Son Görüşme !

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
SON GÖRÜŞME !

Umalım ki; bu gün gerçekleştirilecek görüşme son görüşme olur.

Kimse yanlış anlamasın; bizim temennimiz ve beklentimiz; bu güne kadar yıllar süren görüşme zeminindeki son görüşme olmasıdır.

Yani; bizim gıyabımızda ve bizim itirazlarımıza rağmen BM Güvenlik Konseyi’nce alınan Rum tezlerini destekler nitelikte BM parametrelerinden söz ediyoruz.

Bu parametreler ki; ortağı olduğumuz devletten dışlanırken; adalet ve hak beklediğimiz bu Konsey; soykırımcı Rum ortağı tüm Kıbrıs’ın meşru hükümeti olarak kabul etmiştir.

Bu Konsey ki; Kıbrıs’ta dili, dini, kültürü, kökleri tamamen birbirinden farklı iki halk gerçeğini görmezden gelerek; “tek halk” ve “İki toplum”dan bahsetmektedir!

Bu Konsey ki; 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti denemesinin Rumlarca kanla ve gözyaşı ile berhava edilmiş olmasını bile dikkate almayarak; yeni çatışmalara neden olacak “tek halk, tek egemenlik; tek uluslar arası kimlik ve tek vatandaşlık” gibi yaşanmışlıkları göz ardı eden bir dayatmayı Kıbrıs Türkü’ne yeniden adeta bir kefen gibi giydirmeye çalışmaktadır!

Bu Konsey Kİ; bunca müzakerelerden ortaya çıkan tüm planları reddeden taraf Rumlar olmasına rağmen; suçlu sandalyesine Kıbrıs Türk tarafını oturtabilecek kadar yanlı davranışlar sergilemiştir.

Bu Konsey Ki; önümüze konan dayatma bir emperyal planı bile sırf çözüm olsun diye bu halkın kabul etmesine karşın Rumlar aynı planı reddederken taltif edilen yine Rum olurken Kıbrıs Türkünü yine kandırmış ve cezalandırmıştır.

Bu Konsey ki; sırf içerisinde “Kıbrıs Türklerine uygulanan gereksiz ambargolar artık kaldırılmalıdır” ifadesi yer aldığı için kendi Genel Sekreterlerinin Raporunu bile Konsey kapısından içeriye sokmamıştır!

Daha ne diyelim.

Hangi haksız ve adaletsiz; MB ilkeleriyle taban tabana zıt uygulamaları Kıbrıs Türkü’ne reva görenlerden hangi anlayışı ya da adaletli bir duruşu bekleyelim!

Bunca yıldır bekledik de ne oldu?

1968 yılından bu yana süregelen müzakerelerden zerre kadar ilerleme olmadı. Çünkü bir taraf masaya tanınmış bir devlet sıfatıyla oturtulurken diğer taraf bırakın tanınmamayı; ambargolar altında zulmedilerek oturmaya mahkum edildi!

Yalan mı bunlar!

Biz bu; BM’nin ve Güvenlik Konseyi’nin ipine sarılarak bunca yıldır hakka ve adalete erişebildik mi?

Olmaz kardeşim; bu parametrelerle daha çok bekleriz. Ve daha çok aldatılırız. Daha çok uzun yıllar müzakere masalarında dirsek çürütürüz.

Ve bütün bunlar olurken; emperyal güçlerin çözümü değil; çözülmemizi beklediğini, bu yönde planlar yapıp büyük paralar harcamasını çaresizlik ve suskunlukla izleriz.

Peki bu suskunlukla; bu yanlış gidişle ve hapsedildiğimiz parametrelere körü körüne sadık kalmakla; nereye varacağımızı sanıyorsunuz?

“Kendi kendimizi yönetmek istiyoruz; kendi evimizin efendisi olmak istiyoruz. Bu ülke bizim biz yöneteceğiz” diyenler bu gidişle değil kendi kendimizi yönetmek, daha uzun bir sürede Rum’un azınlığı bile olamayacağımızı nasıl da görmezden ve bilmezden gelirsiniz.

Kendi kendimizi suçlamaktan; kendi temsilcilerimizi çözüm karşıtı sandalyesine oturtma senaryolarında yer almaktan ne zaman sakin bir kafa bulup, gerçeklerle yüzleşeceksiniz?

Artık bu kirli oyuna bir son vermenin daha zamanı gelmedi mi?

Hala Rum’un insafa gelmesini mi bekleyeceğiz? Hala Rum’un AB Dönem Başkanı sıfatıyla Türkiye’yi baskı altına almasını mı bekleyeceğiz?

Yoksa Hristofyas’ın yeniden seçilmesine dua mı edeceğiz?

Niyetiniz nedir ki; Türk tarafı “artık çözümsüzlüğün tutsağı olmayacağız” dediğinde tüyleriniz diken oluyor ve illa ki; nafile müzakerelerin devamını isteyebiliyorsunuz?

Sn. Özgürgün; “1 Temmuzdan sonra Kıbrıs konusunda radikal yaklaşımlar sergileneceğini” ifade diyor.

Buna gerek yok!

Liderimiz Denktaş’ın hep vurguladığı gibi; biz Rumların kırmızı çizgilerini bilerek masaya oturduğumuza göre onlarında dünyanın da artık bizim kırmızı çizgilerimizi bilmeleri gerekir.

Bu kırmızı çizgiler de “ tanınmış iki eşit ve egemen devletin yeni bir ortaklığı ve Türkiye’nin etkin ve güçlendirilmiş fiili garantörlüğüdür.”

Olursa olur; olmazsa olmaz.

Herkes yoluna devam eder.

Herkes bilmelidir ki; palyatif karşı çıkışlarla; adaletli bir müzakere zeminin sağlanması bu güne kadar olası olmadı, bundan sonra da olamaz.

Bu gün son gündür.

Bundan sonra yeni bir milada ve yeni bir ufka doğru; cesaretle, karalılıkla yola koyulmalıyız.
 
Üst