Yazık Çok Yazık!..

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
YAZIK ÇOK YAZIK!..

Kıbrıs sorunu bir çok aşamalardan geçerek bu günlere geldi. Kıbrıs Türklerinin kaderi ve geleceği açısından çok kritik süreçler yaşandı.

Toplumsal hafızamızı yokladığımızda; yaşanan acılar, terk edilmişlikler, yalnızlıklar, itilip kakılmalar, toplu göçler, baskılar, soykırımlar bir film şeridi gibi gözlerimizin önünde adeta canlanıyor.

Yaşamayanlar bilmez. Sadece öğrenir, öğrendikçe de bilinç gelişir. Geçmişten dersler çıkarılarak gelecek şekillendirilmeğe çalışılır.

Buna toplumsal hafıza veya toplumsal bilinç de diyebilirsiniz.

Tarih bir tekrardan ibaret olmayacaksa, geçmişin doğruları, yanlışları, deneyim ve yaşanmışlıkları kuşaktan kuşağa intikal ettirilmekle mümkün olabilir.

Bazıları; “tarihi unutun, tarihe takılıp kalmayın, geçmişe değil geleceğe bakın” diye büyük büyük laflar ederler. Halbuki tarihe takılıp kalınmayacaksa, tarihin ve geçmişin çok iyi bilinmesi ve dersler çıkarılması gerekmez mi?

Bakıyoruz da; genç nesillerimizin önemli bir kısmı değil, bırakın içinden çıktığı halkın uzak geçmişini bir yana, yakın geçmişini ve bu süreçteki yaşanmışlıkları, tarihe yön veren olay ve liderleri dahi yeterince bilmiyorlar.

O nedenledir ki; kuşaklar arası kopukluklar, kuşaklar arası çatışmalar yaşanır. Halbuki; halk ve ulus olma bilincine varmış toplumlarda, geçmiş, hal ve gelecek birlikte ele alınır, birlikte değerlendirilir.

Toplumsal varlık, gelişme ve çağdaşlaşmanın gereği de bu olsa gerek..

Biz; bu topraklarda sürgün verdiğimiz günden bu güne; ulusal varoluş adına nelerle karşılaştık, ne gibi sınavlardan geçtik, kendimize dair ne gibi değerler yarattık; sosyal, kültürel ve sanatsal anlamda topluma neler kazandırdık, bunları bir bütün halinde yeni kuşaklara aktarıyor muyuz?

“Kimlik bunalımı” diye bir söylem tutturuldu gidiyor. Eğer hakikaten bir kimlik sorunu ya da bunalımı ile karşı karşıya isek; bunun suçunu ve sorumluluğunu kendimizde ve eğitim sistemimizde aramamız gerekmez mi?

Mesela uzağa gitmeyelim; Dr. Fazıl Küçük bir tarihtir. Bir döneme damgasını vuran mümtaz bir şahsiyettir. Dr. Fazıl Küçük’ü bilmeden, mücadelesiyle damgasını vurduğu önemli bir dönemi nasıl bilebiliriz?

Denktaş; tarih yazan bir şahsiyettir. Bir halkın en az 65-70 yıllık dönemine, dava arkadaşları ile birlikte damgasını vurmuş; bir halkı, cemaatten, halka, halktan devlete ulaştırmış; tarih yazan bir liderdir. Denktaş’ı bilmeden, o dönemin yaşanmışlıklarını nasıl bilebiliriz?

Konuyu uzatmayalım; Kıbrıs Türkü olarak yine zor bir sınavdan ve zor bir eşikten geçmekte olduğu günler yaşıyoruz.

Hata ve yanlış kaldırmayan günler!

Önümüzdeki birkaç ayın; Kıbrıs sorunun geleceği açısından çok şeylere gebe olduğu açıktır.

Eğer dikkatli, uyanık ve bilinçli hareket etmezsek; Annan Planı sürecinde olduğu gibi aldatılan, soğukta, ayazda bırakılan ve insan hakları dahi gasp edilmeye devam eden bir halk olarak kendi kendimizle baş başa kalacağız.

Ancak asla unutmayalım kİ; elimizdeki tek değer kendi ellerimizle kurduğumuz devletimizdir.

Yılanın sürüntüsü belli! Rum anlaşmamak ve sorunu ötelemek için her yolu deneyecek. Buna rağmen BMGK ve AB’de tarafından sırtı sıvazlanacak olan yine Rumlar olacak!

Beni, düşündüren içimizdeki muhalif çevrelerin peşin bir yargı ile kendi kendimizi ipe çekme anlamına gelen söylem ve yaklaşımlarıdır.

CTP Genel Başkanı Sn. Yorgancıoğlu’nu hayretler içinde dinliyorum. Beyefendi diyor ki “yabancı diplomatlarla görüşüyorum. Aldığım intiba Türk tarafının daha yaratıcı ve uzlaşıcı önleriler ortaya koyması yönünde beklenti içinde olduklarıdır. Türk tarafı daha yaratıcı ve uzlaşıcı olmalıdır.” Yani Türkçesi Türk tarafı uzlaşmak için daha da çok taviz vermelidir. Aksi halde uzlaşmaz sandalyesine oturtulması yakındır. ÖYLE Mİ ?..

Söylenecek şeyler mi bunlar. Rumlar Hristofyas’ı tavizci diye ipe çekmeye hazırlanırken, bizim muhalefetimiz; müzakereci heyetimizi, uzlaşmazlıkla suçluyor.

Yani Rum’un elini güçlendiriyor. Dünya’ya da uzlaşmaz olduğumuzu ilana yelteniyor.

Yazık! ÇOK yazık!
 
Üst