Türkiyenin Rolü ve Türkistanın Yeniden İhyası

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Türkiyenin Rolü ve Türkistanın Yeniden İhyası

Alıntıdır

Bir adım öne atılmak ve bir düşünce olarak sunmamız gerekirse, Doğuya hakim olmak için Türkistanada hakim olmak ve Türkistanı özgürleştirmek gerekiyor.Orası kurtulsun ki tüm Büyük Doğu Kurtulsun.Irak,Filistin,Doğu Türkistan kurtulsun ki ,Büyük Doğu Kurulsun.

06/03/2009




1990 lı yıllarda Sovyetlerin Dağılması, ''Türk Birliği'' tezini ortaya atanlar için adeta büyük bir moral kaynağı oldu.Türk Birliği yolunda yapmak istedikleri projelerinde ki en önemli etkenin de yok olması ,çökmesi gerçekleşirken ''Adriyatikten Çin seddine kadar '' bir 'Türk Birliği' rüyasının da gerçekleşeceği ve bu birliğin liderinin de Türkiye olacağı yolunda ki yoğun gayretler o günlerde şuurlu veya şuursuz bir çok kesimlerce yazıldı çizildi.

1990' lı yıllardan çıkılıp 2000' li yıllara gelindiğinde ise bu hayalin ve Türkiye Liderliğinin Abd çıkarları için kullanılmaya başlanması ile adeta Türk Birliği'nin ,Türkiye'den alınan insiyatifi AB-D ye geçti.ve Türkiye bu bölgelerde Amerikan menfaatleri ile çelişemeyecek kadar atraksiyon gerçekleştirip, sadece ABD'nin izin verdiği bir işbirliğini gerçekleştiriyordu.İpleri AB-D ye bağlı bir Türk Birliği , Türkiye'nin gerçekten lider bir ülke olarak TÜRKİSTAN 'ı kurmasının önünde de en büyük engel olarak bugün karşımızda durmaktadır.

1990 lı yıllarda esen Türk Birliği furyası ve çabalar devletin kalıcı desteğini alamadı. Okullar ve fabrikalar şahsi girişimlere bırakıldı. Orta Asya bozkırlarında tutunabilen kaldı, tutunamayan kayboldu. Amerikan, Alman, Rus özel sektör girişimleri devletlerinin tam desteğini alır iken, Türk yatırımları ‘diktatörlerin’ ve mafyanın insafına bırakıldı. Dünyanın dört bir tarafında ihracat kapısı arayanlar ‘Türk dünyası’nı adeta unuttular. İlk günlerin heyecanı unutuldu. Belki de en çok ihtiyaç duyulan bir zamanda Türkiye Türk dünyası perspektifini kaybediyor.İnsiyatifi eline alanlar ise oraları sadece sömürmek ve çıkarları için kullanma amaçlı projeler ile bölgeye yerleşmektedir.

' Türkiye Liderliği' Kullanılıyor!

Öncelikle belirtelim ki , Türkiye 1900'lü yıllarda başlayan ve Hilafetin ilgası ile devam eden süreçte ve bugünlere uzayan bir siyasi ve coğrafi konsepte hep kaybeden ülke konumunda olmuştur.İslam Birliği ve İslam Dünyası'nın liderliği elinden alınmış ve bugünkü coğrafi sınırlarına hapsedilerek büyük düşünmesi ve yeniden Lider olabilmesi engellenmiştir. Türkiye'nin Liderliğinin ise bugün ABD ve diğer emperyalist eşkiyalar tarafından kullanılıyor olması bizi bu mevzuda bazı söylemler geliştirmeye itmektedir. Mesela Türkiye Liderliği ile gerçeklebilecek bir ''İslam Birliği'ne BOP denilen ve Abd tandanslı bir proje ile Abd'nin kendisine hizmet ettiği ölçüde izin verilirken,

aynı şekilde Türkistan'da da bir ''Türk Birliği'' gerçekleşmesine yine ABD nin çıkarlarına hizmet etmesi açısından destek veriliyordu.

İşte bizim bu nokta da bahsettiğimiz ve Yeniden Tam Bağımsız olarak Dünya da yer edinmemiz açısından önemli olan ve Türkistanı'da içine alacak Büyük ve Birleşik bir İslam Devletine 'ne baş koymuş Türkiye liderliğidir. Türkiye kendi Tarihinin ona dayattığı Liderlik vasfını kuşanamamasından kaynaklanan cinayetleri,işgalleri ve katliamları ile bugün de süren bir dizi emperyalist operasyonda hem bölgesinde hem de Türkistan'da kaybetmiştir. Afganistan ile başlayıp Irak ile devam eden ve Türkiye'nin yanı başında gerçekleşen bu vahşette, AB-D ve diğer hemcinsi olan aşağılık katillere karşı dik duruş sergileyen bir ülke olabilecekken , Masa başı toplantılar da İslam Dünyasının Lideri olabilmekten uzak siyasi kararlar vererek bizi hedefimizden saptırıcı otoritelerin çıkarlarına hizmet edici bir pozisyondan mutlaka çıkmalıdır.Aslında istede de istemese de bugün gelinen noktada Türkiye'ye liderlik vasfını hem tarihi hemde konumu doğal olarak dayatıyor. Türkiye İmparatorluk geleneğinden gelen bir ülkedir. Uzun yıllar Osmanlı dünyası ve İslam dünyası Türkleri çok geniş bir coğrafyanın temsilcisi aynı amanda da lideri yapmıştır. Bugün bizim içlerine girmeye çalıştığımız Avrupalılar bir dönem tüm Müslümanlar için ‘Türk’ demişlerdir. Velhasıl ,Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşamını uzatan unsurlardan biri de olduğundan daha büyük görünmesidir ve bunda Türk ve Müslüman dünyanın lideri olarak algılanmasının rolü oldukça büyüktür.Nitekim Osmanlı devleti yıkılma sürecinde bile Türkistan ile işbirliğine geçecek ve orada ki Müslümanlara yardım elini uzatacak kadar siyasi bir üstünlüğe sahipti.

Ve Türkistan...

Bölgede önemli çapta etkisi olan Çin ile Rus'yanın özellikle çaba sarfettiği ve parçalamak,yönetmek olarak açıklayabileceğimiz politikalarının da işlemesinde önemli ölçüde yer edinen kelime ''TÜRKİSTAN'' dır...Daha doğrusu bu kelimenin kullanılmaması bugün bu bölgenin asıl sahiplerine dayatılmaktadır.

Bilindiği üzere 1846 yılında Kazalinsk Kalesini ele geçirerek Türkistan illerinin istilâsına başlayan ve 1874-1875'de Türkmenistan'ın işgali ile Orta Asya'daki Türk yurtlarının tamamını kontrolü altına alan Çarlık Rusya’sı, özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren uygulamaya koyduğu asimilasyon politikaları çerçevesinde bölgede kullanılan önemli Türkçe coğrafi adları tahrif ederek yerlerine Rusça adlar kullanma çalışmaları başlatmıştır.

Bu bağlamda Türk kelimesinin Farsça “istan” ekiyle birleşmesinden oluşan ve “Türklerin Yurdu” anlamına gelen “Türkistan” kavramı da unutturulmaya çalışılmıştır. Rusların tüm çabalarına rağmen Türkistan adı Sovyet Rusya’nın ilk dönemlerine kadar yaşamış, hatta Sovyet hükümeti “Türkistan Otonom Sovyet Cumhuriyetini” kurmak zorunda kalmıştı. Ancak Orta Asya’daki Türkleri birleştirecek bir şiar olabileceğini düşünerek “Türk” ve “Türkistan” kelimelerine karşı özellikle Bolşevik devrinde fevkalade bir hassasiyet göstermişlerdi. 16 Eylül 1924’de “Türktsik” (yani Türkistan’daki Bolşevik Merkez İdaresi) nin kararıyla “Türkistan” ve “Türk Respublika” adları kaldırılarak yerine müphem bir kavram olan ve o günkü ilim dünyasında, daha ziyade Doğu Türkistan, Moğolistan ve Tibet bölgeleri için kullanılan, “Orta Asya” kelimesi geçirilmişti ..Bunu müteakip Türkistan kelimesi giderek devlet adı, jeopolitik, tarih ve hatta ilmi terim olmaktan çıkarılarak kullanılmaz olmuştur. Bu gelişmelerin akabinde Türkiye de tıpkı Türkistan'ın batısında yer alan hem Avrupa hem de Rusya gibi “Orta Asya” kavramını kabullenmiş ve hem ilmi hem de coğrafi literatürümüze bu şekilde geçmiştir. Rusya’nın bu konudaki hassasiyeti bugün dahi hala devam ettiğinden -halktan talep olmasına rağmen- hala bölge ülkeleri ilmi ve siyasi literatürde Türkistan kelimesini kullanmaktan çekinmektedirler.Çünkü Türkistan Kelimesi aynı zamanda bir birliğin ve aynı zamanda Büyük Doğu Medeniyetine bağlılığın da ifadesidir.

Sovyetler Birliği yönetimi, Rus topraklarında yaşayan Müslümanları üç grup halinde sınıflandırmıştı: Sayıları fazla olmamasına rağmen İslami ideolojiyi sıkı sıkıya izleyen fanatikler, sıradan Müslümanlar ve ortada olanlar. Ayrıca Sovyet liderler Müslümanları, Sovyetler Birliği’ndeki ilerlemelere karşı çıkan gericiler olarak görüyorlardı.Ve bugün kü Rus politikalarında da bu görüş büyük ölçüde hakimdir.Bunun en büyük örneği veya uygulanma alanı da Rus işbirlikçisi liderler elindeki bu topraklar olmuştur.Buna en güzel örnek Özbekistandır.

Bölge de Çin ve Rusya işbirliği ile oluşturulan Şangay işbirliği çerçevesinde Karakol konumuna getirilen Özbekistan önemli bir rol üstlenmiş aynı zamanda İslam ile mücadele için pilot bölge seçilmiştir.Bu açıdan Türkistan'ın genel bir izahını veyahut profilini çizmek için Özbekistanın bugün kü haline bakmak yeterlidir.Sovyetler Birliği`nin dağılmasının ardından bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetlerinin başına, ya eski KGB ajanları, ya da Komünist Parti yönetiminde yer alan liderler getirildi. Rusya, Türk Cumhuriyetlerine bağımsızlıklarını vererek, safrasını atarken, onları başı boş bırakmamış ve aslında kendi mirası olarak gördüğü bu yerlerin başlarına kendisine bağımlı liderler bırakmıştır. Bu liderler kendi halklarından gibi görünseler de, bazıları ülkeleri ve halkları için iyi şeyler yapmaya çalışsa da (veya bazıları çalışıyormuş gibi görünse de)dünün komünist bir eğitimine tabi tutulmuş yöneticileri bir günde kapitalistleşecek veya İslamlaşacak değillerdi elbette. Ve bu bağlamda da mesela Özbek lider İslam Kerimov yine Özbek-Yahudi kökenli, eski Komünist Parti sekreterlerinden. Sovyet makamlarınca özel eğitime tabi tutularak, Moskova`da iki üniversite bitirmiş yöneticilerden birisidir.Özbek liderin Fergana denilen bölge de gerçekleştirdiği Müslüman Katliamları da gerçekten önemine binaen anlatılması-hatırlanması gerek.Rusya ile Çin destekli olmasına rağmen İsrail ilede son derece önemli sayılabilecek ilişkilere sahip olan Orta Asya`nın kalbi, Özbekistan`ın başkenti Taşkent`te `Türk Dünyası Yahudileri Toplantısı`bile yapılmıştır.Ve ne yazık ki İsrail'in bölgeye yerleşmek için Türkiye ile ortak çalıştığı ve yerleştikten sonra yine ABD gibi Türkiye yi bölgeden dışladığı yapılan çalışmalar ve projeler ile bugünde gözlemlenmektedir.

Aslında Sovyetlerin yıkılışınan sonra kurulan bu devletlerde ki yönetimlerin çoğu yine Rus tesviyesinden geçmişlerdir. Lakin hem bölgeye yönelen güçlerin hem de bu topraklara batılı veya Amerikalının baktığı gibi bakan bir sürü düşünce kuruluşu ya da strateji ensitülerinin anlayamayıp İslam dışı ve İslamdan ayrı olarak dayatmaya çalıştıkları tüm projeler işlerliğini kaybetmektedir.Türkistan içerisinde barındırdığı manevi dinamikleri ile ayakta kalmıştı tarihi konjektür olarak bakılırsa ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır..Aynı şekilde Rusya içinde bu durum değişmemektedir.Liderlerinin ABD veya Rus yanlısı politikalara imza atması bu toprakların ruh potansiyeline perçin vurmamış adeta o Ruh potansiyeli bugün patlama noktasına gelmiştir.Türkistan bugün tam anlamı ile hem kültürel hem ahlaki hem de Toprak açısından tam anlamı ile işgali yaşamaktadır.Durum itibarı ile Türkiye Liderliğinden bahseder iken İSLAM bu topraklar da da çözümün adresi haline gelmiştir aslında.Bazı odaklar yine Ab-d ağzı ile Türkiyenin bir model olarak oralara da rejim ihracından dem vurarak Avrupaya oraları açacak kapının yine Türkiye olduğunu dillndirmektedirler.Türkiye Avrupaya yıllardır kabul edilmemiş olmasının tek nedeni DİN hanesinde yazan İSLAM 'dır.Orta Asya ile Türkiye'yi birbirine bağlayan en önemli etken yine İslam.Türkiye başta da belirttiğimiz gibi kendi tarihi dinamikleri ve yapısı ile bölgede yer almalıdır.Oraların rejim ihracına ihtiyacı yoktur . Birlik şuuru ile beraberce hareket etme ve düşmanı birleşerek bize ait olan o topraklardan çıkarmayı hedefleyici yine bize ait bir politika veyahut siyasi planların başında Lider olarak bulunmalıyız.

Belirtmekte fayda vardır ki ,TÜRKİSTAN'ı tehtid eden ve sömürü ile işgali buralarda tüm şiddeti ile uygulayan ve bahsettiğimiz devletleri cezbedici bir şekilde bölgeye çeken ve aslında tek düşman olarak kendilerine hedef seçtikleri neden de İslamdır. Belkide tek nedeni yine buraların müslüman halkların elinde olmasıdır! Türkistan da ve Arap Yarımadasından Afrika kıyılarına kadar hep aynı şekilde sürdürülen işgal ve sömürü politikalarının da tek nedenidir. Yani Doğu'nun aynı zamanda ortak kaderidir .

Orta Asya olarak anılan bu bölgede ki İslami uyanışın nedenleri arasında şunları sayabiliriz:

70 yıl boyunca kollektif toplumsal kimliklerle yaşamış ve özellikle ayrı ırklarmış gibi muameleye tutulmuş Kazak, Türkmen, Kırgız ve Özbek kimlikleri ile bugün ortaya çıkmış bulunan devletler, Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra dinin gerekliliği ve gücünü hissetmeye başlamışlardır. Bağımsızlığa kavuşmalarının ardından İslam, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Özbekistan’da özgün Kazak, Türkmen, Kırgız ve Özbek kimliklerini güçlendiren bir değer olarak görülmeye başlanmıştır.Yani İslam ırk'lar üstü ve birleştirici olarak buralarda da tam anlamı ile yerini almış ve Bölgenin şekillenmesinde son derece önem teşkil etmektedir.Hangi açıdan bakarsak bakalım Türkistan'ın tarih sahnesine çıkacağı ve yeniden hak ettiği yere geleceği bir dönemde İslam tüm unsurlar için belirleyici bir faktör olarak ortaya çıkmıştır.




Sorulacak öyle çok soru var ki;


-Türk Dünyası Yahudileri Toplantısı` neden Orta Asya`nın kalbi, Özbekistan`ın başkenti Taşkent`te yapılır ki?

-Son iki yılda, Kırgızistan`da, hıristiyan olan Müslüman sayısını biliyor musunuz?

- Misyonerlerin Kazakistan`da dağıttıkları broşürlerin İstanbul`da basıldığını, Türkiye pasaportu taşıyanların Özbekistan`a neden rahatlıkla giremediğini, Türk iş adamları neden sınır dışı edildiğini biliyor musunuz?

-Misyonerler görevlerini yaparken, biz ne yapıyoruz?

-Yahudiler Taşkent`te toplanırken, Anadolu`daki sözde kanaat liderleri ve Amerika ile işbirliğinde ki siyasi güçler Orta Asya için ne anlatıyorlardır dersiniz?

Hiç bir şey. Çünkü Amerikanın ılımlı İslam projesi ve diyalogculuk ile hemhal olupta Orta Asya'ya Türkistan gözü ile bakabilecek birileri oldukça azdır.




Ulu Hakan Abdülhamid Han'nın Türkistan Politikası:

Liderlik ve o vasfı kuşanmış bir kişi olarak Abdülhamid Han'ın Türkistan üzerinde ki çalışmaları ve birleştiici rolünden bahsetmeden Türkistan mevzuusu'da anlaşılamaz.Yukarı da da bahsettik ,kendisine kanaat önderliği vasfını yüklenmiş bir takım insanların Liderlik ve Dehalık çapta idealleri gerçekleştirebilmesi için belkide ilk önce Abdülhamid Han gibi büyük bir padişahı anlamaları gereklidir.

Özellikle 32 yıl 7 ay 27 günlük sultanlığı esnasında kemiyet olarak göç hareketlerinin önemli bir kısmı cereyan eden II. Abdülhamit Han, göç hareketi etrafında gelişen panislamist ve bir yönüyle de pantürkist bir politikayı fiilen desteklemiştir. Belkide bu açıdan da büyük siyasi dehalık sergileyen en önemli Padişah olarak tarihe adını yazdırmıştır.Osmanlıyı Türk ve Türkistan'a ilgisizlikle suçlayan ve katı bir ırkçılık ile mevzuya yaklaşan beton kafalara da Abdülhamid Han ve Türkistan ilişkisi ile cevap verelim.O tüm hesapları altüst eden üstün zeka ve siyasi dehalık çapta ki projelerinden birini de Türkistan da uygulamaya koymuştur.

Hilafet makamının potansiyel gücünü kullanmak isteyen II. Abdülhamit Han, Batılı büyük devletlerin desteklediği ayrılıkçı akım ve hareketlere karşı tarikatların müntesipleri arasında kurduğu irkî farklılığı ortadan kaldıran kardeşlik duygusundan yararlanmak istemiş, hilafet merkezine uzaklıklarını düşünmeden Batılı devletlerin sömürgesi halindeki İslam toplulukları ile ilgilenmiş ve Türkistan, Japonya, Afrika ve Çin'e şeyh ve derviş kafilelerinin gönderilmesini sağlamıştır. Bu dervişlerin çalışmaları ile İslam'a girerek "Halife-i Ruy-ı Zemin"e biat eden Çinli Müslümanlar Pekin'de açtıkları "Hamidiye Üniversitesi" ile bağlılıklarını göstermek istemişlerdir.

Abdülhamid han ilk defa Türk boylarını yerleşim yerlerindeki dağılımını ve nüfuslarını tespit ederek kayda geçirtmiştir. Kırım ve Kafkasya'da Osmanlı topraklarına olan göçe benzer bir hareketin Türkistan'dan Anadolu'ya planlanmasının hazırlığını düşündüren bu çalışmalar, II. Abdülhamit Han'ın ufkunu göstermesi yönüyle de ilginçtir. Fakat Türkistan'dan Anadolu'ya bazı Türk topluluklarının getirilerek yerleştirilmesi planlanmış olsa bile Osmanlı devletindetiki gelişmeler ve II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesi bunun realize edilmesini engellemiştir. II. Abdülhamit Haçlı sömürgesi olarak yaşayan Müslümanları hilafete manen bağlı tutmak ve dünya Müslümanlarını büyük bir güç halinde organize etmek istemiştir.. II. Abdülhamid Han'ın bu uzak görüşlü ve aktif politikasından tedirgin olan Rus ve İngiliz yönetimleri mukabil faaliyetlerde bulunmuşlar ve Ruslar Balkanlarda, İngilizler ise Ortadoğu'da Osmanlı devletini parçalamaya yönelik ayrılıkçı hareketleride organize etmişlerdir.

II. Abdulhamid Han’ın, Türkistanı İngilizlerin fitnesinden muhafaza için (mızraklı ilmihal) isimli eserden binlercesini Türkistan’a göndermiştir, Mızraklı İlmihâl'in asıl adı Miftâh-ul Cenne, yani, cennet kapısının anahtarıdır. Bu eseri de 1480'de Edirne'de vefat etmiş olan Muhammed İznikî yazmıştır.

İşte bu tarihi birikime rağmen Bölge de bugün adeta dışlanmış bir Türkiyenin olması bizleri gerçekten yaralamakta ve Türk Birliği tezinin Büyük Bir Türkistan olarak gerçekleşmesinde bize de önemli ipuçlarını sunmaktadır.

Büyük bir coğrafyada yıllarca bir arada yaşamış bu kardeş toplulukları sırf kendi emperyalist amaçları uğruna suni olarak parçalayıp bölümlere ayıran sömürgeci ve emperyalist güçlerin bin bir hileyle parçaladıkları toplum ya da coğrafyalar ve bu coğrafyada yaşayan insanların tekrar bir araya gelmek için sarf ettikleri çaba ve ödedikleri bedel azımsanmayacak kadar büyüktür. Bugün çoğunlukla Türklerin yaşadığı, zengin yeraltı ve yer üstü kaynaklarına sahip olan bu coğrafyada bağımsız olarak hüküm süren büyük bir devletin kurulması ve çoğunluğu Müslüman olan bu devletlerin yeniden bağlı oldukları İslam medeniyeti ile birleşmesi hem Çin'in hem de Rusyanın Yeniden İmparatorluk kurma ve bölgeyi sömürme yolunda karşılarına çıkacak önemli bir güç ve engel olacaktır.

Gerek Rusya ve gerekse Çin’in karşı çıktığı, Pan-Türkizm’i hatırlattığı için de batının pek kullanmaya yanaşmadığı Türkistan kelimesi ve bölge halklarının da birleşmesi demek olan TÜRKİSTAN DEVLETİ bağlı olduğumuz medeniyetin yani İslam Medeniyetinin içerisinde mutlaka yeniden yer almalıdır.Büyük Doğu Medeniyetinin İşgale uğrayan en büyük toprağı konumundaki bölge emperyalistlerin bugün at koşturduğu alana döndü ise bunda Osmanlı gibi bir mirası red eden ve bunu uygulamaktan kaçan Türkiyenin rolü büyüktür.

Sultan Abdülaziz han'ın ,şu an Çin tarafından esir olan Türkistanın doğusunda ki Uygurları Çin'e karşı subaylar göndererek eğittiği ve oraları kurtarma adına giriştiği faaliyetler neticesinde Kaşgar hükümdarı Atalık Gâzi Yakup Bey Be-devlet , İslâm halîfesi Sultan Abdülaziz Hân'a tebâîyetini bildirmiştir. Bu isteğin Han tarafından uygun karşılandığı Atalık Gâzi Yakup Bey Be-devlet’e bildirilince, Yakup Bey, Sultân adına hutbe okutmak ve onun adına para basmak sûretiyle resmen Osmanlı İmparatorluk hükümetinin himâyesine girmiştir. Ve bugün Çin işgali ve işkenceleri altında ki bu bölgede hala daha osmanlıca bir dil olarak kullanılmakta ve buralar Hala daha Türkiye ile bir birlik gerçekleştirme hayali içerisinde direnişlerini sürdürmektedirler.

Nitekim Büyük Doğu Coğrafyasının Asya Kıtasının tam orta bölümünde yer alan Türkistan İslam medeniyetine ait olan topraklar bütünüdür.Ve bölge ,Amerika,Rusya,Çin ve İsrail projelerinin ve bu odakların birbirleri ile çatıştığı paylaşım sahasına dönmüştür.Türkistan'da süren paylaşım savaşları ve İslam'ın birleştirici bir şekilde mevcudiyetinin hızla yayıldığı bu topraklara hakim olmak isteyen güçler kendi çıkarları için ve kendi güç'lerini arttırmak adına Türkistan da faaliyet gösterirlerken özellikle tekrar edelim ki bir zamanlar Doğu'nun Hakimi olan Osmanlı'dan kalan mirasın sahibi durumunda ki Anadolu toprakları , buralarında kurtulmasında en önemli faktördür.

Bir adım öne atılmak ve bir düşünce olarak sunmamız gerekirse, Doğuya hakim olmak için Türkistanada hakim olmak ve Türkistanı özgürleştirmek gerekiyor.Orası kurtulsun ki tüm Büyük Doğu Kurtulsun.Irak,Filistin,Doğu Türkistan kurtulsun ki ,Büyük Doğu Kurulsun.

*Büyük Doğu Mimarı Necip Fazıl'ın aşağı da ifadelendirdiği ve Doğu'ya bakış açımızı da gösterici ve aynı zaman da hedef ve gayelerimizin bir bütünlük ifade etmesine de yardımcı olacak satırlara bakalım:

''Doğuş olmaya doğuş... Doğu olmaya Doğu... En doğrusu Doğunun doğuşu.
En ulvî tecrid ve mânalandırmalara, çok defa en süflî teşhis ve maksatlandırmalar musallattır. Kendimi bunlardan korumak için, sadece yavan bir isim delâleti yüzünden dâvaların en çıkmazı, en kabasiyle aramızda benzerlik arayacak vehimleri şimdiden kovalım: BÜYÜK DOĞU’nun kucakladığı ve bütünleştirdiği Şark, vatan sınırları dışında herhangi bir ırk ve coğrafya plânına bağlı değildir. Biz BÜYÜK DOĞU’yu, öz vatanımızdan başlayarak güneşin doğduğu istikameti kurcalayan bir madde ve kemmiyet zemininde aramıyoruz. Biz BÜYÜK DOĞU’yu, vatanımızın bugünkü ve yarınki sınırlariyle çevrili bir ruh ve keyfiyet plânında arıyoruz. ''

Çünkü bağlı olduğumuz medeniyetin yeni haritalara ve dizaynlara gebe olduğu günümüzde, bu harita ve dizaynların tarihsel kökleri halâ canlılık taşıyan milletlerce yerine getirilmesi gereken bir ödev/görev olduğunu da bilmek gerekiyor.Bu görevin en büyük mirascısıyız ve bize ait projelerin üreticisi konumundayız.

Özellikle ABDnin küresel bir kasırga estirdiği ve Büyük Ortadoğu, Geniş Ortadoğu veyahut Büyük Orta Asya şeklinde projelendirdiği 21. yüzyıl tasarımlarına/projeksiyonlarına pasif bir oyuncu veya edilgen bir seyirci olarak katılmamak ya da Abd ve yahut Rusya ile Çin'in yanında bir istetme gibi bulunmamak için, tarihî birikimimizi güncelleyebilecek bir irade ve cehd göstermek gerekmektedir. Öncelikle İslâmı bir medeniyet tasarımı halinde sistematize etmiş dünya görüşümüzü sunmakla mükellefiz..Bu açıdan da ''Başyücelik Devleti''projemizin uygulanabilir her bölgede ve alanda faaliyeti bugün elzemdir.

Aylık Dergi -Tuncay Aksoy

İlginç bir bakış....
Ne kadar doğru ne kadar yanlış..
Tartışma ortamına getirmek istedim..
Saygı ve sevgilerle...



TTK ve Y
 
Üst