Türkler, girişecekleri bir işteki başarı olanaklarını ayın, yıldızların dönüşleriyle kontrol ederlerdi,harekete geçmek için olumlu anları incelerlerdi. Bu da Türklerin astroloji ilmine çok uzun zamanlardan evvel hakim olduğunu göstermektedir. Şaman da güneşe ve aya bakarak gaipten haber vermektedir. Şaman cüppesinde güneşi ve ayı simgeleyen demirden veya gümüşten halkaların takılması, bununla ilgili görülmektedir.
Türklerde, Hayat ağacı bir yazgılar kitabı olarak görülmüştür ve bu inanç Osmanlı’da da devam etmişti. Hayat ağacı doğmadan evvel insan ruhlarının dallarında bulunduğu bir ağaçtır. Ruh bedenlenmek üzere yeryüzüne bu ağaçtan iner.
Osmanlı Türkleri, Hayat ağacının orta dünyadaki insan sayısı kadar yaprağı olduğuna her birinin üzerine bir insanın yazgısının yazıldığına; her insan öldüğünde de bu ağaçtan bir yaprağın düştüğüne inanmaktadırlar(Eliade,1999,s306). Bu yazgıyı yazanın da dokuz gezegen olduğunu Sibirya Tatarlarının ifadeleriyle bilmekteyiz. Şamanın düzenlediği ayinlerde esrime haline geçip sembolik olarak hayat ağacının tepesine çıkıp insan ruhunun yazgısını veya topluluğun geleceğini öğrenebilmesinin kaynağı da budur. Şaman bu ağacın yapraklarından dokuz gezegenin onlar için yazdığı yazgıyı okumaktadır.
Türklerde Felek kavramı da oldukça önemli ilmi bir bakış açısı ve ayrıca başlı başına bir felsefedir. Felek durmadan üzerimizde dönen yıldızları ve gezegenleri güneş ve ayı içeren gök kubbesidir. Bu görüş ilmi olarak Ptoleme’nin bakış açısıyla örtüşmektedir ve astrolojik yorum için vazgeçilmez bir yöntemdir. Bu bakış açısına göre gezegen ve yıldızlar dünyanın etrafında döner vaziyette ele alınırlar Ve ancak böyle bir bakış açısı bu gezegen ve yıldızların dünyaya yaptığı etkileri yorumlama imkanı sağlar.
Gök kubbesinin durmadan döndüğüne inandıkları bu dönüş haline Türkler "Çarkı Felek" veya “Gök Çıgrısı” isimleriyle adlandırmışlardır. Eski Türkçe’de "Çigri" sözü, değirmen, su dolabı gibi, aletlerin çarkları için kullanılan bir deyimdi. Göğün on iki parçaya ayrıldığı ve her parçanın bir hayvan tarafından simgelendiği Türk Takvimi de, bu anlayış üzerine dayanıyordu. Türklerin Gök Çıkrığı dedikleri Çarkı felek, Türk takviminin esasını teşkil eden prensip idi. Türkler arasında sonradan ortaya çıkan evren kelimesi de "evirmek", yani evirmek fiilinden bir isim olarak türemiştir.
Bu deyim metinlerde, "Evren evrilür" yani "Evren döner" seklinden geçmektedir.
Gök Çıkrığının dönüşü, insanlara iyi veya kötü talih getirmektedir. Türkler, talih ve kaderlerini hep feleğin dönüsüne bağlarlardı. Bütün kötü kaderler, "Kahpe Feleğin" bir oyunu idi. Kötü şanslardan sonra, iyi günlere kavuşabilmek de, yine feleğin tabiatından ileri geliyordu. Türkler ölüm törenlerinde ve hemen hemen tün tören ve ayinlerde çarkı feleğin dönüşünü taklit ederek bir şeyin etrafında dönerler. Bu dönüş evrenin düzeninin ve döngüsünün hatırlanmasını, anlamlandırılması için düşünülmesini ve saygı gösterisinde bulunulmasını sağlar.
Evrenin döngüsel düzeninin yansımasını kült nesnesi olarak üretilen yıldızlarla ilintili olan ve üzerinde dönen bir dilim şeklinde yazı yazılabilen eşyalarda da görebilmekteyiz( Roux,2001,s136).Ayrıca incelediğimiz de görüyoruz ki Efsane ve masallarda Tanrı bir devi veya başka zararlı bir varlığı cezalandırmak için başka birini veya herhangi bir varlığı görevlendirdiği kadar bir gezegeni de görevlendirebilmektedir.