Sonu Nereye Varacak?

Ruh Adam

New member
Katılım
21 Eki 2008
Mesajlar
53
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Evet,bu gidişin sonu nereye varacak ?.. Memleketini ve milletini seven herkes bu soruyu soruyor. Türkiye, her gün bu soruyu soran ve bu sorularla karşılaşan kişilerin yaşadığı bir ülke oldu. Memleketin akibeti bakımından,milletin böyle bir ruh hali içinde bulunması hiç de iç açıcı değildir ve toplum olarak bir moral çöküntüsü içinde bulunulduğuna,yarınlardan umut kesildiğine işarettir.

Türk’ün 150 yıldır çektiği azap ve işkence bitmeyecek, yüzü gülmeyecek mi ? Yarınlara umutla bakamayacak mı ? İkinci bir Kürşad,ikinci bir Atatürk ne zaman çıkacak meydana ?..

Osmanlı İmparatorluğunun son devirlerinde memleketin asıl sahibi olan türk bir kenara itilmiş ve tam manasiyle ihmal edilmişti. Memlekete vergisini veren,sınırını bekleyen,savaşta seve seve canını veren Türk,kaderi ile baş başa bırakılmıştı. Vergi mültezimlerinin tutumları ile ve dış düşmanların yıpratmak maksadı ile peşpeşe açtıkları savaşlara evladını göndermek sebebiyle bir türlü toparlanamamış,kendisine gelememişti… Ticaret,sanat ve mevkiler hep Türk olmayanların elinde idi. Dolayısıyla refah içinde olan,memleketin nimetini yiyip şehirlerde,iyi yerlerde oturanlar bunlardı. Osmanlılık perdesi arkasında tam bir milliyetçilik düşüncesiyle önemli yerlere kendi adamlarını getiriyorlar,su başlarını tutuyorlar ;Türk’ü her gün biraz daha geriye itiyorlardı.

“Meşrutiyet” dediler,Meclise onlar girdiler ve Türkiye’yi idare etmeye kalktılar. Devlet mekanizmasına sızdılar,Türkiye’nin, Türk’lüğün aleyhine çalıştılar ; İmparatorluğu “hasta adam” haline getirdiler. Devletin üst makamlarını ve hattâ hazinesini ele geçirdiler ;her şeyi kendi yararlarına kullandılar. Bütün bunlar yetmezmiş gibi,arada bir ,Türkler’in kendilerine eziyet ettiklerini,hürriyetlerinin gaspedildiğini iddia ederek diğer devletleri aleyhimize kışkırttılar ; uğraşa uğraşa yıprattıkları imparatorluğu n tam olarak kendi emirlerine alabilmek için öteki devletlerin de müdahalesini istediler. Kendileri “rum” , “ermeni” cematleri ve dernekler kurdular ; birleşerek ,imparatorluğu kemirip yemek için çareler aradılar,s gösterdiler. Bunun yanında ancak yaşamak hakkı ellerinde kalan memleketin asıl evlatları olan Türk’lerden bazıları millî dernekler kurmaya kalkınca derhal feryada başladılar : “Burası Türkiye değil mi ? O halde milli anlayış yokmuş gibi milli dernek kurmanın sebebi nedir ?” diye yaygarayı bastılar ve “bu hareketler,azınlığı ezmek için girişilmiş teşebbüslerdir.” Diye diğer devletleri imdada çağırdılar.

Aynı zihniyet bu gün de yaygın hale getirilmektedir...Böylelikle 150 yıldır Türk’ün bir araya gelmesine,birlik şuuruna ermek bakımından faaliyet göstermesine karşı oldular. Esasta azınlıkta oldukları halde,her şeye sahiptiler ve asıl unsur olan Türk, bir azınlık muamelesine tabi tutuluyordu. Bütün bu aleyhte çalışmalar sonunda istedikleri oldu; koskoca imparatorluk yıkıldı gitti.



Büyük Atatürk’ün önderliği,arkadaşlarının elbirliği ve topyekun millet olarak ayağa kalkmak suretiyle yok olmaktan kurtulundu ,yeni bir Türk Devleti kuruldu. O günün heyecanı,milli ruhu ve aşkı bu gün için yine bir hayal,bir masal oldu… İlk günlerde bütün Türkiye’de yalnız milli hava esiyor,milliyetçilik aşkı gönüllere ışık tutuyordu. Askeri okullara ancak Türk soyundan olanların alınması şartı vardı. Okullardaki kitaplar,öğretmenlerin ağızlarından dökülen sözler hep milliyetçilik açısındandı. Her şeye, her harekete milliyetçilik hakim oluyor,duvarlara :” Yurddaş Türkçe konuş !” yazılı afişler yapıştırılıyordu. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu bu ruhla bu imanla kurulmuştu… Atatürk’ün ölümüne kadar devam eden bu devre,Türkiye’nin,Türk’ün unutamayacağı,daima özlemini duyacağı bir devir olacaktır…

Atatürk’ün ölümünden sonra her şey yavaş yavaş değişti. İmparatorluğun kasvetli,kara günleri geri gelmeye başladı. Milli ruha sahip kimseler yavaş yavaş yerlerinden atıldılar ;millinin karşısında olanlar bu mevkilere getirildiler. Atatürk zamanında müfrit milliyetçi görünenler ortalıktan silindi,sesleri çıkmaz oldu… Kitaplardan,derslerden milli ruhu ve şuuru sildiler. En büyük tarihi ve milli düşmanımız olan moskofa hayranlık duyanların kitapları, makaleleri ortalığa yayılmaya başladı. Aynı hayranlık ders kitaplarına kadar sokuldu. Tedrisatta Moskof sistemi tatbik edilmeye başladı. Çeşitli bahanelerle camiler depo olarak kullanıldı,din öğrenimi yasak edildi. Müslümanlık inançları bir gerilik ve cahillik sembolü haline getirildi.

Gün geldi,ufak bahanelerle milliyetçiler,Türkçüler toplandı ;zindanlara atıldı , işkenceler edildi.Milliyetçilik bir leke olarak adlandırılmaya başlandı. Milliyetçilere,Türkçülere “Turancı” dediler vurdular,”Irkçı” dediler vurdular “Yabancılarla işbirliği ediyorlar” dediler vurdular,”faşist” dediler vurdular…”Milliyetçiyim” , “Türkçüyüm” demek bir suç haline getirildi…O gün atılan bu zehirli tohumların meyveleri bu gün kendisini gösterdi ve aynı nakarat devam edip gidiyor…

Çok partili devre de tam istenildiği,hasretinin duyulduğu bir devre olamadı. İktidara gelenler,Türkçülere yapılan işkenceleri,zulümleri kendilerine bayrak yaparak,propaganda malzemesi yaparak oy topladıkları halde ;kısa bir zaman sonra “Milliyetçiler Derneği”ni kapattılar.Söndürülmek istenen milli ruhu alevlendirmek,canlandırmak için hiçbir hamle yapmadılar. Memleketi maddi yönden imar etmekle,siyasi heyecanı ayakta tutmakla her şeyi halledebileceklerini zannettiler. Gerçi milliyetçilik tek parti devrindeki gibi horlanmıyordu ama,gerçek hakkı da verilmiyordu.

27.Mayıs.1960 dan sonra,Türkiye’nin milli ruha kavuşturulacağı ve bu heyecanla hareket edileceği umutları tekrar belirdi. Çünkü ortada sebepler de vardı… Ne yazık ki, çok geçmeden eskisinden karanlık günlerin gelmekte olduğunu gördük. İmparatorluk devrinde Türklüğü yıpratanlar Türk olmayan azınlıklardı. Tek parti devrinde ise bu vazifeyi hükümet edenler üzerlerine almışlardı. 1960 dan sonra ise, tek parti devrinde atılan tohumlar yeşermiş,boy göstermeye başlamıştı.Bu defaki Türklük düşmanları daha tehlikeliydi… Çünkü, bunların nüfus kâğıtlarında Türk oldukları yazılıydı.Fakat, emri kuzeyden aldıkları da belliydi. Gerçekten de bu defaki düşman daha atik davrandı ; yıllarca milliyetçilerin sindirilmesi ve hırpalanması sebebiyle saymayanlardan faydalanıp ; milliyetçiliği, Atatürkçülüğü kendilerine bayrak yaptılar ve altına sığındılar. Hem de koyu bir milliyet ve Atatürk düşmanı oldukları halde… Ve,tek parti devrinde yapıldığı gibi, yine “faşist” diyorlar,”ırkçı” diyorlar,”Turancı” diyorlar,”gerici” diyorlar milliyetçilere saldırıyorlardı. Tabii ki, bu defaki düşmanlar moskoftan emir aldıkları için,lügatlarına moskof usulü terimler de eklendi ; sömürücü,kapitalist uşakları,burjuva kalıntıları gibi…

Bunlar az geldi… Hükümet başkanına küfrediyorlar,Genel Kurmay Başkanına saldırıyorlar,hattâ ve hattâ Cumhurbaşkanına sataşıyorlar. Sendikalara girdiler parçaladılar,öğretmen ve öğrenci derneklerine girdiler parçaladılar ve bir birlerine düşman kamplara böldüler. Parlamentoya girdiler, orasını mahalle kahvesine benzetmeye çalışıyorlar ; her kürsüye çıkışlarında,insanın aklına eski tulumbacı çığırtkanlarını getiriyorlar. Bir tarafta küçük bir azınlık olan kendilerini ilerici,uygar,hürriyetçi milleti savunur gösterdiler ; büyük çoğunluğu gerici,faşist,sömürücü,yabancı devlet uşakları ve millet düşmanı olarak lekelemeye başladılar. Memlekette saldırmadıkları ne milliyetçilik,ne din, ne devlet ve ne de parlamento kaldı…

Hâlâ da saldırıyorlar. “Biz mecliste 15 kişiyiz ama, 500 kişiden güçlüyüz,kuvvetliyiz ve bilgiliyiz… Hepsi ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyoruz ; daha da nasıl oynayacağımızı göreceksiniz… Bizim için yeni kanunlar çıkaracaklar ve bizi susturacaklarmış…Lâf,göreceksiniz hiçbir şey yapamayacaklar” gibilerden tehditli,hakaretli edalarına devam ediyorlar.

Peki… Bu gün Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumu yetkililer ve aklı başında olanlar bilmiyorlar mı,görmüyorlar mı ?.. Biliyorlar ve görüyorlar… Hem de bütün meclisi ile,aydını ile hepsi görüyorlar…Bildikleri içindir ki Millet ; bir tedbir alınmadığı ve önüne geçilmediği için mütemadiyen “Bu gidişin sonu nereye varacak ?..” diye soruyor.

Evet ; BU İŞİN SONU NEREYE VARACAK ?..



Hayrani Ilgar...
 
Üst