Türk Gibi Düşünen Tek Kurum:Türk Ordusu

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
TÜRK GİBİ DÜŞÜNEN TEK KURUM: TÜRK ORDUSU

Alper Beşe


Tarih boyunca, dünyanın her yerinde "Türk" kelimesiyle "asker" kelimesi bir arada kullanılmıştır. Bu durumun en önemli iki sebebinden biri; tarihin en eski düzenli ordusunu Türklerin kurması; diğeri de Türklerin savaş konusunda Tanrı vergisi bir dehâya sahip olmasıdır.


Türk ordusu, tarihin en eski çağlarından beri, giriştiği savaşlarda, her biri birer harp sanatı dersine konu olacak nitelikte inceliklere imza atmıştır. Kuruluş tarihi olan M.Ö. 209 yılından itibaren yaptığı her savaşla Türk adını yücelten Türk ordusu, tarihin yenilmez ve boyun eğmez nice kahramanını bağrından çıkarmıştır. Tanrıkut Mete'den başlayan bu zincir aralıksız olarak iki bin iki yüz on yıldır yeni halkalarla uzamaktadır.


İşlerine geldiği zaman orduyu cumhuriyetin ve lâikliğin teminatı olarak gören, işine gelmediği zaman "cunta" olmakla suçlayan zihniyet bilmelidir ki, Türkçüler, Türk ordusunu çağın şartlarına ve şahsî çıkarlarına göre değerlendirmemektedirler. Türkçüler için Türk ordusu, zamandan ve mekândan bağımsız, kişiler ve kurumlar üstü bir yüce değerdir.


İhanetin kol gezdiği günümüz Türkiyesinde medya kuruluşları, patron kulüpleri ve siyasî partiler Türkiye'nin ve Türk milletinin menfaatlerinden söz açmazken Türk ordusu, âdeta, köklerinden beslendiğini unutmayan dev bir çınar gibi Türk bağımsızlığının korunması adına önemli adımlar atmaktadır.


Türk'ün dünyada Türk'ten başka dostu olmadığı, artık üzerinde konuşulması bile gerekmeyen sıradan bir gerçektir. Türk olmayanlar Türk'ü sevmezler, bu açık. Bir de Türk gibi görünüp, Türk'e düşman olanlar vardır. Bunlar temelde ikiye ayrılır: Komünistler (sosyal demokrat görünümlüler ve Kürtçüler dahil) ve İslâmcılar (alkolü kaldırma girişimiyle değiştiklerini kanıtlayanlar dahil). Bu iki grup da cumhuriyet tarihinin her döneminde Türk ordusuyla karşı karşıya gelmiştir. Çünkü, Türk ordusu Türkiye Cumhuriyeti'ni kan dökerek kurmuştur ve kanı pahasına korumuştur, korumaktadır.


Türk ve Türkiye düşmanları, karşılarında en büyük engel olarak Türk ordusunu görmekteler. Haksız da sayılmazlar. Çünkü Menemen Olayını, Şeyh Sait İsyanını, Dersim İsyanını ve PKK'yı biliyorlar. Çünkü Türk ordusunun adı geçen olaylardaki tavrını ve mutlak zaferlerini biliyorlar.


Ayrıca hemen hatırlatalım, Türk ordusu, Türklük için çalışmış hiçbir mensubunu sahipsiz bırakmaz. Kürt oyları uğruna Mustafa Muğlalı Paşa'yı yargılayıp hapse mahkûm edenlere inat Genelkurmay Başkanlığı, hapiste kahrından ölen Mustafa Muğlalı'nın naaşını şehitliğe nakletmiş ve "kahraman subaylar"ın heykellerinin yanına onun da heykelini dikmiştir. Temiz toplum sevdalılarına kurban verilen efsane komutan Korkut Eken de resmî ağızlardan olmasa bile, emekli generaller tarafından sahiplenilmiştir.


Türkiye'nin, bizce en önemli konusu bağımsızlıktır. Bağımsızlığımız pahasına Avrupa Birliği'ne girmemiz için çabalayanlar da karşılarında kahraman ordumuzu bulmuştur.


"Ordumuz Avrupa Birliği'ne karşı değildir". gibi ifadelerle, ordu zorla bu tartışmanın içine çekilmiştir. Genelkurmay Başkanının yazılı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinin sözlü ifadeleri ordunun bağımsızlık konusundaki tavrını bir kez daha göstermiştir.


07.03.2002 tarihinde İstanbul'da düzenlenen "Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur" konulu sempozyumda söz alan MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılıç, Türkiye'nin, ABD'yi göz ardı etmeden, İran ve Rusya'yı da içine alan bir arayışa gitmesi gerektiğini söyledi. Org. Kılıç sözlerini şöyle noktaladı: "Türkiye, Avrupa Birliği'nden hiç yardım görmemiştir. Avrupa Birliği, Türkiye'yi ilgilendiren konulara menfî bakıyor."


Buradan şunu anlıyoruz ki, ordumuz Türkiye'nin Avrupa'ya tavır takınıp Kafkaslar ve Ortadoğu'da liderliğe oynamasını istiyor.


Bu sözlere tepkiler gelmeye başladı; daha da devam edecektir. Çünkü Türkiye'yi AB'ye sokmak isteyenler esareti; ordumuz ise bağımsızlığı ve liderliği istemektedir.


Aynı tarihlerde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun Savunma ve Havacılık dergisine verdiği röportaj da gazetelere yansıdı. Org. Kıvrıkoğlu, birçok Avrupa ülkesinde, Türkiye'ye yönelik faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarının himaye, destek ve koruma görmeye devam ettiklerini söylüyordu.


Avrupa Birliği'nin en ateşli savunucuları bu beyanlar karşısında şaşırdılar ve konuyu başka boyutlara taşımaya kalktılar. Utanmadan "referandum" dediler. Biliyorlardı ki halkın bir bölümü AB'yi kurtuluş olarak görüyor. Peki, referandum isteyenler halka önce AB'nin kendilerinden istediklerini söylesinler. Tütün ekicisine, buğday ekicisine, fabrikadaki işçiye, evlâdını, kocasını, babasını şehit verenlere AB'nin onlardan neler istediğini anlatsınlar. Biz referanduma da varız!


Türk ordusu Türkiye'yi bölmek isteyen güçlerle çarpışmış ve galip gelmiştir. Bu mutlak zaferden sonra Avrupa, tekrar eşkıyaya silâh vermeye de kendisi saldırmaya da yanaşamaz. Tek çare, beceriksiz (inşallah öyledir, aksi hâlde 'satılmış' demek zorundayız) siyasetçiler eliyle Türkiye'de Avrupa Birliği rüzgârları estirmektir.


Zayıf bulunduğumuz bir anda Sevr'i imzalatan Avrupa, Türk ordusunun zaferiyle Lozan'ı imzalamadı mı? Yine ordumuz devrede. Avrupa, hak ettiği dersi hâlâ almadı mı? Ordumuzun, Türkiye'nin bağımsızlığını korumak için kan akıtmaktan çekineceğini sanan varsa bir an önce silkinip kendine gelmelidir.
 
Üst