Türk Milletvekilleri Meclis'ten Nasıl Kovuldular?

GökTürk

Kurucu
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
2
Puanları
38
Yaş
59
Konum
C¤ KIBRIS
Web sitesi
www.kibris1974.com
Türk Milletvekilleri Meclis'ten nasıl kovuldular?

Rum liderliği dış dünyaya yaydığı yalanlarda, Türk milletvekillerinin, devlete isyan ederek, Meclis'ten kaçtıklarını iddia etmektedir. Oysa gerçekte Türk milletvekilleri ölümle tehdit edilerek meclisten kovulmuşlardır. 1963 saldırıları ile birlikte can güvenliği nedeni ile meclise gidemeyen Türk milletvekilleri, ortalığın biraz sakinleşmesi üzerine meclise dönmek istedikleri zaman, Rum yönetiminden aldıkları yanıt, "Gelirseniz Can Güvenliğinizi Garanti Edemeyiz" şeklindeydi. Bu durum 1965 yılı yaz aylarına kadar devam etti. 50 kişilik ortak Meclisin 35 üyesini oluşturan Rum milletvekilleri anayasaya aykırı olarak tek başlarına toplanıp, gayrı meşru kararlar aldılar.

Bu arada anayasaya aykırı olmasına karşın Rum Milli Muhafız Ordusu (R. M. M. O.)"yasasını" çıkarıp, yasa dışı bir ordu kurdular. Yunanlı subayların bu yasa dışı orduda görev yapma, yargılama ve hizmet koşullarını düzenleyen hukuk dışı yasalar yaptılar. Polis, jandarma ve belediye yasalarını diledikleri gibi değiştirdiler. Türk halkının anayasada tanınan haklarını gasp ettiler. 21 Temmuz 1965'de ise Seçim Yasasını değiştireceklerini ilan ettiler. Getirecekleri değişikliklerde, sadece Rum Cumhurbaşkanının, Rum Bakan ve Milletvekillerinin görev süresinin uzatılması, öngörülmekteydi. Yapacakları ikinci önemli değişiklik ise Türk ve Rum milletvekili adaylarının tek bir listeden seçime girmeleri, bu listelere Rum ve Türklerin birlikte oy vermesi ve ayrı seçim bölgelerinin birleştirilmesiydi. Bunun anlamı Türk adayların ayrı liste çıkarma ve Türk halkının kendi temsilcilerini seçme haklarının fiilen yok edilmesi demekti. Birleşik listelerden aday olacak Türklerin hiç bir zaman seçilme şansı olmayacaktı. Çünkü Rumlar nüfus olarak çoğunluktaydı. Bunun bir diğer anlamı da Türk adayların Rum partilerinden seçime girmelerini zorlamaktı.

Böylece Türk halkının özerkliği, meclisteki temsil hakkı, politik eşitliği ve tüm anayasal hakları fiilen yok edilerek devlet, Rumların egemenliğinde ÜNİTER bir yapıya büründürülecek ve Türkler de Maronit, Ermeni, Latinler gibi önemsiz birer azınlık durumuna indirgenecekti.

Türk Milletvekilleri bu anayasa dışı tutum karşısında 22 Temmuz 1965 tarihinde yeniden Meclis Başkanı Klerides'e başvurarak, Meclis çalışmalarına katılmalarına olanak sağlanmasını istediler. Klerides bu istemi reddetti. Bunun üzerine BM Genel Sekreteri'nin Özel Temsilcisini arabulucu koyan Türk Milletvekilleri Klerides'den randevu talep ederler. 23 Temmuz 1965 sabahı BM Barış Gücü'nün koruması altında Rum işgali altındaki bölgeye geçip Klerides'le görüşen Türk Milletvekillerinden A. M. Berberoğlu, Ümit Onan ve Ramadan Cemil, bir kez daha Meclis çalışmalarına olanak sağlanmasını isterler.

Klerides ise bunun 3 koşulla mümkün olacağını belirtir:

1-Türk milletvekilleri, Rum temsilcilerin 1963-1965 döneminde tek başlarına geçirdiği (anayasaya aykırı olan) tüm yasaları tanıyacaklardı.

2-Bundan böyle geçirilecek yasalarda veto ve ayrı oy çoğunluğu haklarını kullanmayıp Meclis'deki Rum çoğunluğun kabul ettikleri yasaları olduğu gibi onaylayacaklardı.

3-Seçim yasasında yapılacak değişiklikle, diğer önemli bazı yasalarda yapılması tasarlanan değişikliklere engel olunmayacaktı.

Bunun anlamı Türk halkının daha önce reddettiği 13 değişiklik maddesini kabul edip AZINLIK statüsüne indirgenmeyi, devletin tümü ile bir Rum Devletine dönüşmesini, Enosisin önündeki engellerin kaldırılmasını ve o güne kadar anayasaya aykırı olarak yapılan değişiklikleri onaylayıp anayasa dışı eylemlere ortak olmayı kabul etmesiydi. Bir başka deyişle iki yıllık direnişten sonra teslim olmasıydı. Türk milletvekilleri, bu anayasa dışı koşulları kabul etmeyip, meclis çalışmalarına katılmalarının anayasal hakları olduğunu ve Meclise geleceklerini belirttiler.


Klerides ise onlara şu yanıtı verdi:
"Eğer gelirseniz, sizi, fiziki güç kullanarak içeriye sokmam".

Ertesi gün yayınlanan Rum gazeteleri Türk Milletvekillerinin "Meclisten Kovulduklarını" ilan ediyorlardı. Türk Milletvekilleri ve Cemaat Meclisi üyeleri bu durum üzerine Lefkoşa'nın Türk bölgesinde kendi aralarında toplanarak 24 Temmuz 1965'de ikinci bir YASAMA MECLİSİ meydana getirdiler ve Türk Cumhurbaşkanı Muavini ile Türk Milletvekillerinin görev sürelerini uzatan ayrı bir yasa yaptılar.

Bu yasa 26 Temmuz tarihinde Dr. Fazıl Küçük tarafından imzalanarak, basılan bir RESMİ GAZETE'de yayınlandı ve yürürlüğe kondu. "1" no'lu Resmi Gazete işte bu kararın yer aldığı gazetedir ve Kıbrıs'ta resmen iki ayrı yasama meclisinin kurulduğu tarihi anlatır. Rumlar ise 23 Temmuz 1965'de öngördükleri değişiklikleri kendi aralarında onaylayıp ayrı bir Resmi Gazete'de yayınlamışlardı. Rumların bu tutumu Türkiye, İngiltere ve BM Güvenlik Konseyi tarafından tanınmayarak kınandı. Türkiye ve İngiltere Makarios'a birer sert nota verdiler, ama o bildiğini okumaya ve yarattığı emrivakileri kalıcı hale getirmeye devam etti. Bir anlamda Kıbrıs'ın ilk resmi bölünmesi böyle olmuştur. 1963'de başlayan fiili bölünme 1965'de Rumların zorlaması ile resmi bir bölünmeye dönmüştü.

Ne yazık ki ilk günler Makarios'un bu emrivakilerini tanımayan ülkeler, zaman içinde sessizce tanımaya ve bir Rum devletine dönüşen Makarios'un gayrı meşru yönetimini, Türk-Rum ortaklığına dayanan meşru yönetimmiş gibi tüm Kıbrıs'ın yasal hükümeti olarak kabul etmeye başladılar. Oysa o yönetimin, anayasanın öngördüğü Türk-Rum ortaklık devleti ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı, Türklerin gasp edilmiş devletin hiçbir organında temsil edilmedikleri, o devletin Türk halkının iradesini hiçbir şekilde yansıtmadığı ve tam bir DARBE yönetimi olduğu çok açıktı. Dünyanın kendi çıkarları gereği bunu görmek istememesi, Kıbrıs'ın bölünmesinin ve 35 yıldır kangren haline gelmesinin başlıca nedenidir.



Geçitkale Boğaziçi saldırıları ve bu saldırıların sonuçları nedir?

AKEL ve Rum Meclisi'nin aldığı bu kararlardan hemen sonra 15 Kasım 1967'de Grivas liderliğindeki Rum-Yunan ordusu Geçitkale ve Boğaziçi köylerine saldırdı... Aslında, Rum Meclisi'nin Enosis kararından 4.5 ay sonra gerçekleştirilen bu saldırının bir amacının da, ileride planlanan Enosis hareketine karşı, Türkiye'nin mukavemetini ölçmek olduğu ileri sürülebilir...

15 Kasım 1967 tarihinde bu iki köye saldıran binlerce Rum-Yunan askeri, sert bir çarpışmadan sonra köylere girmeyi başardı. BM Barış Gücü askerlerinin gözleri önünde 28 kişiyi öldüren, yaşlı bir ihtiyarı canlı canlı üzerine benzin dökerek yakan, köyleri yağmalayan ve tüm köylüleri esir alan Rum-Yunan Kuvvetleri Türkiye'nin çok sert tepkisi ile karşılaştı. Türkiye derhal Trakya, Ege ve Mersin bölgelerine asker kaydırmaya başladı. Türk donanması Kıbrıs'a gelmek üzere denize açıldı. Türk savaş uçakları işgal edilen köyler üzerinde ihtar uçuşları yapmaya başladı. Bu arada 17 Kasım'da toplanan TBMM, köylerin boşaltılmaması, ve Yunan askerlerinin, geri çekilmemesi halinde adaya müdahale ve gerekirse Yunanistan'la savaş kararı aldı... ABD, İngiltere ve Kanada her zaman olduğu gibi yine devreye girerek Türk müdahalesini önlemeye çalıştı. ABD Cyrus Vance'i barış girişimleri için adaya gönderdi. 24 Kasım'da toplanan NATO Bakanlar Kurulu, iki üyesinin savaşmaması için, konuyu görüştü, NATO Genel Sekreteri Manlio Brasio temaslar yapmakla görevlendirildi. Sonuçta, Türk müdahalesini önlemek için Türkiye'nin istediği koşullar kabul edildi.

Buna göre Grivas adadan ayrıldı, Yunanistan'ın gizlice adaya soktuğu askerlerden 12 bini geri çekildi, sürgünde olan Denktaş'ın adaya dönmesine izin verildi, işgal edilen köyler boşaltıldı ve esirler serbest bırakıldı, Türk bölgelerine uygulanan kuşatmalar gevşetildi. Türk bölgelerini korumak için UNFICYP'in yetkileri ve sayısı artırıldı. Bu arada işgal edilen köylerin halkı tazmin edilecek, RMMO dağıtılacak, toplumlararası görüşmeler başlayacaktı. Ne var ki, ne tazminatlar ödendi, ne de RMMO dağıtıldı. Böylece tehlike geçtikten sonra Rumların anlaşmalara uymadığı bir kez daha ortaya çıktı.
 
Üst