
Yok yok..Ben suçluyum,bunu biliyorum..Ama ya diğerleri?​

****************************************​

Biz,yüreği nasır bağlamış bir dünyanın çocuklarıyız reis.
Ve Kerkük,yaralı bir kuş yavrusu,kapımıza sığınmış...
Bir zamanlar,sığınan düşmanımız bile olsa geri çevirmediğimiz bu kapı...
Ve bir gün,"suçlu,ayağa kalk!" diye bir ses duyacak olursak reis;ben dahil,oturan bir tek kişi kalmayacaktır..
Bundan eminim!​


ALİ KINIK​

Reis'e Mektuplar - 3 (KIYAMETİN KURTLARI)



"Karanlık aydınlıktan,yalan gerçekten kaçar
Güneş,yalnız da olsa,etrafa ışık saçar
Üzülme,doğruların kaderidir yalnızlık
Kargalar sürü ile,kartallar yalnız uçar..."
................​

Kimin olduğunu bilmediğim bir şiir bu.Bir arkadaşım yollamış.
Özellikle Azerbeycan Türkleri'nin kullandığı bir deyim vardır:"Kıyamette kurt olmak"..
Kaynağının ne olduğunu tam bilmediğim bir inanca göre,kıyamet günü Sûr'a üflendiğinde,yeryüzündeki bütün canlılar ölecek.
Bütün dağlar yerle bir olacak..Ağaçlar köklerinden sökülüp savrulacak...Korkunç bir rüzgar alemin altını üstüne getirecek..
Bütün canlılar-cansızlar yokolurken, bir Bozkurt, ayakta kalmak için direnecek..O korkunç rüzgarda, önce tüyleri dökülecek,sonra derisi soyulacak,etleri lime lime kopacak bedeninden..Acı çekecek,susacak...Ama son âna kadar ayakta kalacak..Dimdik...Acı çekerek.. Ama feryad etmeden...Gözleri bir noktaya kilitlenmiş...Son âna kadar,son...
İşte bu inançtan yola çıkarak,bazen beddua olur bu hikaye.Derler ki:"Kıyamette kurt olasın!"..
Bu,inancın ifadesidir bence..İnadın,idealizmin ve idealistlerin inadının ifadesi...
İdealistlerin çektiği acının ifadesidir...
Bu devrin üç-beş idealisti,kıyametin kurtlarıdır...
Sen, hâlâ orada mısın reis?..Dimdik,acılarınla,yalnızlığınla,inadın ve inancınla..Kıyamette kurt gibi...
Hâlâ orada mısın reis?​

******************************************​

Biz,aldığımız hiçbir çiçeğe sahip çıkamadık...Çiçek bakmak özen gerektirir.Eğer bir çiçek alacaksan,hayata sıkı sıkıya bağlı olman gerekir.Gözün gibi bakman gerekir ona...
Biz,solan hayatların ortasında,soldurduğumuz çiçeklere üzülemedik bile...
Aldığın kuşlar ya öldü,ya da kaçtı...Kuşlar,şarkı isterler reis...İşte o kuşlar,şarkılara kaçtılar...​

********************************************​

Çiçekler soldu...Şarkılar sustu bizim plağımızda...
Gidenler gitti,kaçanlar kaçtı,düşenler düştü...
Ortalık kızıl-kıyamet...Kulağımızda Sûr'un sesi...
Dimdik ayakta..Susarak...Acı çekerek...
Hâlâ orada mısın reis?
Hâlâ orada mısın?.....​

ALİ KINIK​

Reis'e Mektuplar - 4 (DÜŞÜŞ VE DOĞRULUŞLAR)



Derler ya,hata insana mahsus..Doğrudur.Hata yapan insanlara asla kin duymadım.
Ama düşünüyorum da, öyle bir hata yap ki, üzerinde güzel dursun,yakışsın sana.
Öyle bir hata yap ki, alçakça olmasın..İnsana dair, başını yere eğmeyecek bir hata olsun..Nasılsa hata yapmak insan için kaçınılmazsa, bu tercihini güzel hatalardan yana kullan..
Ben, birine düşmanlık hissedecek olsam, ondan intikam almak için en güçlü zamanını beklerdim.Eksiğini-gediğini, zayıf taraflarını bulduğumda, düşmanım da olsa o ân acımışımdır ona.
Kim ne düşünürse düşünsün, kim severse sevsin, kim sevmezse sevmesin, herkes kendi hayatından sorumlu değil midir reis?
Herkes kendi hayatının hesabını ödemeyecek mi sanki?
Tanrı, mahşer gününü tasvir ederken, "sözün bittiği yerdir orası" ifadesini kullanır.
Evet,orada bahane yok, açıklama yok, yalan yok, "o öyle dediydi,bu böyle yaptıydı" mızmızlanması yok..
Sadece sen varsın,yaptıkların var, ve karşında yüce yaratıcı var...
Sözün bittiği, yani bahanelerin geçersiz akçe olduğu, maskelerin indiği yer orası...​

************************************************** **​

İnanmak başka, inandığını düşündüğün şeyi idrak etmek başka şeydir bence.
Mesela, dünyada hangi insana sorarsan sor, dürüstlüğün önemini bilir,dürüst olmak gerektiğine inanır.Ama kaç tane insan dürüstçe bir hayat yaşar, bunu da söylemeye gerek bile yok..
Mesele bilmek meselesi olsaydı, yeryüzündeki herkesin dürüst olması gerekmez miydi?
Bunun içindir ki her zaman, aslolan şeyin samimiyet ve asalet olduğuna inandım.
Bilgi, standart beden güzel bir gömlek gibi;uygun bedene denk geldiğinde çok şık durur.Ama bazılarına bol gelir, bazılarına dar gelir...Velhasıl, herkese yakışmayabilir.Güzel bir gömleğe sahip olmak yetmiyor işte,o gömleğin üzerine uyması da gerekir.
Türk Milliyetçiliğinin, Ülkücülüğün, bize getirdiği yükümlülükleri kim bilmiyor ki sanki?Ama asıl mesele, bildiklerimizi hayatımıza ve yüreğimize işleyebilmek değil mi?
Mesele, şerefin, haysiyyetin, erdemlerin ne olduğunu bilmek mi, yoksa şerefli haysiyyetli bir hayat yaşayabilmek mi?
"Bilmek" mi, yoksa yapa"bilmek" mi?
Mesele bu değil mi?​

************************************************** ****​

İşte insanın bazen, bir "Kitap" hariç, bütün kitapları yakası geliyor reis.
Hz.Ali'nin sözü var ya:"İlim bir nokta idi, insanlar onu çoğalttılar."
İşte insanın bazen "nokta"yı koyası geliyor herşeye.
Bir taraftan bakıyorsun, okuması-yazması bile olmayan serefli insanlar, diğer tarafa baktığında Allah'sız, Kitap'sız, onursuz profesörler...
Gel de bildiklerini bile unutmak isteme...
Bu garip düzen, işte böyle tramvatik durumlara sokabiliyor insanı.Tepkilerini, aklının önüne geçirebiliyor insanın..
Ama bundan dolayı kim suçlayabilir ki bizi?
Buna kimin ne hakkı var reis?
Suçlayacak olanlar da, bizi bu hale sokanlar olmayacak mı?
Ama biliyorum ki, doğrulmak için düşmek gerekir.
Sana ve "mutlak doğrulacağımız" günlere selam olsun reis...​
__________________
ALİ KINIK

Bayraksızlar
Bayraksizlar bayraksizlar
Yere düsse bayrak sizlar
Nerden bilsin kiymetini
Soysuz sopsuz bayraksizlar

Ne olurdu yazmasaydim
Ben bu kara yaziyi
Bilmeseydi namert soysuz
Içimdeki siziyi


Yildizlarin isyani var
Hilal tasiyan felek
Damla damla kan akiyor
Delik desik bu yürek


Al rengine kara baglar
Yastadir deli gönül
Asik'in olmusum senin
Hastadir deli gönül


Renginde sehitlik gizli
Hilalinde mana var
Yüregimde saklamisim
Kurbaninda kina var


Topraga düsse yigit
Ölüm güç verir bize
Inancima teslim oldum
Zulüm güç verir bize


Ugrunda ölen yigit
Kim ne bilsin ne kadar
Geriye ne can kaldi
Hepsini kurban adar


Yamacinda gezindigin
Simdi daglar aglasin
Bayragim hançerlendi
Simdi çaglar aglasin


Bayrak yere düserken
Alkislayan piçleri
Kahredecek TÜRK milleti
Destek veren güçleri


Susmayin ey milletim
Bayraksizda ar olmaz
Susar ise yigitler
Vatan bize yar olmaz


Basi bozuk yaylada
Pusulari kurdular
Iki yasinda yigit
KÜRSAD'imi vurdular


Bundan gayri düsmanim
Bayraga ters bakanlar
Artik hesap vermeli
Dagi tasi yakanlar


Meleküt aleminde
Destan olan can bizim
Dalgalansin bayragim
Üstündeki kan bizim


Dört aylik bebeklere
Kursun sikan nerdesin
Nereye gidersen git
Ölecegin yerdesin


Hükmü ilahi varsa
Belki korur yaradan
Kan düsmani olmusuz
Cekilsinler aradan


Bu vatanin ekemgi
Gözünüze durmali
Yigit bir can gelmeli
Sizden hesap sormali


SEFAI'yem yasamakki
Bundan gayri ar gelir
Ay yildizli bayraga

Bu yeryüzü dar gelir!
Aşık Sefai


Bu Hesap Sorulacak
Yiğit olanın lokması cana azıktır beyler
Kimse bana söylemesin buna yazıktır beyler
Soyu soysuz olanın sütü bozuktur beyler

Bunların soyu bozulmuş Türk'e düşman göbekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten!

Kan istediniz canlardan bitmedi inadınız
Oğuz size yar olmadı budüz idi adınız
Senelerdir bu vatanın ekmeğini yediniz

Suyunuzu keseceğiz dağlardaki gölekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten!


Dağlar, taşlar bu ovalar bilin ki Türk'ün yurdu
Aslımız insan neslidir Türk'e semboldür Kurd'u
Soyu ermeni olanlar nerden bilecek Kürd'ü

İhaneti seyreyleyin perdedeki delikten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten!

Alperenler şehadeti seslenirken çağrına
İbrahim'in dedikleri nişan oldu bağrına
Mehmetçik'ler şehit düştü bu vatanın uğruna

Vatan mı istediniz lan beşikteki bebekten?
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten!

Başı bozuk yaylalarda bol keseden savurdun
Ne dinin var, ne imanın sen ne biçim gavurdun?
Hem korkaksın, hem zavallı zoru gördün kıvırdın!

Urgan bile dava eder boynundaki ilmekten!

Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten!
Aşık Sefai


__________________

Deli gönül
Verselerde dünya mali istemem
Seni ister deli gönül hep seni
Köskü saray neki çali istemem
Seni ister deli gönül hep seni


Lokma lokma yutkundugum asimda
Gündüz hayalimde gece düsümde
Bir garip sevdadir döner basimda
Seni ister deli gönül hep seni


Senin için daglar asar türküler
Senin için yara deser türküler
Senin için tutsak düser türküler
Seni ister deli gönül hep seni


Yunus'un denizde yüzdügü gibi
Koyun kuzusuna gezdigi gibi
Asigin askina yazdigi gibi
Seni ister deli gönül hep seni


Yagmur bulutlari döktügü anda
Daglarin dumani çöktügü anda
Sabahin günesi söktügü anda
Seni ister deli gönül hep seni


Daglara yürürken yörük kervani
Varligin yoklugun sensin devrani
Ne istersin diye gelse fermani
Seni ister deli gönül hep seni


Rüzgar vursa sari aliç sallansa
Elmalarin yanaklari allansa
Ala çördük tadin alip ballansa
Seni ister deli gönül hep seni


Kiyametmi kopar murada ersem
Bagban olup goncalarini dersem
Nerde el örmesi bir kilim görsem
Seni ister deli gönül hep seni


Garip SEFAI'yem gam kapisinda
Muhabbetim haktir dem kapisinda
Elif dergahinda mim kapisinda

Seni ister deli gönül hep seni
Aşık Sefai


Gözlerin Cennet Çiçegi
Gözlerin cennet çiçegi
Gönlüm cehennem ateşi
Eger sevdigine köle olursa gönül
Nuh tufanına kucak açarmış
Lakin arfatın gerisi cinnet
Kalk güzeller güzeli yüregim sana tutsak
Derdine pusatlandım çilen gün oldu bana
Sen ki sevdaların şahı garip gönlümün ahı
Dilegim sen kebelam sen muradım sen
Dönsede dünya kendi başına ben dönmezem yolumdan
Dolunaya güneş denktir ülgere kutup yıldızı
Agla ey şafak yürküsü kaderim boynuma yafta
Hükmü darimiş merger
Boynumda yay kirişi
Şer mi yagıyor yerin yüzüne
Karanlık bastı başımı
Sevdam yankılansın vadilerinde ey anadolum
İgde çiçeginde gizli özüm
Sarı papatyaki el eder sen gibi
Alıpta sineme sarasım gelir
Her koklayış bir acı her dokunuş bin ölüm
Zaman dokuz başlı ejdarha
Sen bana düşman bense bana
Yüregim kaf dagına sürgün
Ruhum tur dagında ersir
Deli eyledi zaman
Bir acıki dizlerim duymasada bedenim
Parmaklşarımda öldürdüm isyanımı
Şimdi sokak aralarında gezerken
Duysamda topal seslerini
Uyuşmuş bacagım duymayan parmaklarıma ragmen
Bu dönek günyadan dimdik geçmek zorundayım
Koy yal verdigim ekmek verdigim köpeklerde
arkam sıra ürüp dursun
Şimdi gecelere çivi çakar oldum
Aglama ey şafak yürkülerim aglama
Gece mavisi sevdalarımı çıglık çıglıga çadırırken gökleren
Huzur benim deseydim vallahi düşünmezdim ey ölüm.
Aşık Sefai




Güzel
Dün seni görende sinem sızladı,
Damarım çekildi dilim lal oldu,
Kara kaşın başkaldırıp bakanda,
Aklım koydu gitti fikrim kül oldu.

Salınır da dağlar taşlar salınır,
Deli çaylar gibi gönlüm bulanır,
Seni görmeyinc ebeynim dolanır,
Bir gün derler bu garip de del oldu.

Kurbanın olayım kurtaran yok mu,
İki kelam etmek garibe çok mu,
Bakışın kılıç mı gülüşün ok mu,
Söküldü ciğerim her yan al oldu.

Güzel seni bir kenara koymayım,
Hayalini syrettikçe doymayım,
Yüzünü görüyüm sesin duymayım,
Kim ne bilsin SEFAİ'e hal oldu.
Aşık Sefai



Hilal Sancağında Bozkurt Töresi
Şehâdet ile düşerken minareler toprağa,
Tekbir ile omuz verip kaldırdık gökyüzüne birer birer.
Ne yardan geçtik, ne serden geçtik.
Törede ne varsa inandık hak ölçülerine,
Vurduk kıstasa kırdık zincirleri
Cuma gecelerinin Yasin'leriyle sohbet eyledik.
Gidenlerin, şehitlerin ardından.
Ağladık düşmana göstermeden
Kayaların yosun tutan taraflarında,
Hıçkırıklarımızı rüzgara vermedik ki
Yadeller, namerdler duyup da sevinmesin diye.
Bir gün pusatlandık sevda mavzerini
Yaşayamadık, sevdalarımızdan vazgeçtik.
Doyasıya seyredemedik yarin hilâl kaşını,
Gözlerine bakmaktan çekindik belki de.
Lakin zifiri zindan odalarda karanlığı yaşarken,
Ak kılı çekip aldık, ak sütün içinden.
Derdimizi açtık kara gecelere, nemli duvarlara,
Ak duvarlara anlattık derdimizi
Garibim duvarlar öyle dinlediler bizi.
Niye sustular onu da bilemedik.
Sonra döndük kara gecelere , ak duvarlara
Üzüldük derdimizle üzüldü diye.
Bir gün bir seher vaktinde,
“Es-selatü hayrün min’en nevm” derken ezanlar”
Sevdaların kutsaliyetine el kaldırdık.
Af diledik âlemlerin Rabbinden.
Minberlerde dinledik, sevdaların en yücesini.
Cami duvarlarında satıldık,
Ucuzlar, soysuzlar tarafından
Hilâl gecelerinin töreleriyle avunduk her zaman.
Destur alırken Hoca Ahmet Yesevî’den,
Alparslan’a Sarı Saltuk, Kayı’dan Osman Gazi,
Şeyh Edebali, Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerine,
Akşemseddin’in kutsaliyetini düşünüp durduk her zaman.
Âleme nizam dedik, yaren tuttuk kendimize,
Niceleri yol dostu olmuş bize,
Sonra yine biz kaldık bu Allah’ın davasında,
Bu imân davasında, bu vatan, bu bayrak davasında,
Sonra yine biz kaldık sevdiklerimizle beraber.
Senelerce dert sofrasından bal yedik ekmeksiz.
Eğilmedik, kırıldık defalarca,
Allah’ın davasıdır dedik ve diyet istemedik.
Erkekçe öldük, yiğitçesine öldük,
İpe giderken satmadık sevdiklerimizi
Kaldırdık Hilâl Sancağını, yaşadık Bozkurt Töresini
Aşık Sefai
__________________

Sakarya Türküsü...

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!



Necip Fazıl Kısakürek




KERKÜKLÜ TÜRK’ÜN AĞITI: “NERDESEN


Oğuzam, Türk menem… Bayatlardan Türkmenem…
Damarlarındaki asil kan, aslına çektiğin ırk menem…
Yaprağın asılı dallar, gövdeni taşıyan kök menem…
Yolunu gözleyen yar, aşkınla çarpan ürek menem…
Can içre canan bilmişem gavim gardaş, nerdesen…
Yedi koldan, onaltı boydan gelmişem Orta Asyadan…
Yayından fırlayan ok, huduttan hududa atılan mızrak, deli taylar gibi dörtnala esmişem…
Az gitmişem, uz gitmişem, dere tepe düz gitmişem…
Kuş uçmaz kervan geçmez dağları göçebe adımlarla gezmişem…
Irağı yakın, yurdumu ırak eylemişem…
Tırnaklarımla oymuşam tortu kayaları, kıraç toprakları gözyaşlarımla sulak etmişem…
Kızgın tohumlar serpmişem, emek vermişem, aşa getirmişem…
Türk illerine haber salmışam gavim gardaş nerdesen…

Selçuklu şah-ı sultanlarım adım atmış otağıma, kapıda karşılamışam civan-ı mert erlerimi, başım üstünde berhudar ağırlamışam…
Musul’da Zengiler, Kerkük’te Kıpçak, Erbil’de Beg Teginliler adıyla Atabegleri kurmuşam, Türk’ün adını âlemlere duyurmuşam…
Bayındır Kızanı torunlarımı kucaklamışam, bahar coşkusu Akkoyunlar gibi meralara yayılmışam…
Sultan Cined oğlu Şah İsmailimle pişirmişem ham yanlarımı, Ocağımda tüten Safevi ateşiyle alev alev yanmışam…
Genç Osmanlıyla açmışam Bağdat’ın kapısını, cahiliye devrini kapatmışam…
Dil, din ve ırk özgürlüğüyle donatmışam halkları, mum gibi aydınlatmışam kör karanlık tarihi, çevreme ilim, irfan, ışık saçmışam…
Derin hülyalara dalmışam gavim gardaş, nerdesen…
Ne zaman ki Türk birliğine diş bilemiş düşman, çapraz fişek silahıma davranmışam…
Zırnık ödün vermemişem sevgimden, korkmamışam heç, ölümleri kuşanmışam…
Yalın ayak koşmuşam Kafkas cephelerine, Sarıkamış harekâtına katılmışam…
Buz kesmiş yüreğim Allah-u Ekber Dağlarında, katmer katmer kefensiz donmuşam…
Çanakkale’de etten duvar olmuşam, göğüs göğüse çarpışmışam Allah vekil, bir adım geçirmemişem gâvuru öteye, üst üste cansız yığılmışam…
Nasıl ki harb-i cihanlarla zayıflamışam, güçten kudretten düşmüşem heyhat, yeraltı kaya yağlarım sulandırmış ağızları, hemhal manda manda paylaşılmışam…

Öyle ki et ve tırnak misali ayrılmışam, süt kuzu yavru gibi Anadolu’dan koparılmışam…
Köpekler hırlamış peşimden, yılanlar tıslamış…
Sahipsiz kalmışam gavim gardaş nerdesen…
Lord planları tayin etmiş kaderimi, Misak-i milli sınırlar dışına çıkarılmışam…
İtilmişem, kakılmışam, horlanmışam külliyen, tekme tokat yerlere yatırılmışam…
Dağ ayılarının önüne atılmışam yaralı, çöl develerinin hörgücüne tepe taklak asılmışam…
Türk menem demişem, Türkçe söylemişem, Eskiyaka’da kurşunlara dizilmişem…
Emeğimin hakkını istemişem, Gavurbağ’da linç edilmişem…
Adalet beklemişem, iplere gerilmişem…
Eşitlik yeğlemişem, zab suyu kana bulanmış, Altunköprü’de ekin gibi biçilmişem…
El insaf vicdan dilemişem zindanlara sürülmüşem… Diri diri gömülmüşem gavim gardaş nerdesen…
Kollarım kırılmış omuzlarımdan, işkencelerle yoğrulmuşam…
Gözlerim kan çanağı, fincan fincan oyulmuşam…
Ölmem yetmemiş kâfire, ip sarılmış cesedime, ibret-i âlem sokaklarda dolaştırılmışam…
Lime lime dağılmışam gavim gardaş, nerdesen…
Kimliğim değiştirilmiş, El-Temim olmuş Türkmen Kerkük, hafızalardan kazınmışam…
Baas baas bağırmışlar, kin kusmuşlar yüzüm barabarı, evimden yurdumdan göçe zorlanmışam…

Okumak yazmak yok…
Düşünmem, konuşmam, kızmam yasak…
Ağzım dilim bağlanmışam…
Başın kaldırıp bakmak, göz ucuyla süzmek ne cüret…
Oturmam, yürümem, gezmem yasak…
Elim ayağım dolanmışam…
Taş kesilmişem gavim gardaş nerdesen…
Di gah gel…
Di gel ölem di gel…
Adına gurban olam di gel…
Alnına kanım çalam di gel…
Bayrağım göğün mavi yeli, ay yıldızım sen… Yurdum Türkmen eli, can özüm sen…
Soyum sopum Türkoğlu, yüzüm sürdüğüm izim sen…
Oy men ölmüşem gavim gardaş, nerdesen…
ALİ YAŞAR
__________________


343q2vo.gif

Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yıne de şemsiyenı
Almadan gel ilk otobüsle
Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülün
Güllerde bozamıyor bu uzun
Karanlık sessizliğini kentin
Anılarını yitiriyor sokaklar
Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları
Tarih de kekemeleşiyor bazan
Ki o zamanlar aşktır tek bilici
Aşksa yürümek gibi birşey
Duyabılmek kuşların gelışını
Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir
Sonra yürümelıyız senınle
Sokaklara caddelere çıkmalıyız
Belkı bir aşktır bu kentin
Belleğini geri getirecek olan
Burada yağmur yağıyor ama sen
Şemsiyenı almadan gel yine de
Özletiyor bu çılgın sağanak seni
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun ???
BİLİYORUM GELECEKSİN!!!
ALINTI

Sen uzaklardayken
Ben yıldızları seyrettim,
Tutam tutam ışıklarını çekip içime.

Sen uzaklardayken
Ben gidişini resmettim,
Yıldızlardan aldığım beyazlarla.
Karanlığı tuval yapıp ayrılığı yok ettim.

Sen uzaklardayken
Ben yıldızları boyadım, ölümle.
Ayrılığı soktum aralarına, anlasınlar aşk acısını diye.
Ay?ı öldürdüm, sensizliğimi hatırlatmasın diye.

Sen uzaklardayken
Ben şiirlerini okudum çatlamış fısıltılarla.
Bin kez dokundum yazamadıklarına
Anlamaya çalıştım anlatamadıklarını.

Sen uzaklardayken
Ben senli hayaller kurdum,
Kimsesiz çocuklardan çaldığım hayal tozları ile.
Yüzüne bakamadım ağlatırsın diye.

Sen uzaklardayken
Ben kaderimi parçaladım.
Yazgımızın değişmesini istedim.
Yaşanmış tüm günahları üstlenip ateşinle kavruldum.

Sen uzaklardayken
Ben göz yaşlarıma sevgimi gömdüm.
Dudaklarımdan çıkan her sözcükte hayat bulsun,
Yüreğime serpilsin diye.

Sen uzaklardayken
Ben mum ışığına resmini çizdim.
Mum gibi bu ayrılık erisin diye.

Sen uzaklardayken
Ben, beni bırakıp gittiğin yoldan hiç ayrılmadım.
Her giden otobüsün arkasından el sallayıp,
Her gelen otobüste inmeni bekledim?

Sen uzaklardayken
Ben?
Hep dönmeni bekledim.
ALINTI

hidoiz5jw5nc6wl6et4.gif


Meğer seher yelleri de kırarmış başakları,
Umutlarda hep hanımeli açmazmış.
Düşünceler,sarıp sarmalarmış solmuş baharları..


Anılara küskün görüntülerde yaşarmış meğer düşler,
Ve geceler,hep yıldızları gizlemezmiş koynunda,
Hasretlere tutsak olurmuş karanlığın
kolları..

Meltem değilmiş tüm rüzgarların ismi meğer,
İsmi martı değilmiş,
Beyaz olan tüm kuşların..

Sırlar taşımazmış gündönümleri uzaklara her zaman,
Kolay değilmiş her bilmece,
İri sorular varmış yüreklere saplanan..

Nankör diye haykırırmış,
Saatler her geçen an''a,
Meğer arkadaş değilmiş akreple yelkovan..

Ağacın dalında filizlenirmiş meğer sevda,
Yalnızlıkmış kökleri,
Ayrılıkmış derinlere uzanan..

Şimdi sanma yalnız senin gözlerinde geziyor nemli bulutlar,
Yalnızlık doruklarından çığ gibi yıkıldığında,
Erkekler de ağlarmış inan.
Olsa da göz pınarları ıslanmadan..
ALINTI



Al Yazmalım
bütün a’lar gitsin
b’ler gelsin ne çıkar?
Acılarım senden gelsin al yazmalım
Sevinçlerimizi paylaşalım
Avuçlarımızda kazılı kaderimizi
Karınca kararınca
Yaşayalım


Varsın bütün acı şarkılar
Başkalarına kalsın
Başkalarının mutluluğuna özenmeyelim
Meyhaneciler ortak olmasın anılarımıza
Hayâlin kadehlerde görünmesin
Hep yanımda olmalısın


Ellerin sevmeli ellerimi
Gözlerin sevmeli gözlerimi
Papatya fallarında açılan kaderimiz
“Seviyor” çıkmalı bir ömür boyu
Ve yalnız seninle yaşamalıyım


Al yazmalım
Bütün a’lar gitsin
B’ler gelsin ne çıkar?
Romanlık hayatımızı beraber yazsak
Rüzgâra, fırtınaya birlikte karşı dursak
Yakamıza yapışan acılardan yılmadan
Şarkılar söylesek, yeni şarkılar, yepyeni
Sevdamız üzerine
Ne olur?


Haydi gel
Birbirine bağlayalım bütün yollarımızı
Beş kuruşluk acı şarkılardan bize ne?
Hayat çok kısa
Bunu bil
Seninle
Bir ömrü beraber yaşamak ne güzel
Haydi gel
Yaşayalım sevdamızı ömür boyu
Bahçesinde boy boy çocuklarımızı
Büyütelim
Ha apartman, ha gecekondu
Değişir mi?
Evimize gidelim
Avuçlarımızda yazılı kaderimizi yaşayalım
Hep birlikte

ALINTI


Kimsesiz zamanların yalnızlığında,aydınlık diyarların masalsı görüntülerinde,küçük bir çocuk yüreğinin annesine olan sevgisi değerinde bir merhaba dostum nasılsın.
Dost vurulunca değil unutulunca kahrından ölürmüş.Biz dostlarımızı kır çiçekleri gibi avucumuzda değil kurşun yarası gibi yüreğimizde saklarız.
Gönüller birdir dünyalar ayrı olsa da. Arkadaşlıklar,sevgiler,aşklar yalan olsa da umrumda değil dünya yansada biz dostu unutmayız dost uzakta olsada.
Dost deniz kenarındaki taşlara benzer.Önce tek tek toplarsın sonra birer birer denize atarsın ancak bazılarına kıyamazsın.İşte sen o kıyamadıklarımdansın.
Zaman gelir yollarına kar yağar,etrafını hüzün bulutları sararsa,ne zaman bir dosta ihtiyaç duyarsan dost olabildiğim kadar burdayım.
Hep zamana yenik düştük esiri olduk anlamsız koşuşturmaların.ama bir kez adını yüreğimize kazıdığımız dostlarımızı hiçbir zaman unutmadık.
Sen gülerken yanındakilerde güler ama ağlarken yalnız ağlarsın onun için öyle bir ağaca yaslan ki asla yıkılmasın öyle bir dost edin ki seni asla bırakmasın.
Başkalarına kendinden fazla değer verme. Ya onu kaybedersin, ya da kendini mahvedersin.
Terk edenden alınacak en büyük intikam , ona kupkuru, sevgisiz gözlerle bakmaktır.
Yaşam gülmeyi ,sevgi hak etmeyi, vefa unutmamayı, dostluk sadık kalmayı bilenler içindir.UNUTULMADIN!
Gülerken herkes eşlik eder, ya ağlarken. Başarılara herkes ortak olur, ya yenilgilere. Öyle bir dost edin ki; kötü gün kapını çalınca kapıya seninle beraber baksın.
Sevmekten korkmadığımız, söylemekten utanmadığımız saygının değerli, düşüncenin önemli, umudun sonsuz olduğu yarınlarda, mutlulukla geçireceğiniz bir ömür dileğiyle..
İçinde öyle bir umut taşı ki onu senden kimse almasın. Gözlerin hep gülsün, mutluluğu sende arasınlar, ama onu öyle bir yere saklaki gerçekten isteyen bulsun..
Duygular vardır anlatılamayan, sevgiler vardır kalplere sığmayan, dostluklar vardır hiçbir şekilde yıkılmayan, bazı insanlar vardır asla unutulmayan
Hayata değer bir yaşam, sevmeye değer bir aşk, dostluğa değer bir arkadaşlıktan asla vazgeçme.Ne eksik ne fazlasını ara ve seni üzenle asla uğraşma !
ALINTI

13112008111614z4xb9.jpg
209un0.jpg

Bazen susmak gerekiyormuş
Bazen bomboş bakmak gerekiyormuş
Hayatın yalanlarına..
Anlamaya çalışmak saçmalık..!
Anlamadan yaşamak gerekiyormuş..
Ama bazen!
Unutmak gerekiyormuş unutulma pahasına.
Zaman değilmiş gideni getiren..
Aslında zamanmış var olanı götüren...

ALINTI

kizkulesi_1.jpg


www.resimmax.com_sonbahar_resimleri.jpg

Bir teselli ver kırılan gururuma,
Bir tebessüm et unutursun zamanla.
Yine dalmışım aynada yüzüm ağlar,
Yine dalmışım elimde fotoğraflar.

Yine aylardan kasım sanki seninle kaldı bir yarım,
Her nefesim her anım sanadır canım.

Bir teselli ver kırılan gururuma,
Bir tebessüm et unutursun zamanla.
Yine dalmışım aynada yüzüm ağlar,
Yine dalmışım elimde fotoğraflar.
Yine aylardan kasım sanki seninle kaldı bir yarım,
Her nefesim her anım sanadır canım.


1scg1.jpg


İlk defa korkmuyorum karanlıktan, yalnızlıktan..
İlk defa ağlıyorum sokaklarda utanmadan..
İlk defa korkmuyorum karanlıktan, ayrılıktan..
İlk defa ağlıyorum sokaklarda utanmadan..

errerererebt1.jpg






Sustu içimdeki son umut.
Bir hasret sancısı her yanımda..
Şu kalabalık yalnızlığımda.
Son kez diledim seni Tanrı''ya..


İlk defa korkuyorum sensizlikten, senelerden.
Son defa ağlıyorum hiç kimseden utanmadan.
İlk defa korkuyorum sensizlikten, senelerden..





2bgg4.jpg

ALINTIDIR .. FİKİR DE ÇALINTI ...:)

Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.



ddDTuBsO4D_phYDPQZIiJLewnbQMndbV



Seni bulmakdan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep hep yeniden başlamak isterim.














ALINTI



Sorma gülüm sorma
Bir garip haldeyim işte
Gitmeseydin diyorum
Gitmeseydin
Beni böyle bırakıp da yıkıp da
Sensiz kala kaldım ortalıkta
Tadı tuzu yok hayatın
Ortalık yangın yeri
Ortalık toz duman
Umutlarım, sıfırın altında erzurum
Gönlüm talan, gönlüm viran
Yaşıyorum öylesine
Yüreğin feryadını dile getir
Yanık türkülerde ara sevdaları
Kaybedilmiş ne varsa aşka dair
Türkülerdedir diyorum
Kapatıp gözlerimi dinliyorum
Yani yaşıyorum öylesine

Yüce dağların eteklerinden
Toprağın göz yaşlarıyla
Bulutları sinesine çekmiş
Hoyrat mı hoyrat
Haşin mi haşin
Ferman dinlemez
Akıp giden su gibi sevdim seni
Farzet ki çağlar ötesi
Farzet ki insan yüzü görmemiş
Yani kirlenmemiş
Temiz tertemiz
Gönlüm gibi, sevgim gibi
Sana olan aşkım gibi
Çoşuyorum, taşıyorum
Nice bentler aşıyorum
Seni arıyorum bulamıyorum
Yaşıyorum öylesine

Savaş meydanında yenik düşmüş bir ordunun
Sağ kalmış tek yaralı askeri gibi
Kan revan vücudum
Üstüme çevrilmiş binlerce namlu
Yalvarmamı bekleyen adi gülüşlü suratlara
Tükürüyorum çatlamış dudaklarımla
Koşuyorumi düşüyorum
Vatanım vatanım diyorum
Vatanımı soluyorum
Bir bayrak gibi
Seni arıyorum bulamıyorum
Yani yaşıyorum öylesine

Yıkılmış etrafımda bütün duvarlar
Karda kışta kalmış
Kolu kanadı kırık
Küçük bir serçe gibi
Uçuyorum, konuyorum
Üşüyorum, donuyorum, gücüm tükeniyor
Yoruluyorum
Seni arıyorum bulamıyorum
Yani yaşıyorum öylesine

Hayatın sihri bozuldu
Silindi bütün renkler
Sensizim, yalnızım
Bir garip haldeyim anlayacağın
Ama yine seni arıyorum
Andıkça yanıyorum
Yaprak gibi dökülüyorum
Sinemi sensiz dağlıyorum
Ağlamak yakışmaz amma artık ağlıyorum
Seni bir serçenin göz yaşları kadar
Çok ama çok seviyorum
Hani serçeler ağladığı vakit ölüyormuş ya
Son bir nefes
Alıyorum, veriyorum, alıyorum
Seni arıyorum bulamıyorum
Yani yaşıyorum öylesine
söz: mustafa YILDIZDOĞAN

&nbsp

Sana hasret sana vurgun gönlümüz
Neredesin Mavi Gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost!
Bu gemi bu Karadeniz
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost!
1_2.jpg

Ararım izini Dolmabahçe''den
Bir daha dönmez mi bu yola giden
İçimde sen, gözümde sen, Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost!
2_2.jpg

Kurban olam yürüdüğün yollara
Kara peçe yakışmıyor kullara
Uyan bak bizim hallara
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost!
3.jpg

Bulutlar terinden, dağlar kokundan
Sarhoştur sevdiğim Mahsuni bundan
Bir daha gel, gel Samsun''dan
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost!


Alışma bana , ne yapacağım belli olmaz, bugün varım, yarın birden yok olurum !!

Dokunma bana kapanmamış yaralarla doluyum, canımı acıtma, bir yara da sen açma...

Sevme beni, yoğun duygularımda kaybolursun, tutuştururum...

İsteme beni, yasaklarla boğuşursun, engellerle doluyum...

Çözmeye çalışma sakın, seninle karışır iyice kördüğüm olurum...

Anlama beni, ben kendimi anlarım, ben böyle mutluyum...

Aşkı yaşatmamı isteme asla, ben aşka yıllardır inanmıyorum...

Güveniyorsan kendine inandır beni aşkın varlığına, sonucunda öyle bir aşk yaşatırım ki vazgeçemezsin, tutkun olurum...

Yıkabilirsen duvarlarımı sakın bırakma beni, tüm tutkularım ve gücümün arkasında hala minik bir çocuğum, büyütemezsen kaybolurum...


alıntı

Bu gelen mevsim sonbahar
Gelişinden belli değil mi?
Ağaçlar yeşili soyundular…
Sarıyı giyecekler besbelli.
Yine bir başka hüzün saracak
Sarıların ağaçları sardığı gibi gönlümü
Rüzgarla dökülen yaprak gibi
Eksiltecek bir mevsim,ömrümü….
Bulutlar yas tutacak
Bahçeler tarumar…
Geceler uzayacak karanlığa
Bir mevsim…ömrün bitişi SONBAHAR
Çekecek yine beni yalnızlığa
Bu mevsimle soğuyacak havalar
Değişecek doğanın rengi…
Belirecek gözümde,hüzünlü manzaralar…
Manzaralarda
Dansedecek renklerin ahengi
Göçedip gidecek göçmen kuşlar
Yuvalar ıssız ve sessiz kalacak
Rüzgarla tıkırdayan kapılar
İçimde,
Ölümü uyandıracak
Ne çabuk dönüyor dünya
Daha dün değil mi? ...yaşama başladığımız
Gördüğümüz sadece kısa bir rüya….
Bu mu dolu dolu yaşadığımız? ...
Bir küstük bir barıştık aynalarla
Bazen yorulduk. Bazen dinlendik yokuşlarda
Yine anımsadık ölümü,gelen SONBAHARLA.
Kaçışı yok ölümün
Bekliyor bizi çıkışlarda….


ALINTI


09112008174947avband456jy.gif
Usanmadım yürek ağrımdan...


Kimi zaman
Kirli nehirlerdi akan kıyılarımdan
smilev.gif

Çamurlu sularına boyandığım.
Düşler sokağıydı
Kimi zaman
Ruhumu harcadığım...

Bazen
smilev.gif

Bulut''un en ağır damlası oldu
Köprülerimi yıkan
Ya da
Bir adım gelen gölgenin
Parmak uçlarıydı
smilev.gif
uçuruma yuvarlayan...

Denizin soluğuyla
smilev.gif

Meşe yapraklarıydı
smilev.gif
örttüğüm gözlerime
smilev.gif

İhanet ti
Kimi zaman
Deliklerinden teyelleyip yüreğime
smilev.gif

Sabahın ilk ışıklarına bıraktığım...

Hırçın dalgalarla boğuşup
smilev.gif

Yorgun bedenimi
smilev.gif
çimler üzerine bıraktım.

Dökülen zamanın dallarından
smilev.gif

Yaprak gibi düştüğüm yerde
Kendi yaralarımı kendim sardım...

Ve
Tekrar
Kalktım
Çiy yağmurlarıyla ıslanmış
smilev.gif

Karanfil kokulu düşlerle
Yeniden ses veren
smilev.gif

Yüreğime sarıldım...


&nbsp

alıntı

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin

Yaşadıklarını Kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir Gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın

Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
işte budur hayat!
işte budur yaşamak

Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN
alıntı

Beni kötü hatırlama,
Beni hatırlamak üzmesin seni,
Bükme boynunu, düşündükçe beni
Huzurlu bir anında hatırla,
Hatırla, gülümserken
Meselâ, akşamüstü balkonunda,
ufukları seyrederken,
kuş seslerini dinlerken,
Meselâ,
çay içerken…
alıntı

Madem ki içinde o ateş söndü
Bir daha yakmadan gidebilirsin
Aklımda kalmasın bu son bakışlar
Yüzüme bakmadan gidebilirsin
Yıllardır verdiğin kederi görme
Üstüme yıktığın kaderi görme
Ömrümden çaldığın günleri görme
Beni de görmeden gidebilirsin
Sen düşün yaranı kimler saracak
Sen düşün gönlünü kim avutacak
Bir an önce kaybol oldu olacak
Bir veda etmeden gidebilirsin
Demek ben suçluyum bir tek sen haklı
Ben zalim bir düşman sense zavallı
En güzeli alıp beni asmalı
Beni affetmeden gidebilirsin
Zorlama kendini veda etmeye
Zorlama gözünden yaşlar dökmeye
Mecbur da değilsin birşey demeye
Hiç bir şey demeden gidebilirsin..
AHMET SELÇUK İLKAN




&nbsp

dostum öldü dün topraga indirdim,
kendim gömdüm anlatmasi bir hayli zor
acisi sönmeyen bir kor yanar bu kalpte sonunda sende çekip gittin hee!!
yarim kalan hayallerinle mahkûm ettin maziye biz ayni yerdeyiz yine
sense bizsiz simdi nerde kapali
gözlerinle terk ettigin evin ailen kederde
bense dertle suskunum ve saskin halde beklide yalandir diye umutluyum
kizginim birazda sana onca yilin hatrina vedasiz ayrilmakmi reva
kalkip baksana arkadaslarin kabir basinda
helal olsun varsa hakkim bir degil de bin defa
yirmi üç yasinda umutlara zamansiz elveda
sararmisti yüzün dönüp baktigimda son defa
acelemizmi vardi sanki gömdük tam bir dakikada
kaçacak miydin ki dostum çaktik dokuz tane tahta
vefasiz olma arada bir misafir ol rüyama
eskilerden lafla varsin senden olsun her bir tafra
bir yani bos ve tadida yok sensiz kurdugumuz sofra
rabba isyan degil bu mektup yazdim ben bi dosta
arada gözlerim dolar gülüsünü hatirladikça dostum elveda

sende terk edipte gitme görürsen aglarken üzülme
biryani mezara gömdük senle çok severmisiz megerse
sen yasarsin bu kalpte artik geriye dönmesende
dün yanimda bugün nerde adina dünya denen kahpe
çekti yüzüne perde iste burasi böyle sahte
bir gün güldürürse elbet aglatir bir günde yüzün hüzünlü son resimde

kabrinde kar var gözümde yas içimde yanar ates
gömüp döndük seni ve sen soguktan üsümedin mi kardes
hayatta sirt dönenlerin simdi alayi es
bes kurusluk maskelerinin ardi maskeden beles ve
rast gelirsen sen yüzles utanmadan kisner kalles
birkaç gebes duayi kesip yolda dedikoduyla pes
yarami desme der sorunca hazir gözlerinde yas
üzülme sen dostlarin var özleyip içten seven
isminin telaffuzunda kâh gülüp hüzünlenen
yakismamis son elbisen büyük sanki iki beden
beni avuntu söyleten dört bayram sensiz geçen ve yok nesem
son nefeste yüzünü dahi görmeden ansizin çekip giden bedende
sen yoktun neden eceldi dostu gömdüren ölümdü kefeni giydiren
geri dönülmez diyarlarda tek bi basina senmisin ?
biz hasretinle kahrolurken sende bizi özlermisin biyerden
izlediysen sayet aglayip gülermisin saka yapipta assam siniri
sirt dönüp gidermisin dün neseyken ortaminda bugün bize kedermisin
saysam bütün dertlerimi bikmadan dinlermisin
elalemin kalemi düzgün bizimkisi kadermisin

Sende terk edipte gitme görürsen aglarken üzülme
Biryani mezara gömdük senle çok severmisiz megerse
Sen yasarsin bu kalpte artik geriye dönmesende
Dün yanimda bugün nerde adina dünya denen kahpe
Çekti yüzüne perde iste burasi böyle sahte
Bir gün güldürürse elbet aglatir bir günde yüzün hüzünlü son resimde

alıntı
 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Gerçekten güzel ve duygusal şiirler..
Eline sağlık....
 
Üst