Yıl 1919'du Mayıs'ın 19'u

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
YIL 1919’du.. MAYIS’ın 19’u ….


İlgi : Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a çıkışı,

Milli Mücadele’nin başlaması, o günlerde Samsun

Yöresinin durumu, İngiliz işgal birlikleri, Pontus

ayaklanması, 42. ve 47. Giresun Gönüllü Alayların

ayaklanmanın bastırılmasına katkısı..



------------------------------------------------------------------------------------------------

Milli Mücadele hiç şüphesiz Mustafa Kemal ve arkadaşlarının İstanbul’dan yola çıktıkları Bandırma vapuruyla Samsun’a varıp, düşman bombardıma- nından tek sağlam kalan tütün iskelesine, Samsun’a çıkmalarıyla başlar. Çünkü işgallerle birlikte Kuva-yı Milliyeci direnişçilerin düşmana karşı yer yer patlattığı silah sesleri artık hedefe yönelmiş, lazım olan Teşkilatı oluşturacak hareketin Lideri ortaya çıkmış bulunmaktadır. 9. Ordu Müfettişi olarak bölgeye yollanan Mustafa Kemal, Türk Çetelerini ! dağıtacak ve asayişi sağlayacaktı. Ancak o İstanbul’da arkadaşlarına şöyle demişti : “ Düşman süngüsü altında milli birlik olmaz. Ancak hür vatan topraklarında hamiyetli, fedakar arkadaşlar el ele vererek memleketin istiklali ve milletin hürriyeti için çalışabilirler. Ben de zaten onun için gidiyorum. “ Esasında o dağıtılmakta olan Ordumuzu yeniden oluşturmak, ulusal örgütleri birleştirmek, Anadolu’da kongreler toplamak, Milli Kuvvetleri harekete geçirmek için Samsun’a çıkıyordu. Bir husus daha vardı onu yakından tanıyanlar bilirlerdi; “ O Cumhuriyet yanlısıydı. Halk yönetimine inanırdı. “ Karanlık dağılmakta, 19 Mayıs 1919 sabahı saat 6’da Samsun’a ayak bastığında Vatanımızın üzerinde aydınlık yeni bir Güneş doğmaktaydı.

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Mustafa Kemal’in yanında, Albay Kazım Bey’in resmi kayıtlarına göre, M.KEMAL dahil 23 nefer ve 25 asker bulunmaktadır. .. 16 Mayıs 1919’da saat 4.30’da yola çıkan yolcular, tedbir olarak sahile yakın yol alarak ayın 18’inde öğle üstü Sinop limanına girebildiler. Vapurda bulunan ve Sinop’a Mutasarrıf tayin edilmiş bulunan Tevfik bey karaya çıktı. Şehirden İzmir faciasına ait bilgilerle geldi. 15 Mayıs’ta fiilen Yunan askeri işgalinin başladığını, İngiliz destek ve baskısıyla ilerlemeye devam ettiklerini , istifa eden İstanbul Hükümeti yerine Padişahın yeniden Damat Ferit’i Sadrazam atadığı, Sinop’a gelen haberlerdi. İşin gerçeği, Karadeniz Bölgesi’nde de Pontus devleti kurmak için çeteler oluşturup, silahlanan Rum ya da Yunanlılar’ın, Emperyalistler’in vurucu silahlı gücü olarak saldırıya geçmesi, Türk Ulusu’nun mukavemet gücünü beklenmedik şekilde arttırmış, mandacı görüşleri ve savunucularını zayıflatarak, silahlı direnişleri yükseltmiş ve “Ya İstiklal Ya Ölüm” düşüncesi büyük Milletimizin her kesiminden kahramanlarınca benimsenmiş, bu kutsal amaç kanla yazılmıştır. Açıktır ki, bu bağımsızlık savaşının silahlı ve sivil gücünün, Kuva-yı Milliye’nin komutanı ve önderi Mustafa Kemal’dir. Pek çok Ulusun tarihinde de olduğu gibi, ancak özellikle Türk Ulusu’nun, Lideri, başkomutanı olmadan zafere ulaşması, hatta düşmana karşı birliğini sağlaması olanaksızdır.



MUSTAFA KEMAL NEDEN SAMSUN’A ÇIKTI :



1. Dünya Savaşı sonucunda, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi’nden beri epey zaman geçmiş olmasına rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nu hala tam olarak paylaşamamış olan İtilaf Devletleri, 1920 yılının ilk aylarında artık Sevr projesini, Osmanlı Devleti’nin önüne getirme havası içine girmiş bulunuyorlardı. Bu arada gerçekleştirilen seçimler sonrası, 12 Ocak 1920’ de İstanbul’da Meclis’i Mebusan açılmıştır. İşbaşında bulunan Ali Rıza Paşa hükümeti gibi ekserisi Kuva-yı Milliye’nin amaçlarını benimsemiş olan bu Meclisten, İtilaf devletleri rahatsız olmaktaydı. Kuva-yı Milliye Ali Rıza Paşa hükümeti sırasında büyük gelişme kaydetmişti. Sonunda korkulan oldu. İngilizler’in baskısına dayanamayan Ali Rıza Paşa Hükümeti istifa etti. İtilaf devletleri emellerine hizmet edecek bir sadrazam istiyorlardı. Bu kim olabilir.! Tabi ki Damat Ferit.. Ancak Kuva-yı Milliyeci’ler ve Heyet-i Temsili-ye adına Mustafa KEMAL sıkı bir mücadele başlattı. 3 Mart’tan 8 Mart’a kadar Milliciler, Anadolu hareketini her zaman engellemeye çalışmış olan Damat Ferit’in sadarete çıkışını engellemeye çalıştılar. Neticede 8 Mart’ta Salih Paşa hükümeti kuruldu.

Bu çalışmada Mustafa Kemal, yurdun her tarafından, Damat Ferit’in hükümet kurmasına karşı çıkan telgraflar çekilmesini , Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri’nden, üyelerinden, askeri ve resmi görevlilerden ve istemiştir. Ve de pek çok telgraf, İstanbul’a, basın kuruluşlarına, Mabeyn’e, Meclis-i Mebusan-ı Osmani‘ye ye vd... yurdun dört yanından çekilmiştir. İşte Mustafa KEMAL’e ve onun isteklerine olumlu cevap veren yurt köşelerinden belki de en önemlisi, Milli Mücadele’nin başlatıldığı yer olan Samsun’dur. 4 – 6 Mart günlerinde telgraf sağanağına tutulan İstanbul’a gelen telgraflar arasında Samsun ve civarından gönderilen çok sayıda telgraflar da bulunmaktadır.

“ Mütareke’nin imzalanmasından sonra, Samsun ve civarındaki asayişsizlik, itilaf devletlerinin bu bölgedeki faaliyetleri sonucunda siyasi ve askeri bir özellik kazanmaya başlamıştı. Şekavet niteliğini taşıyan asayişsizliği bahane eden İngilizlerin buraya asker çıkarmaları ve Karadeniz kıyılarında Samsun’u da içine alacak şekilde, ne olduğu, neyi ifade ettiği iddiacıları tarafından bile henüz ortaya konulamayan “ Pontus Devleti“ propagandasının yapılmaya başlaması, yöredeki Rum toplulu- ğunun çeşitli taşkınlıklar yapmasına neden oluyordu. Bölgede huzuru sağlamak bahanesiyle, Ermeni ve Rum emellerine hizmet eden İngilizler, Karadeniz’deki faaliyetlerini her geçen gün arttırıyorlardı. Bir yandan Anadolu ve Kafkaslar’da işgal alanlarını genişletirken, diğer yandan Rum ve Ermenilere maddi ve manevi her türlü yardımı yapmaktaydılar. Tabii ki

bu durumdan en fazla rahatsız olanlarda hiçbir suçu bulunmayan Türklerdi(1).

Askeri, siyasi ve ticari öneme haiz olan Samsun’da, İngilizlerin siyasi ve askeri nüfuzlarının arttığı günlerde, bir ihtiyaç haline gelen Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı’nı kurma çabaları gizliden gizliye yürütülmüştü. .. 9 Mart 1919’da Samsun ve çevresini işgal etmiş olan İngilizler, bütün gayretlerine rağmen, Mustafa Kemal’in liderliğindeki Milli Mücadele hareketinin güçlenmesi üzerine, bölgeyi boşaltma kararı almışlardır. İngilizler, 4 Ekim 1919’da Samsun’u terk etmişlerdir. Devamında, Samsun’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti artık resmen kurulmuştur. Samsun Ticaret Odası Başkatibi Şükrü Bey’in örgütlemesiyle, İngilizler’in şüphesini çekmemek için , gizlice her defasında ayrı bir evde toplantılar yapılıyordu. Cemiyetin Başkanı Sivas Kongresinde Canik Murahhası olarak bulunmuş olan Boşnakzade Süleyman Bey’dir. İlçelerde de teşkilatlanma yapılmış, Halk Pontus tehlikesine karşı uyarılırken, diğer yandan da Milli Mücadele’ye hazırlanmıştır(1).

PONTUS RUM ÇETELERİNİN NEDEN OLDUĞU

ASAYİŞSİZLİK :


Samsun ve çevresinde Birinci Dünya Savaşı yıllarında soyunculuk karakteri taşıyan asayişsizlik, mütarekenin beraberinde getirdiği otoritesizlikten dolayı daha da artmıştı. Rum ve Ermeni çeteleri; yol kesme, hırsızlık, adam öldürme, gasp ve yağma türünden faaliyetleriyle asayişsizliğe neden olmuşlardır. Müslüman ahali de buna mukabil çeteler teşkil etmişlerdi. Rum çete faaliyetleri, bir süre sonra, itilaf devletlerinin bu bölgedeki müdahaleleri sonucu siyasi bir mahiyet kazanmaya başlamıştı. Esasında Pontusçu faaliyetler XX. yüzyılın ilk yıllarında kendilerini hissettirmiş; ancak bunu uygulama alanına koyma fırsatı bulamamıştı. Karadeniz kıyılarında Samsun’u da içine alacak şekilde kurulacak “Pontus Devleti” propagandasının yapılmaya başlanması ve harp sonunda ortaya çıkan asayişsizliği bahane eden İngilizlerin buraya asker çıkarmaları, bölgedeki Rumları büsbütün azdırırken, Türkler arasında huzursuzluğa yol açmıştı. Samsun’un Karadeniz’in önemli bir kıyı şehri olması, İngilizlerin güçlü donanmaları ve kara birlikleriyle Rumlardan yana askeri ağırlıklarını koymalarına imkan vermişti. İngiliz askerlerinin Samsun sokaklarında dolaşmalarını, Türk ahali endişe ve üzüntüyle takip ederken, asırlardan beri Osmanlı Devleti içinde varlıklı ve huzur içinde yaşayan Rumlar ve Ermeniler sevinç çığlıklarıyla karşılıyorlardı.

Mütareke gereği sayıca ve teçhizatça azaltılan Türk askeri birliklerinin oldukça etkisiz kalmalarından dolayı Samsun ve çevresi, 1919’un ilk yarısında Pontus Rum çetelerinin kontrolüne geçmişti. Samsun merkeze bağlı bazı Rum köy ve mahalleleri ile buralarda faaliyet gösteren Rum çeteleri şunlardı: Derecik Köyü- Anestesoğlu Hacı ve biraderleri çetesi, Yarmalı Yatak köyü- Satırhan Hacı Bedros çetesi, Karasungur köyü- Haridosoğlu Karadimitri çetesi, Ömer Gölü Köyü- Yorgi Çetesi, Adaköy- İstefanoğlu Köe Penayut çetesi, Karagül köyü- Abanoz Yorgi çetesi, İkizpınar köyü- Yanko çetesi, Enderun köyü- Vasilaki çetesi, Ökse köyü- Peneyutoğlu Kosti çetesi, Boylan köyü- Sava damadı Sovakim çetesi, Demircisuyu Köyü – Nikafor Çetesi, Adatepe köyü- kör Peneyut çetesi, Hayat Deresi-Kiliboğlu Yanko çetesi, Sarı kilise köyü- Sokuluğlu çetesi(2). … İlçeler ve köylerinde de onlarca Pontusçu çete vardı.

Özellikle İngiliz askerlerinin Samsun’a çıkmasından sonra bütün çevre ilçe ve köylerde Rum çetelerinin saldırıları artmıştı. Öyle ki Rumların teşkil ettiği çeteler, gündüzleri dahi silahlı gezmekte , etrafa yaylım ateşi açmakta ve şoselerden gelip geçen yolcu arabalarını soymaktaydılar. Türk köylüleri, ihtiyaçlarını temin etmek için şehre gelemiyorlardı. Gelenler de yollarda soyulmakta ya da öldürülmekte idiler.

Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da kaldığı müddet içinde, Samsun’da olup bitenleri yakın takibe almış, diğer taraftan Müfettişlik mıntıkasında olup biten hakkında, sivil – asker kökenli idarecilerden asayişsizliklerin sebepleri hakkında “ Raporlar “ istemiştir. Bu faaliyetlerini İngiliz Gizli Servisinin yakın takibine rağmen çekinmeden yapmıştır. 21 ve 22 Mayıs tarihli İstanbul Hükümetini uyarı içerikli Raporları yollamıştır. 21 Mayıs tarihli telgraflarıında, “İngilizler’in mütarekeye aykırı olarak istedikleri yerlere asker çıkardıklarını, bu duruma engel olunmazsa görevini tam olarak yapamayacağını, bölge halkının da maneviyatının bozulduğunu, …..Bölgede asayişsizliğin asıl kaynağının Ermeni, Rum çeteleri ve onların siyasi emelleri olduğunu “ bildirmiştir.

22 Mayıs tarihli Raporunda ;

1- Asayişin ancak Ermeni ve Rumlar’ın siyasi emellerinden vazgeçmeleri halinde düzeleceği,

2- Asırlardır bağımsız yaşamış Türk Milleti’nin hiçbir yabancının idaresi altında yaşamaya tahammülü olmadığı,

3- İzmir’in bir oldu bittiyle Yunanistan’a bırakılamıyacağı ve işgalin geçici olduğu,

4- Bütün zorluklara karşı milletin tek vücut olup, milli hakimiyet esasına göre yeniden şaşalı bir hayat süreceği,

5- Türklük duygusunun hiç kaybolmadığını tam tersine yaşanılan zorlukların bu duyguyu kamçıladığı belirtiliyordu.



SAMSUN’DA JANDARMA KUVVETLERİNİN YENİDEN

OLUŞTURULMASI :


Mustafa Kemal bölgede asayişin sağlanması için, Mondros Mütarekesi gereği bölgede askerin terhis edildiği, mevcut Bahriye Müfrezesi’nin yetersiz olduğu, Jandarma kuvvetinin de yok denecek kadar az olduğunu tespit etmiştir. Asayişin temini için vazgeçilmez gördüğü Jandarma Birliklerinin yeniden oluşturulması için harekete geçmiştir. Bu amaçla, yaşlı ve İstanbul taraftarı olan Mutasarrıf Ethem beyi, yetkilerine dayanarak görevden almış, kendisiyle Samsun’a çıkan III. Kolordu Kumandanı Refet Bey’i, hem sivil hem askeri idarenin en yetkilisi olarak görevlendirmesiydi. Refet Bey’in Jandarma Subayı olmasının dikkate alındığı görülmektedir. M.Kemal, 24 Mayıs’ta Sadaret makamına gönderdiği telgrafta , bölgede asayişin temini için, Samsun, Sivas, Amasya havalisinde, bilhassa Samsun Livası’nda acilen birkaç bin neferin silah altına alınarak, Jandarma ve Nizamiye kıtalarını takviye etmek talep edilmiştir. İstanbul’da bu talepleri, Meclis-i Vükela’da da uygun görülmüş, tahsisat verilmiştir (3).

Mustafa Kemal Paşa’nın 11 Haziran 1919’da Harbiye Nezaretine gönderdiği telgrafta ise Rum halkının çetelere yardımı hakkında şu bilgiler verilmekteydi:

“ Memleketlerine avdet etmek üzere Mayıs’ın yirmi dokuzuncu günü Merzifon kazasının Mahmutlu Karyesi’nden geçmekte olan *28 neferin* karye-i mezkurede yemek yedikleri esnada 30 kadar Rum eşkiyası, karyeden muhtarın oğlu Kirbaki (Kiryaki), Vasil, Yarko, Sada oğlu İstakato, Papaz oğlu Yanko ve Hacı Pavli oğlu Kara Vasil isimli eşhası da beraberlerinde alarak, mezkur efradı katlettikleri Amasya Mutasarrıflığından bildirilmiştir…” ……… ……. ……..

Samsun’un Vezirköprü civarlarında eşkiyalık yapmakta olan Rum çetelerinin bastırılması için Amasya’dan gönderilen 100 kişilik bir kuvvetle, yöredeki Rum köylerinin desteklediği Pontusçu çeteler arasında meydana gelen çatışmada da * bir binbaşı, bir yüzbaşı ve yirmi beş er şehit olmuştur.*

Bu olayların hemen akabinde yeni müfrezelerin sevk edilmesi üzerine Rum ahalinin köyleri tahliye ile dağa çıkması, Rum çetelerinin bölgedeki Rum halkından yoğun destek gördüğünü, zaman zaman da birlikte hareket ettiğini göstermekteydi.

Azınlıkların bu kadar ileri gitmesinde ; Mustafa Kemal Paşa’nın bölgeye gelişine kadar, yerel idarecilerin pasif bir tavır takınmasının büyük rolü olmuştu.

Samsun- Sivas hattının batı kısmında ise asayiş meselesinin yaşandığı en önemli yer, Bafra ve yakınındaki Nebyan mıntıkası idi. Bu bölgede asayişi ihlal eden en önemli unsur ayrılıkçı Rumlardı. Rum köylerinin en yoğun olduğu bu bölge, ayni zamanda Rum çetelerinin de ilk eylem alanlarından biri olmuştu. Bu bölge halkı, Birinci Dünya Savaşı’nda seferberlik emrine itaat etmemiş, ayni emre karşı koyan Bafra Rum’ları da bunlara katılmıştı.Buranın çeteleri, kendilerini yeteri derecede kuvvetli görür görmez Türk köylerine saldırmağa başlamışlardı.

İtilaf devletleri ve Patrikhane’nin desteğini arkasına alan Nebyan çeteleri, katliamlarını bu bölge dışına da taşımışlar ve toplam 500 Türk’ün evini tahrip etmişlerdi.

Nebyan çetelerinin 1914 senesi Ekim’inden 1920 senesi Ekim’inden 1920 senesi sonuna kadar neden olduğu adli kayıtlara dahil olmuş olayların çeşidi 110 adettir. Adli kayıtlar dışında kalmış olup, daha sonra jandarma ve askeriye tarafından yapılan tahkikatta ortaya çıkarılmış olan olayların çeşidi ise 83’tür. Nebyan çetelerinin katlettiği Türklerden isim ve hüviyetleri bilinenlerin sayısı 136 olup, bunlara Çağşur ve Kuşça köyleri katliamında katledilen 367 kişinin ilave edilmesiyle bu sayı 503’e ulaşır(4).

--- “ Rum çeteleri 1920 yılının sonuna kadar (Resmi kayıtlara göre) Samsun’da 699 Türk’ü öldürmüş ve 59’unu yaralamışlar, 15’ini dağa kaldırmışlar, 13 kadını kirletmişler, 40 köy, 27 çiftlik yakmışlardı. Ayrıca 111 köyü yağmalamışlar, 1 milyon liralık büyük baş hayvanı gasp ve 10 milyon liralık gayri menkulü de harap etmişlerdi. Bu yıl içinde Çarşamba ve Terme’de ise, aynı çeteler tarafından 15 Türk öldürülmüş, 335 ev, 2 camii ve 2 okul yıkılmıştı. “

Samsun’da bilhassa kırsal alanda hakim görünen Rum çeteleriyle, Samsun Bahriye Müfrezesi, az sayıdaki Jandarma ve Polis güçleri yetersiz kalıyordu. (Ancak 1921 Ağustos ayı devamında bu kuvvetler takviye olmuş ve halen dağlarda isyana devam eden son çeteleri sürekli takibe alarak bertaraf etmişlerdir.) Pontus ayaklanmasını bastırmak için Nurettin Paşa komutasında, Merkez Ordusu oluşturulmuş, gerekli görülen erkek Rumlar iç taraflara sürgün edilmekteydi. Esasında gerek ayaklanmaya destek veren Rumların çoğu gerek yüzlerce yıl birlikte yaşadıkları komşularını arkasından vurmaya karşı çıkan Rum ahali çoktan isyan ettiklerine pişman olmuştu. Ancak militan Pontus çeteleri ve onları destekleyen güçler silahlı saldırılar, baskınlar düzenlemekte, kendilerine gereken dersi verecek Türk kuvvetlerini beklemekteydi. .. Akıllarına gelen başlarına gelmek üzereydi ..


GİRESUN ALAYLARI’NIN SAMSUN’A SEVKİ :



Samsun’u ve Samsunlu’yu bu zulümden kurtaracak, gözü dönmüş Pontus canilerine haddini bildirecek çareler aranmaya başlandı. Ekonomik yönden iyi durumda olmayan, silahsız ve teşkilatsız Samsun halkının bu zalimlerle baş etmesi mümkün değildi. Bunların hakkından ancak, onları çok iyi tanıyan, Binbaşı Hüseyin Avni Bey’in “Alparslan Grubu” diye de tanınan 42 nci Alayı ile Topal Osman Ağa’nın 47 nci alayı gelebilirdi.

Koçgiri’de Giresunlulardan teşkil edilen alay bu nevi başarılar kazanırken, Giresunlular’dan müteşekkül bir başka alay da ayni tarihlerde Batı cephesine sevk ediliyordu.

42. ALAY VE BİNBAŞI HÜSEYİN A. BEY SAMSUN’DA :

Hüseyin Avni Bey komutasındaki ve yine önceleri Giresun Alayı adını taşıyan bu birliğin söz konusu cepheye sevki Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti tarafından istenmişti. İlk olarak alayın 500 mevcutlu 3. Taburu emr edilen yere gönderildi. 15 Subay, 500 erden müteşekkil 1. Tabur ve 11 subay, 466 erden oluşan 2. Tabur ve Alay karargahı, Merkez Ordusu’nun emriyle Samsun’da alıkonuldu. Pek çok silah eksikliği bulunan Alay, Nebyan bölgesinde hükümete isyan halinde bulunan Rum çetecilerine karşı ikinci aşama harekat için görevlendirildi. 9 Mayıs 1921 tarihinde Hüseyin Avni Bey komutasındaki ve 42. Alay adını alan birlikler, Rumlara karşı pek şiddetli saldırılara giriştiler ve bölgede yuvalanan Rum çetelerini dağıttılar(5).

….. … … 9 Mayıs 1921 tarihinde 42 nci Alay Rumlara karşı pek şiddetli saldırılara girişti. Bölgede yuvalanan Rum çetelerini ortadan kaldırmak için yoğun çatışmalar meydana geldi(6). Binbaşı Hüseyin Avni Bey, engin tecrübesi, yiğit ve cüretkar kişiliği, üstün komutanlığı sayesinde çok kısa bir süre içinde Pontus çetelerini Çarşamba yakınlarında sıkıştırdı. 28 Haziran 1921 günü meydana gelen şiddetli çatışmalarda Hüseyin Avni Bey kolundan hafif yaralandı. Ancak çatışmalar neticesi eşkıya hezimete uğratılarak dağıtıldı(7). M.Dağ ise olayı “Osman Ağa” yazısında; “42 nci Alayın Kumandanı Askerlik Şubesi Reisi ve Osman Ağa’nın dava arkadaşı Hüseyin Avni Bey idi. 42 nci Alay da Samsun ve havadisinde görevini tam anlamıyla yapmış ve yöreyi Pontusçu Rumlardan tamamen temizledi.” şeklinde ifade etmektedir.(Gurbetçi Giresun Dergisi, Sayı:11,s.14) (8)

“ 47. Alay’ın 4. Taburu Koçgiri harekatında iken, 42. Alay, Merkez Ordusu kuruluşuna girdi. Alayın birinci ve ikinci taburları ile Kudretli Cebel Bataryası, 15.Fırka emrine girmek üzere 20 Nisan 1921 tarihinde Samsun’a hareket ettirildi. Taburlar pavyonlara yerleştirildi ve mayınher silahlarıyla techiz edildi.

7 Haziran 1921/de 15. Fıkra Komutanlığının emriyle 42. Alay’ın ikinci taburu, Bünyan Dağları’ndaki Pontusçu Rum çetelerinin takip ve imhasına sevkedildi. Rum çetelerinin sayısı küçümsenecek gibi değildi. Yunanistan, Rusya ve Kafkasya’dan gelen Rumlarla sayıları daha da arttı. Yunan ve Çar subayları da teşkilatın içindeydiler. Gizli faaliyetlerini ayaklanma hareketlerine çevirdiler. Giderek artan kanlı eylemlere giriştiler.

42. ve 47. Giresun Gönüllü Alaylarının Batı cephesi emrine gönderileceği bildirildi. Koçkiri harekatından dönmek üzere olan 47.Alay’ın 42. Alay’la Kavak’ta birleşmeleri sağlandı(9).

Koçgiri isyanının bastırılmasından sonra Reşadiye, Niksar, Erbaa üzerinden Samsun’a gelen Topal Osman ve kuvvetleri burada yapılan yeni bir düzenlemeyle nizamiye kıtası haline sokulmak için bir taburdan 3 taburlu bir alay teşkili ile 47 numarasını aldılar.

Bu yolculuk esnasında güzergah üzerinde bulunan Rum ayrılıkçıların hareketlerini engellemeye çalıştı. Osman Ağa’nın cebri yürüyüşü esnasında hareket hattını takip eden Merkez Ordusu Komutanı kendisini hayranlık ve övgüyle izliyordu. Bu yürüyüşle ilgili olarak tuttuğu notlarında Osman Ağa için “ Muvazzaf asker olmamasına rağmen, askerlik için yaratılmış müstaid bir adam” ifadesini kullanmaktan kendini alamamıştır. Sakarya Savaşı öncesi Samsun’da toplanan Giresun Alayları yukarıda sözünü ettiğimiz yeni düzenlemeleriyle 14 Temmuz 1921 günü Batı cephesine hareket ettiler. Bu alayların hareket esnasında mevcut kuvvetleri şöyleydi :



42. Alay erkanı : 16 nefer, 14 silah, 25 hayvan.



1. Tabur : 402 nefer, 313 silah, 21 hayvan, 1 araba.

2. Tabur : 321 nefer, 258 silah, 29 hayvan, 1 araba.

3. Tabur : 334 nefer, 313 silah, 21 hayvan.



47. Alay erkanı : 16 nefer, 14 silah, 25 hayvan.



1. Tabur : 444 nefer, 325 silah, 24 hayvan.

2. Tabur : 375 nefer, 283 silah, 24 hayvan.

3. Tabur : 237 nefer, 250 silah, 10 hayvan.



Kudretli Cebel Bataryası : 56 nefer, 12 hayvan, 2 top.

Makineli Tüfek Bölüğü ; 50 nefer, 8 silah, 25 hayvan, 4 makineli tüfek. (ATESE Arş. Kls. 729, Ds. 12, fhr.3.-(5)

Anlaşıldığı gibi, 42. ve 47 Alaylar ayni zamanda yeniden düzenlenerek, resmi, nizami yapılanmalarını Samsun’da oluşturmuşlardır. Alayların mevcutlarına yol boyunca katılanlar olduğu gibi, cephede, savaş bitene kadar zaman zaman Giresun’da yeni toplanan gönüllüler eğitilip, intikal ettirilmiştir. Ayrıca, Resmi diğer askeri birliklerde, alaylarımızda da çok sayıda Giresunlu bulunmaktaydı. … … Samsun’dan Ankara’ya, Sakarya Savaşı’na katılmak üzere yürüyerek hareket eden 42. ve 47. Gönüllü Alaylar, silah ve teçhizat eksikleri elden geldiğince giderilmiş olarak , Savaşın kritik anında, Mangal tepe muharebelerinde, cepheye katılıp, pek çoğu Şehit olmaya, ama Vatanımızın üzerindeki kara bulutları dağıtmaya gidiyorlardı.. Üstelik gönüllü gidiyorlardı…

************************



Günümüzde, Ülkemizi, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Soyut savaş ve Psikolojik savaş yöntemlerinin her imkanını kullanarak, içerden çökertmek isteyenler, özellikle Kurtuluş Savaşı dönemini, Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, Cumhuriyetimiz’in kuruluş ilkelerini hedef alan dezanformasyon çalışmaları ile, Türk Ulusu’nu, tepkisiz ve inançsız bir topluluk haline getirme gayretleri ; bilgi kirliliği, gerçek olmayan ya da maksadını aşan abartılı teorilerle, satın aldıkları basın, yayın kuruluşları, etki ajanları ve maaşlı açık casuslarıyla devam etmektedirler. Amaç bir fırsatta Türkiye Cumhuriyeti’ni çökertmek, bölmektir. Esasen “ sessiz işgal “ yöntemleriyle Ülkenin pek çok kurum ve zenginlikleri bugün bilindiği üzere yabancıların eline geçmiştir. Ancak biz bu Vatan’ı ne şartlardan, sayısız canlar, şehitler vererek kurmuştuk. Ulus Devlet’imiz hedeftir. Oyunları gene bozarız.. Bilimin aydınlık yolunda, ilgi duyduğumuz konulara doğru bilgiye ulaşarak ve Mustafa Kemal’in dediği gibi “Gerçekleri söylemekten korkmayarak”, Memleket sorunları konusunda gerçekten mücadele eden, ortak konularda farklılıkları bir tarafa bırakıp yan yana gelebilen teşkilatları ve örgütlü toplumu yükselterek , Umudu tüketmeyerek , daha demokratik, daha özgür ;



TÜRK insanına yakışır bir VATAN !..



Kutlu bir gündü ; YIL 1919’du.. MAYIS’ın 19’uydu ….
 
Üst