TÜrk Sİlahli Kuvvetlerİ'nİn Yanindayiz

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'NİN YANINDAYIZ



hdkt-5.jpg
Türk Silahlı Kuvvetleri, Büyük Atatürk’ün gösterdiği yolda, çağdaş yapısı, cesareti, kahramanlığı, vatanseverliği, çalışkanlığı ve disiplini ile emin adımlarla yürümektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Büyük Atatürk’ün “Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini, dahili ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifesini, her an yapmaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inanç ve itimadımız vardır” sözüyle vermiş olduğu görevin, belirtilen güvenin farkında olup, bu görevi layıkıyla yerine getirme, ulusun ve önderin duyduğu güveni boşa çıkarmama azmi ve kararlılığındadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Atatürk devrimlerinin sarsılmaz koruyucusu ve savunucusudur.

Türk ordusunun bu görev anlayışı, onu diğer ordulardan farklı ve üstün yapmış, Türk milletinin gönlünde değişmez bir yere sahip olmasını sağlamıştır. Türk ordusunun görev bilinci ve disiplini ile Türk vatanını korumak için gösterdiği çaba, nicedir dış güçleri rahatsız ettiği gibi içerdeki uzantılarını da rahatsız etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda etkin rol oynayan ordumuzun bu vasfını hiçe sayan, gücünü zayıflatmayı, disiplinini bozmayı düşünen grup ve oluşumların son günlerde işbirliği yaptığını görüyor, yaşanan saldırı ve karamaların bu işbirliğinin bir neticesi olarak gerçekleştiğini düşünüyoruz.

Kurtuluş Savaşı’nda Yüce Atatürk’ün üstün sevk ve idaresi, Yüce milletin yardımı ve desteğiyle Türk vatanını işgalcilerden temizlemiş olan Türk ordusunun daha sonra yeni düzene karşı çıkan devlet karşıtlarına karşı yüklendiği koruma görevi devam etmektedir. Türk vatanında hala Atatürk’ü ve bıraktığı güzellikleri kirletmeyi, karalamayı, onu ve değerlerini milletin gönlünden düşürmeyi gaye edinmiş grup ve oluşumlar da ne yazık ki varlığını devam ettirmekte olup, getirmek istedikleri düzeni dış güçlerin de yardımıyla adım adım kabul ettirme, orduyu ve milli güçleri saf dışı bırakma, susturma çabasındadırlar. Bu amaçlarına ulaşma yolunda Atatürk’ün tesis etmiş olduğu demokrasi gibi değerleri de kullanmayı da bilmişler, yerleştikleri devlet düzeninde çalışmalarına devam etmişlerdir.

Yüce Atatürk’ün Türk milletine göstermiş olduğu yüksek medeniyetleri aşma hedefi, bahsi geçen gruplarca Türk milletine yanlış aktarılmış, bu körüne körüne bağlılık yolunda milletin desteği istenmiştir. Kırk küsür yıllık Avrupa macerasında anlaşılan ve Avrupalılarca açıkça dile getirilen şudur; “Türkiye, birliğe dahil edilmeyecektir.” Bu gerçek bilindiği halde “neden bu çaba ve kargaşa” derseniz, cevabı yine Avrupa’nın üyelik sürecinde yapmış olduğu dayatmalarda ve verdiği ev ödevlerinde gizlidir. Yapılan dayatmalar hep Türkiye’nin ayakta kalmasını sağlayan güçlerin saf dışı bırakılması ve zayıflatılması ile alakalıdır. Onun için ‘Türk ordusu kışlaya gitsin’ denmektedir, onun için ‘Atatürk’ten ve Atatürkçülükten vazgeçin’ denmektedir. Onun için uyum süreci adı altında güvenlik güçlerinin yetkileri kısıtlanmış, devlet-millet düşmanları ile yaptıkları mücadelede yasal yetkilerden yoksun olarak göreve devam etmeleri istenmiştir. Kısıtlanmış yetkilerle terörle, bölücülükle mücadele etmenin zorluğu ortadadır. Yıllardan beri Türk ordusu bu yıkıcı gruplarla mücadelesini kahramanca yapmış, bu uğurda sayısız personelini kaybetmiş bir ordudur. Belli bir dönem bu mücadele ile beli kırılan terör, “sivil inisiyatifin örgütlere bilerek veya bilmeyerek sağladığı yasal destekle beraber” yeniden Türkiye’nin gündemine oturmuştur. Son günlerde neredeyse her gün şehit ve çatışma haberleri gelmektedir. Milletin haykırışına kulaklarını tıkayanlar, meclis alt komisyonlarında terörle mücadele yasaları bekletenler bu işin sorumlularıdır. Terörle mücadelenin topyekün bir mücadele olduğunu unutmayalım. Maalesef, bu birlikteliği yasama organında görmüyoruz.

Türkiye’nin gündemine oturan, üzerinde tartışmaların yaşandığı konulardan biri Şemdinli Kalkışması idi.. Şemdinli’de bir pasajda, terör örgütü mensubu olduğu bilinen bir şahsa ait olan kitabevine kimliği belirsiz kişi ve kişilerce atılan bombalı eylem, o bölgede teröristlere ve destekçilerine karşı yasal mücadelesini yapan devlet görevlilerinin yaptığı gibi Türk milletine yansıtılmış, yargılama süreci başlatılmıştır. Yaşanan olay sonrasında olan kalkışma, Atatürk büstlerine, Türk bayrağına, devlet dairelerine yapılan saldırılar ise görmezden gelinmiştir. Terör örgütüne ait bir tv. kanalının birkaç dakika sonra canlı yayına geçmiş olması, topluluğun kısa sürede kalabalık bir sayıya ulaşması bunun planlı bir eylem olduğunu açıkça göstermiştir. Bu yolla devlet görevlilerinin yasaların dışına çıkarak bazı gizli faaliyetler içinde oldukları iddiası millete kabul ettirilmek istenmiş, bağlı oldukları kurumun yıpranması amaçlanmıştır.

TBMM’nde olayın araştırılması için bir komisyon oluşturulmuş, komisyon üyeleri bölgede araştırmalar yapmış, bazı şahıslarla olay bölgesinde görüşülmüş, bazı şahısların da soruşturma sürecinde ifadesine başvurulmuştur. Burada ön plana çıkan bir şey vardır, o da şudur; hep devletle ve orduyla sorunlu kişilere başvurulmuş, onların iddialarına kulak verilmiştir. TBMM komisyonunda Diyarbakırlı bir kürt işadamı ! nın Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt hakkında söyledikleri kayıt altına alınmış, yalan yanlış sözler de olsa gizli kalması gereken bu iddialardan nasıl olduysa Van Adliyesi’nde görev yapan C. Savcısının haberi olmuştur. Söylenen şudur; C. Savcısı hazırlamak istediği iddianame için bu ifade tutanaklarını istemiştir. C. Savcısına bu iddianame birileri tarafından mı ısmarlanmıştır, bilemeyiz. Ama yaşanan süreç bir fikri kuvvetlendirmektedir. C. Savcısının bu talebi komisyon üyelerinin oluru alınmadan komisyonun akp’li başkanı tarafından karşılanmış, tutanaklar savcıya iletilmiş, iddianame hazırlanmıştır. İddianamede Sn. Org. Yaşar Büyükanıt hakkında yalan yanlış ifadeler yer almıştır. Onun öncesinde basında Sn. Org. Yaşar Büyükanıt’ın olayda adı geçen astsubay için ‘İyi askerdir’ sözü ısrarla ‘İyi çocuktur’ şeklinde çarpıtılmış, iyiye neden iyi dendiği, kötü denmediği tartışma konusu haline getirilmiştir. Buradan bazı sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Bütün bunların ışığında hazırlanan, birileri tarafından Sn. Komutanımızın Genelkurmay Başkanlığı’nı engellemesi, olmazsa millet gözünde değer kaybetmesi için ısmarlanmış iddianame bir çok tartışmaları da beraberinde getirdi. Birileri yakalanmışlığın yarattığı psikoloji ile bu işten sıyrılmak için büyük bir çaba içine girdi. Çamur at izi kalsın, bu kez tutmamıştı. Bu işte yanlışı görülen C. Savcısı’na mensubu olduğu kurum tarafından görevden el çektirilmiş, Emniyet İstihbarat Başkanı hükümet tarafından görevinden alınmıştır. Aynı zamanda komisyonla ilgili gelişen bir olay vardır, aktarmakta yarar görüyorum. Komisyonda Hakkari’nin dtp’li başkanının ‘pkk, benim için terör örgütü değildir’ sözleri Hakkari’de görev yapan C. Savcısı tarafından istenmiş, Şemdinli ile ilgili tutanakları kimseye sormadan gönderen komisyon başkanı bu kez konuyu komisyon üyelerine açmış, talep reddedilmiştir. Gerekçe; gizliliktir.

Şemdinli Kalkışması’nın arkasından gelişen olaylardan sonra bazı oluşumlar ortaya çıkarılmış, bu illegal oluşumlar içindeki bazı üyeler vasıtasıyla bazı göndermeler yapılmıştır. Türk Cumhuriyet tarihine kara bir olay olarak geçecek olan “Danıştay Saldırısı” da bu gelişmelerin hemen arkasından gelişti. Saldırı Danıştay’ın II. Dairesi’ne yapılmıştı. Devlet düzenine, laik düzene yapılmış açık bir saldırı idi. Saldırıyı yapan hizbullah avukatı, saldırıyı bu dairenin türban ile ilgili almış olduğu karar nedeniyle yapmış olduğunu söylemiş olmasına rağmen, otomobilinde bu dairenin yargıçlarını hedef gösteren o gün tarihli gazete sayfası olmasına rağmen bu kişinin üstünden bazı kişi ve kurumlara karşı karalama kampanyası başlatıldı. İlk söylenenler unutturuldu. Hükümet yetkilileri de sorgu, araştırma sürecine katıldı, medya da kendisine servis edilen doğruluğu meçhul bilgileri ballandıra ballandıra anlatmaya başladı. Artık, tam bir sürek avı başlamıştı. Fotoğraflardan, tokalaşmalardan sonuçlar çıkarıldı. Onlar aynı karede yer almışlar, hatta gülümseyerek tokalaşıyorlardı. “İşte onlar” dendi. Ama olmadı, daha öncede inen gerçeğin tokadı bir kez daha indi. Hükümet, medya yan yatmıştı. Bu işi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlama çabası boşa çıkmıştı.

Sonra, Ankara Eryaman’da bir polis operasyonu ile birileri gözaltına alındı. Bu birilerinin yeni bir oluşum kurdukları, Özel Harp eğitimi aldıkları, marşları olduğu, amblemleri olduğu, evlerinde bazı dokümanların ve gereçlerin bulunduğu söylendi. Olaydan kısa bir süre sonra birisi bütün medya organlarını aramış, bu oluşumla ilgili sarı bir zarfla medya organlarına servis yapmıştı. Yine aynı haykırışlar başladı, “İşte yine onlar” .. Bu kez adları da vardı, Atabey.. Atabey’in bir eğitim grubunun adı olduğu hep alt satırlarda kaldı. Üst satırlarda bu kişilerin bazı kişilere suikast planı içinde oldukları yer aldı. Bu olayda adı geçenlerin sadece terör örgütü ile mücadeleyi esas aldıklarını söylemelerine rağmen… Daha sonra “sarı zarf servisi”nin yalan yanlış bilgilerle dolu olduğu anlaşıldı. Suikast planına delil olarak gösterilen çizimlerin apayrı yerleri gösterdiği anlaşıldı. Hükümete yakın duran görevliler bunun bir ortak çalışma olduğunu söylediler. Aynı gün yalanlama geldi.. Birileri yine görevini fazlasıyla aşmıştı.

Türk milletinin bunca yaşanan karalamalara rağmen gerçeği görebildiği kanaatini taşıyorum. Gerçek şudur ki, Türk Silahlı Kuvvetleri yıpratılmak istenmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin doğal sürecine müdahale edilmek istenmektedir. Bunun için bir biri ardına iddialar ortaya atılmaktadır. Hiçbirinin tutmaması, iddiaların boşa çıkması sevindiricidir.

Türk ordusunun disiplinini bozmaya yönelik konular da gündemimize gelmektedir. Misal; vicdani ret meselesi.. Askere büyük bir sevinçle giden, bundan da büyük bir gurur duyan Türk milletinin bu yüksek karakteri, vatanseverliği birilerini rahatsız etmişe benziyor ki, ‘Her TÜRK asker doğar’ gerçeğini reddeden, bununla dalga geçen, vicdani reddi savunan vicdansızların da kol gezdiğini, boş durmadığını görüyoruz. İnsan haklarını terörist hakları olarak gören, bir gün şehit cenazesine katılmamış, bir gün “başımız sağolsun, vatan sağolsun” dememiş, hatta teröristlere üzülmüş kalemlerin dış arzularla örtüşen bu çabalarını görüyor, çabalarının hangi maksatla olduğunu biliyoruz ve takipteyiz. Büyük Önder Atatürk”e de yapılan iç-dış saldırıları da aynı bilinç ve kararlılıkla takip ediyor, gereken usullerde cevabımızı veriyoruz.

Türk Silahlı Kuvvetleri şu gerçeği bilsin ki; Yüce Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençliği, büyük işler başarmasını dilediği Türk milleti her zaman yanındadır.

“Ordusu olan devlet değil, devleti olan orduyuz.”
 
Üst