Türk Ulusu buna layık değildir..

PİRTÜRK

Dost Üyeler
Katılım
15 May 2009
Mesajlar
57
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Türkiye
TÜRK ULUSU BUNA ASLA LAYIK DEĞİLDİR.
ASİL TÜRK ULUSUNA SESLENİŞ VE SERZENİŞ
Türk’lerin Anayurdu Orta Asya’dan bazı Türk Boylarının 8,Yüzyılda Anadolu’ya göçleri ile başlayan Türk Akımı 1071 Malazgirt Zaferinin ardından 1100 yıllarında Selçuklu Türklerinin büyük çaplı hareketleriyle güç kazanmış ve Türk’ler Anadolu’ya yerleşmişlerdir.
Anadolu’daki Türk Egemenliği Selçuklu, Saruhanoğlu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri olmak üzere 4 dönem olarak belirtilebilir Son dönem Yaşatılması ve yüceltilmesi açılarından diğerlerine göre çok daha önemli görülmelidir.
Asırlara varan bir süreyi kapsayan, büyük utkularla gittikçe genişlettiğimiz ve hatta Osmanlı’nın Yükselme Döneminde Asya’dan, Avrupa ve Afrika’ya, Dünyanın üç büyük kıtasına hakimiyet kurulmuş, kazanımlara karşılık atalarımızın canları pahasına yaşadığımız bu güzel Anadolu Topraklarında, bu naçiz Vatanda kurduğumuz son Türk Devleti, TÜRKİYE CUMHURİYETİ; son dönemde emperyalistlerin yüzyıllarca haçlı seferleriyle, bilek ve kılıç gücüyle başaramadıkları amaçlarını gerçekleştirememeleri sonucunda, okyanus ötesinde, kendisi de zamanında İngiliz emperyalizminin baskısı altında ezilmiş bir toplum olmasına karşın, İngilizlerin iyi bir öğrencisi olduğunu gösteren ABD nin kurguladığı yeni yöntemlerle hedef seçilerek, AZİZ TÜRK MİLLETİ ve Türkiye cumhuriyeti sosyal, ekonomik ve siyasal anlamlarda bir acz ve zafiyete düşürülmek istenmiş ve bu etkenler gittikçe koyulaşarak devletimizin varlık gerekçeleri, Türkiye’yi, Yurdumuzu yedi düvelin işgal ve zulmünden kurtaran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Devleti tartışmalara açılmış ve hatta radikal uygulamalarla bir tasfiye sürecine girilmiştir.
Vatan ve Ulusumuz üzerinde emperyalist amaçlara dayalı, kalleş oyunlara başvuran yayılımcı ve sömürücü batı güçleri, çeşitli vaat ve kandırmacalarla açık düşürerek baskı altına almak istedikleri Türkiye Cumhuriyetini içten vurma taktikleri sonucunda zayıf ve kendilerine medyun hale getirmişler, son dönemlerde ülkeyi yönetenlerin eylem ve iradeleri, demokratik yollarla iktidara gelmelerine rağmen (!) Türk Ulusunun iradesi ile örtüşmemektedir. Realiteler ve kayıplar bunu açıkça göstermektedir.
Bugün Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra Dünyamızda gerçekleşen bir realiteyi itiraf etmeliyiz. ABD bugün tartışılmaz bir biçimde meydanı boş bularak bir yayılma ve sömürü siyaseti gütmekte, kendisi de Siyonist güdümde bir baron ailesinin ekonomik gücüyle bir takım senaryolarla güzelim Dünyamızı karıştırmaya çalışmaktadır. Amaç, bu ailenin, Siyonizmin hakim olduğu bir Dünya devletini gerçekleştirme amacından başka bir şey değildir.
Bu amacın kısır döngüsü güncel olarak maalesef ülkemizin tam ortasında olduğu, Dünyanın en zengin ekonomik kaynaklarına sahip olduğu bölgemizde sahnelenmek istenmektedir. 1940 larda kurulan prensipler kurgusu hiç bıkılmadan, biteviye taktik değişiklikleri ile devam ettirilmektedir.
Bu gün ülkemizi yönetenlerin irade ve anlayışları, Kıbrıs başta olmak üzere, Türk Soylu kardeşlerimizin yaşadıkları Balkanlar Bölgesinde, Kafkaslarda, Ortadoğu’da, Afganistan’da, yayılımcı ve sömürücü gücün irade ve anlayışları ile paralellik göstermektedir. Bu gücün istek ve talepleri doğrultusunda içimizden zafiyete sürüklenmekteyiz. Bu gücün Afganistan ve Irak’taki vahşetine ve insanlık dışı uygulamalarına seyirci kalınmakta olmanın yanında, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımızın olduğu bu dönemde “Böl ve Yönet” değil, “BÖL VE YOKET” taktik ve anlayışıyla kendi soydaş ve dostlarımızla ters düşürülmeye çalışılmaktadır. Bu hazin bir durumdur. Stratejik Ortak yalan ve mavallarıyla kandırılanlar ve uyutulanlar bölgede Afganistan ve Irak’tan sonra sıranın Suriye ve İran aşamalarından sonra Türkiye’ye gelebileceğini algılamalıdırlar artık. Bunun tek yolu da ULUSÇU, MİLLİYETÇİ ÇÖZÜMLERE yer açmak, imkan tanımak ve kulak vermektir. İnşallah iş işten geçmemiş olacaktır.
Biz Türk Milliyetçileri, hangi güce sahip olursa olsun hiçbir kişi veya zümrenin veya Partinin veya örgütlenmenin, Türkiye’mize Afganistan veya Irak benzeri bir kaderi paylaştırmaya hakkı olmadığına inanıyor ve biliyoruz.
Türk Milletinin naçiz Anayurt Anadolu’nun ve çevresinin sahip olduğu konum ve ekonomik, doğal zenginlikler dolayısıyla stratejik, ekonomik ve jeopelitik açılardan çok önemli bir yerde olduğunu biz Türk Milliyetçileri olarak çok iyi biliyoruz ve bu kazanımların ve konumun korunması için gerektiği her zaman ve mekanda mücadeleye hazır olduğumuzu deklere ediyoruz. Halen içinde yaşadığımız dönemde de bu kazanım ve konumun Türk Ulusunun çıkar ve amaçları doğrultusunda kullanılmadığını da biliyoruz.
Türk Ulusuna ve Vatanına sahip çıkmanın yolunun Milli Kimliğe sımsıkı sarılmaktan geçtiğini de biliyoruz. İrade, düşünce ve hedeflerimiz bu yol ve doğrultudadır. Ancak yaşadığımız dönemde, bırakınız milli kimliğe sahip çıkmak, alt kimlik, üst kimlik, mozayık, etnik kültür safsataları ve kandırmacalarıyla ve dış güçlerin teşvik ve çalışmalarıyla Türk Ulusunun çıkarları dışına çıkılarak, Ülkemiz içinde kargaşa ve karmaşa çıkarmak amacı taşıyan KİMLİK TARTIŞMALARI açılmış bulunuyor. Bunu yapanlar tarih önünde büyük bir VEBAL altında olduklarını bilmelidirler.
Evrenin en eski ve temel taşı Uluslarından biri olan BÜYÜK TÜRK ULUSU’nun sahip olduğu asil kimlik olan ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Fedakar Türk Ulusunun Ulusal mücadele sonucunda kurulan Türkiye Cumhuriyetinin Temel Taşı olan TÜRK KİMLİĞİ nin tartışmaya açılması, BÖL VE YOKET amacına alet edilmesi ve hatta ülkemiz içinde çeşitli kesimlerden destek görmesi içinde bulunduğumuz durumun vahametini açıkça ortaya koymaktadır. Bizi idare edenler “Eee kardeşim birisi NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE derse, bu birisine de ne mutlu kürdüm diyene deme hakkı doğurur”, “Dağlara bir başçavuş NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE yazdırırsa bir başçavuş da bunu sildirir.”, “Türk kimliği yoktur, TÜRKİYELİ kimliği vardır, Türklük alt kimliktir.” diyebiliyorlarsa durum kritikleşmiş demektir.
Türkiye’mizin bir Cumhuriyet Devleti olduğunu, Bu Cumhuriyetin kuruluşunun Türk Ulusu’nu teşkil eden fedakar insanların gerektiğinde canları pahasına gerçekleştiğini, Türk Ulusu’nun bugünkü seviyelere gelebilmek için çok çileler çektiğini, Atatürk’ün çizgilerini belirttiği ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” vecizesi ile açıkladığı Türk Milliyetçiliğine bağlı, Laik ve Sosyal bir Hukuk Devleti olduğunu, devletin ülkesi ve Milletiyle bölünmez bir bütün olduğunu, bu Cumhuriyetin her insanının ve her görevlisinin kabul etmek ve savunmak zorunluluğu vardır. Kaldı ki bu konuda “Yemin” müessesesi ile bağlanmış yetkili ve görevliler vardır, Cumhurbaşkanı gibi, Milletvekilleri gibi, Ordu mensupları gibi, Yüksek yargı organı üyeleri ve Savcı ve hakimler gibi, doktorlar gibi…Bu görevliler Türkiye’nin özel inisiyatif, talimat ve uygulamalara göre değil Türkiye Cumhuriyetini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve bu anayasaya uygun Yasalarla yönetmek veya görevlerini yapmak zorundadırlar. Bu uygulama sırasında en önde tutmaları gereken ana amaç Türkiye Cumhuriyeti ve O’nu Meydana getiren Türk Vatanı ve Türk Milletinin çıkar ve hedeflerini gözetmek olmalıdır.
Türk’ün dili Türkçedir. Türk kültürünün idamesinin ve Türk Kimliğinin devamının ana temeli dilimizdir. Türkçe bugün çok yönlü saldırılarla karşı karşıyadır. Bir yandan Atatürk’ün Arap ve Fars etkisinden kurtarma mucizesini gösterdiği dünyanın en güzel ve en zengin dili olan Türkçe batılılaşma uğruna yabancıların işgaline izin verilerek yok edilme tehlikesine muhatap kılınmıştır. Dilin korunması Devletin temel görevlerindendir. Bu da eğitim ile Devletin eğitim sistemini Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk insanının dil, kültür ve harslarına uygun şekilde yönetmesi ve uygulamasıyla olur. Maalesef günümüzde Güzel dilimiz ve Eğitim sistemi bazında korkunç bir hengame ile karşı karşıya bırakıldık. Bir yandan ilköğretime kadar indirilen yabancı dilde eğitim veren eğitim kuruluşlarına müsaade edilmesi, diğer yandan da mozayık adı ile ortaya atılan bazı vatandaşların, örneğin Kürt Vatandaşların kendi dilleri ile eğitim taleplerinin bizzat kendi mensubiyeti Türk olan insanlar tarafından savunulması korkunç bir tehlike arz eder duruma getirilmiş, maalesef bu duruma bazı devlet yöneticileri ve diğer bazı görevliler, bazı STK mensupları, Medya Kuruluşları, adına aydın denilen bir takım zümre destek ve prim vermişlerdir. Bu hazin bir durumdur Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Ulusu açısından. Bu destekçilere batı ve dış kaynaklı emperyalistlerin, Türkiye üzerinde bölücü, sömürücü ve hatta yok edici emelleri olan başını ABD ve AB ülkelerinin çektiği gücün taşeronları demek mümkün değil midir ?
Kendi yarattıkları El Kaideler, Bin ladinler gibi korku senaryoları ile İslam Dinini düşman ilan eden bu güçler, çok büyük bir çelişki içinde Türkiye’de Türklere bırakılacak bölgelerde ILIMLI BİR İSLAM DEVLETİ kurmak için planlar, projeler geliştirmektedirler. Ne yazık ki dahilde bir takım cemaatler adı altında gruplaşan bazı insanlarımız Atatürk’ün deyimiyle BU MÜSTEVLİLERİN oyuncağı ve piyonu olarak özçıkarlarını da Din, Vatan, Ulus, Devlet gibi kutsal müessese ve kurumların önünde tutarak bunlara alet olmaktadırlar. Yüce Allah’ın (CC) SON DİN olarak insanların en güzeli, Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed’e (SAV) tebliğ edilen ve TÜRK ULUSUNUN, İslamiyeti kabul ettikten sonra tarih boyunca yaptığı mücadeleler ve büyük katkılarla güç kazanan güzel dinimiz de batılı haçlı emperyalistler tarafından, maalesef Yurt içinden de yardım ve destek görerek yozlaştırılmak, ve hatta yeni bir din yaratılmak istenmektedir. Halen Amerika’da ikamet eden bir insanın Peygamber ilan edileceği günler pek uzakta değildir. Yazık, çok yazık…
ABD tarafından güdülenen ve bağımsızlığından uzaklaştırılan Türk Dış Siyaseti planlı ve kötü niyetli olarak tamamen Avrupa Birliğine odaklandırılmış ve bu yolla tabiri caizse önümüzde hep bir saman demeti tutularak, değeri paha biçilmez kayıplara düçar edilmiş bir duruma getirilmiş bulunmaktayız. Güzel Türkiye’miz ABD nin hazırladığı senaryo gereği olarak, küresel emperyalizmin başı ABD nin planlarına uygun olarak Avrupa Birliğine giriş süreci denilen acıklı ama gülünç bir tiyatro oyununun figüranı haline getirilmiştir. Bizimle oynanmaktadır ve suni gündemlerle oyalanan Türk İnsanı bir kısım Milliyetçi kesim hariç bunun farkında değildir. Farkında olduğu zaman çok geç olacak, atı alan Üsküdar’ı geçtikten, hesap sorulması gerekenler ki buna imkan bulunursa, çoktan Okyanus ötesindeki yeni adreslerine taşınmış olacaklardır. AB ye giriş hikayesi acıklı ve gülünç bir trajedi olmasının yanında, hiç kimse Türkiye’nin bu birliğe alınacağına inanmamaktadır. Bunu AB yetkilileri bile, Fransa Cumhurbaşkanı, Alman Başbakanı açıkça ifade etmektedirler. AB ye giriş süreci denen bu desise Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmesi ve ortadan kaldırılması için bir vasıtadır.
Bu tiyatro eserinin bir perdesinde konu Kıbrıs’ımızın Rumlara terk edilmesi, bir perdesinde Güzel Ege’nin Yunanistan iç denizi haline getirilmek istenmesi, bir başka perdesinde Türkiye’mizi zora ve sıkıntıya düşürmek için tezgahlanan ve artık evrensel bir boyuta getirilmiş olan sahte Ermeni soykırımı hikayeleri, bir başka perdesinde Dicle ve Fırat sularının Yahudi emrine tezgahlanması için elimizden alınmak istenmesi, bir başka perdesinde İstanbul’da Vatikan modeli bir ortodoks devletinin geçici olarak kurularak bilahare bunun Helen Devletine ilhakı, ve bir başkasında ise Doğu ve Güneydoğudaki halkımız kışkırtılarak, çeşitli hile ve desiselerle devlete ve Türk Ulusuna düşman edilerek, ayrılıkçılığa teşvik edilmeleri ve bu insanlarımızın milli bütünlükten koparılarak bilahare İsraile devredilecek küçük bir Kürdistan Devleti kurulması rolleri ve tiratları tezgahlanmaktadır.
Ekonomi IMF nin emrine tahsis edilmiş, planın bir parçası olan bu düşman kuruluş Türkiye’de çalışanların ücretlerinin tespitinden, yıllarca emek vererek hizmet etmiş ve emekliye ayrılmış yaşlı insanlarımızın aylıklarının düşürülmesinden, bu insanlardan vergi alınmasına kadar her şeye karışır olmuştur. Maliye Bakanımız aynı zamanda eski bir IMF ci ve İngiltere Vatandaşıdır. Varın fecaati siz düşünün. Ülkemizin can damarı olan bölgelerde yabancılara toprak satışı yapılmaktadır. Sanayimiz, Bankacılık sektörü tamamen yabancıların eline geçmiş durumdadır. 70 li yıllarda tarım ülkesi olmakla, tarımsal ürünler açısından kendisine yeten az sayıda ülkenin içinde olmakla övünen Türkiye’mizde Türk tarımı çökertilerek halkımız ithal tarım ürünleriyle beslenme ve bazı sağlık sorunlarıyla yüz yüze gelme durumuna itiliyor. Bu dışa bağımlılık hali Aziz Milletimizin vicdanında bir kara sıkıntı olarak hepimizi rahatsız ediyor.
Bu durumda kime güveneceğiz ? İcraatları ortada olan Yürütmeye mi, ülkede yerleştirilmeye çalışılan bize uymayan bir hukuk ortamına mı, Kime ?
Türk Ulusunun tarih boyunca umut ve güven kaynağı olan Güvenlik Güçlerine, Ordumuza ve Polisimize güveneceğiz elbette. Önce kendimize güvenmeye başlayarak.
Milli birlik ve Ülkemizin bağımsızlığının zedelenmesi yolunda Ordu ve Polisimizi, Hukuk Mercilerimizi, Parlamentomuzu pasifize etmeye çalışanlar bir gün Ulu Önderin Gençliğe hitabesinde zikrettiği gibi “GAFLET VE DELALET VE HATTA HİYANET” çukurunda kendilerini bulacaklardır. Ulusal benlik ve görüşünü kaybetmiş, güncel siyasi hesaplarla başkalarının yazdığı senaryoları oynayan, esas görevleri bu psikolojik harekatı durdurmak olanlardan çözüm beklemek de gaflet olarak düşünülemez mi ?
Biz Türk Ulusu olarak bu oyunları bozmak istiyoruz.
Biz Türk Ulusu olarak AB ile görüşmelerin derhal sona erdirilmesini istiyoruz.
Biz Türk Ulusu olarak AB ile karşılıklı çıkara dayalı, ekonomik ve ticaretle ilgili yeni anlaşmalar yapılmasını istiyoruz.
Biz Türk Ulusu olarak Vatanımıza, Misakı Milli ile Çizilmiş sınırlarımıza, Bayrağımıza ve Ulusumuzun onuruna sahip çıkmak istiyoruz.
Biz Türk Ulusu olarak Kıbrıs'taki, Batı Trakya'daki, Karabağ'daki, Orta Asya'daki Kardeşlerimizze sahip çıkarak, onlarla gönül birliği içinde istikbale doğru yürümek istiyoruz.
Biz Türk Ulusu olarak Dünya'daki bütün Türklerin bir ve beraber, aynı amaçlar ve paylaşımlar doğrultusunda yaşamalarını istiyoruz.
Biz Türk Ulusu olarak bizi yönetenlere, adalete insan haklarımıza sahip çıkacak bir kamutaya güven duymak istiyoruz.
Biz Türk Ulusu olarak onurumuzla, özgür ve bağımsız yaşamak istiyoruz.
Biz Türk Ulusu olarak HAK’ka güveniyoruz, O’nun bizi koruyup gözeteceğini, O’nun Türk Ulusu’nun genlerine sağlam ve asil özellikler verdiğini biliyoruz.
Biz Türk Ulusu olarak Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Sivas Kongresinde ifade ettiği değerli sözlerine, “Temel Prensip, Türk Ulusunun haysiyetli ve şerefli bir Ulus olarak yaşaması için TAM BAĞIMSIZLIK şarttır.” ilkesine yürekten inanıyoruz ve bu ilkenin izinden yürümeye kararlıyız.
Biz Türk Ulusu olarak insanlarımızın elbette yabancı dil öğrenmelerini istiyoruz amma, Türkçeden başka bir dilde temel eğitim verilmesine karşıyız.
Biz Türk olarak sahip olduğumuz herşeyin TÜRKÇE AD VE NAMLARLA anılmasını istiyoruz.
Biz Türk olarak uluslararası platformlarda TURKEY değil TÜRKİYE olarak anılmak ve tanınmak istiyoruz
Biz Türk Ulusu olarak içinde bulunduğumuz zor şartlara rağmen çaresiz olmadığımızı ve çaresizliğe boyun eğmeyeceğimizi biliyoruz ve inanıyoruz.
ZAMAN TÜRK ULUSU OLARAK, VATANIMIZA, BAYRAĞIMIZA, ULUSAL BİRLİĞİMİZE VE BAĞIMSIZLIĞIMIZA, ÜLKEMİZİN MADDİ MANEVİ DEĞERLERİNE SAHİP ÇIKMA ZAMANIDIR.
GÖKTE TANRI, YERDE TÜRK, BU YOLDAN DÖNMEYECEĞİZ. TANRI YOLUMUZU AÇIK VE AYDINLIK ETSİN
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.
Bütün Türk’lere saygı ve Sevgilerimle.
PİRTÜRK
 
Son düzenleme:
Üst