Yok Mu Duyan ?

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
YOK MU DUYAN ?

Evet değerli okurlarım. Yok mu duyan bu çaresiz kardeşlerimizin feryatlarını, çığlıklarını? Çıkmayacak mı birileri, durdursun artık akıtılan bu masum kanı? “Nerede koca Türkiye? Nerede soydaşlarım, ırkdaşlarım? Dindaşlarım, kardeşlerim nerede?” diye feryat etmekte olan bu kardeşlerimizin acılarını yok mu paylaşacak? Yok mudur onları kurtaracak; dindirecek kan ağlayan anaların göz yaşlarını? Teselli edecek yok mu? Yok mu acıyan bu yetim, öksüz kalmış yavruları? Yok mudur durduracak bu oluk oluk akan kanı? Ancak biliniz ki, dünyanın bin bir köşesinde sürekli akıtılmakta olan bu kan, soydaşlarımızın, dindaşlarımızın kanı!

Değerli okurlarım. Bugün, ne Hristofyas’tan, ne de Hrisostomos’tan bahsedecekk veya onlara çıkışacağım. Bugün, Anavatanımız Türkiye ve Kahraman Mehmetçik sayesinde, 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtı’yla… Yıllar yılı sürmüş zulümden, katliamlardan ve son an soykırımdan kurtarılmış olmakla ne kadar şanslı olduğumuzu… Anavatan Türkiye ve Kahraman Mehmetçiğe ne kadar şükran borçlu olduğumuzu ve bunu bir an bile unutmamış ve asla da unutmayacağımızı vurgulamak istiyorum. Özgürlüğümüzün ve egemen bir devlet olmanın değerini anlamalı, devletimize ve egemenliğimize sımsıkı sarılmalıyız. Para veya başka çıkarlar uğruna düşmanlarımızın uşaklığına, işbirlikçiliğine soyunmuş… Tüm maneviyatlarını maddiyata teslim etmiş… Tek kayıranımız, tek kollayanımız Anavatan Türkiye’nin ve tek güvencemiz Mehmetçiğin adadan gitmesini haykırmakta olan nankörleri ve işbirlikçileri, ne aziz şahitlerimiz, ne biz ne de tarih asla affetmeyecektir! Onlardan utanç duyduğumu ve Tarihin de kara sayfalarına, vatanlarına ihanet etmiş; üç kuruş için vatanlarını ve soydaşlarını da satmış hainler olarak geçeceklerini bugün, yarın ve her fırsatta hatırlatacağımı ve onlara hakkımı da helal etmediğimi buradan bildirmek istiyorum.

Değerli okurlarım. İnanınız ki, aşağıda aktaracağım acı haberlerle, kurtarılmışlığın ve özgürlüğe kavuşmanın mutluluğunu yaşayamıyor, hatta kendimi suçlu hissediyorum! Çünkü yakın geçmişte çektiğimiz işkencelerin ve acıların; yaşadığımız katliamların, bugün aynısını yaşamakta olan ancak kaderlerine terk edilmiş kardeşlerimizi de kurtaracak birilerinin olmayışını düşündükçe, kahroluyorum…

Çok değerli dostumuz Sn. Sadun KÖPRÜLÜ’den gelmiş ve biz kendi vatanımızda, huzur içinde ve güvende; korkusuzca ve özgürce nefes alabildiğimiz ŞU AN, Suriye’de yaşanmakta olanları anlatan bu iletiyi, siz değerli okurlarımla da paylaşmayı bir görev; ezilmekte, katledilmekte olan kardeşlerime; Atalarıma, ırkıma ve gelecek nesillere de bir borç addediyorum…

Türkiye’de olsun, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde olsun; biz özgürce ve güvende yaşamakta iken; Türk olan hemen her ülkede, her yerde özgürlüğünden mahrum edilmiş kardeşlerimiz, soydaşlarımız, kandaşlarımız ve dindaşlarımız da; haksızlık, baskı, zulüm ve işkence altında ezilmekte. Birçoğu mesnetsiz nedenlerle veya hiç sebepsiz hapishanelerde, zindanlarda çürümeye bırakılmakta veya yargısız infaz edilmekte… Kimi kardeşlerimiz sokak ortalarında, hatta cami avlularında katledilmekte! Birçok kadınlarımız ve hatta kız erkek ayırımı yapılmadan çocuklarımız, ahlaksızca, hayâsızca ve vahşice aşağılanmakta! Tanrı aşkına; yokmu duyan çığlıklarını, feryatlarını? Kalmadı mı bu dünyada kurtaracak onları?
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Yok Mu Duyan ? (2)

YOKMU DUYAN? (2)

Evet değerli okurlarım. Hiç şüphe yoktur ki; Türk milleti, dünyada en çok soykırıma uğratılmış millettir. Şimdiye dek Tarih, bir Hıristiyan topluluğuna soykırım uygulandığını yazmamıştır. Ancak başkalarının topraklarını, yer altı ve yerüstü zenginliklerini gasp etmek için istila ettikleri ülkenin halkına; kasıtlı olarak hastalıklı battaniyeler hediye etmiş… Üremesinler, tükensinler diye on altı yaşındaki kız çocuklarını kısırlaştırmış… Ve başka başka rezil yöntemlerin yanı sıra; halkın arasına nifaklar, fesatlar sokarak kardeşi kardeşe düşürmüş ve üstelik birbirlerini doğramaları için onlara bilenmiş palalar bile hediye etmiş (AB’nin sözde elit üyelerinden Belçıka’nın Tutulara uygulamış olduğu aşağılık ve insanlığa yakışmayan yöntemler.) Charles Darwyn Conisi de, insanları renklerine ve tabii ırklarına göre, alt kimlik, üst kimlik diye ikiye ayırmış; kimlerin efendi ve yaşamaya hakkı; kimlerin köle ve harcanabileceğini kendi yöntemleriyle belirlemişti… Ve alınız size demokrasi. İnsan Hakları… Ve alınız size üyesi olmak istediğiniz hipokrit, üçkâğıtçı AB’den bazı seçme örnekler…

İşte bu sözde medeniler şimdi tarih boyu hiçbir topluma Soykırım uygulamamış Türk Milleti’ne: “AB’ye üye olmak istiyorsan, “Tarihinle yüzleş!” Ermenilere uygulamış olduğun (sözde) soykırımı kabul et ve öyle gel.” diye dayatmakta! Hâlbuki yine kendi tarihçileri, kendi yazarçizerleri… Ve gerçeklere şahit olmuş kendi elçileri ve basın mensuplarının da ifşa etmekte olduğu gerçek tarih yüzlerine bakmakta iken, aslında yapmağa çalıştıkları; ucunda, toprak, manevi tazminat vb derken; Türkü topraksızlaştırmaktır, yalnızlaştırmaktır, benzetmektir (asimilasyon), ve bir yandan Türk’ten intikam almak iken; nihayetinde de vatanından kovmak, hatta dünyadan tüketmektir!

Dünlere ve bugünlere bakınız. Girit’te, Rodos’ta, Mora Yarımadasında… Balkanlarda, Bosna’da… Kıbrıs’ta, Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Cezayir’de… Libya’da, Lübnan’da veya Afganistan’da… Doğu Türkmenistan’da, Çeçenistan’da… Azerbaycan’da, Kafkaslarda, Kırım’da… Yirmi küsur milyonu katledilmiş Kızılderili soydaşlarımızın Amerika’sında… Hatta Anadolu’nun Doğusunda. Kars’ta, Van’da, Akdamar’da vb… Kısacası Türklerin yaşamakta oldukları her ülkede, her ilde, her bucakta; akıtılmakta olan bu oluk oluk kan; Hıristiyan kanı veya başka kan değil; Türk kanı, kardeşkanı, dindaş kanıdır! Ve bu vahşet, bu soykırım yüzyıllardır amansızca devam etmekte! Ancak; harici düşmanlar yetmemiş gibi; bir de dâhili düşmanların ve işbirlikçilerin ablukasında ve bitmez tükenmez dertlerle uğraştırılmakta olan Anavatan Türkiye’min eli kolu bağlanmış… Bugün, kendi dertlerinden başını kaldıramaz hale getirilmiştir ne yazık ki… Aziz Milletim bir birinden koparılmış, ayrılmış; bölünmüş parçalanmış durumda. Kimsenin diğerine kol kanat gerecek, yardım elini uzatacak kolu kanadı kalmamış. ‘Kelin ilacı olsa, kendi başına sürer durumuna düşürülmüştür. Şimdi de Anadolu’m, Türkiye’m de, Açılımlar, özerklikler… Dinlerarası Diyalog, Din Özgürlükleri, İnsan Hakları… Azınlık hakları, Özerklik, paylaşım, dünyalılık ve daha bin bir çeşit düzenbazlıkla, fiilen de bölünüp parçalanma yoluna sokulmuş… Dış politikada sınıfta kalmış iktidarın, yabancıların tuzaklarına ‘Bir adım önde’ diyerek balıklama dalması… ‘Kazan-kazan’ ve sözde ‘Sıfır Sorun’ ve İleri Demokrasi martavallarıyla da, Aziz Milletimin bugün sürüklenmekte olduğu yol haritası ortada ve acı gerçeğin sonuçlanması da ufukta! Evet. Hazin bir fotoğraf ancak gerçek de bu işte! Haliyle, bugün Suriye’de asimilasyona, soykırıma uğratılmakta olan kardeşlerimizin……
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Yok Mu Duyan ? (3)

YOKMU DUYAN? (3)

Evet değerli okurlarım. Bugün Suriye’de asimilasyona, soykırıma uğratılmakta olan kardeşlerimizin; bizim kadar şanslı olmadığına, çünkü ne yazık ki artık onlara yardım edecek bir Türkiye bulunmadığına yanmamak mümkün değil. Canım Anavatanım, canım Türkiye’m, bugün içten ve dıştan düşmanlar ve işbirlikçiler, hainlerle ablukaya alınmış. Kendi topraklarının, kendi yarınlarının ve kendi canlarının derdine düşürülmüş halkımın kolu kanadı kırılmış… Kaldıramıyor kolunu, uzatamıyor yardım elini… Çünkü Anadolu kardeşlerin de tufan sarmış, yangınlar sarmış, düşmanlar sarmış dört bir yanını…

Ancak Suriye Türkleri de Irak’taki Türkmen kardeşlerimiz gibi bizden yardım, imdat beklemekte! Kendi kaderine terk edilmiş, merhametsiz düşmanların zulmüne bırakılmış Suriyeli Türkler, her gün Arap Baas Partisi tarafından her türlü haksızlığa, bakı ve işkenceye maruz bırakılmakta… Anayasal ve kültürel haklarından uzun yıllardan beri yoksun kalmakta. Ana dillerinde okumak, eğitim almak veya kendi dergilerini, kendi gazete ve kitaplarını yayınlamaları… Kendi televizyon ve radyo istasyonlarını; hatta kendi İnternet sitelerini kurmaları bile yasaklanmıştır… Uzun yıllar Suriye’yi yöneten Arap Baas Partisi diktatörü Hafız Esad, asimilasyon politikasıyla çok sayıda Türkleri idam etmiş… Birçoklarını kurşuna dizmiş… Birçoklarını da uzun yıllar hapishanelere atarak unutmuş ve bütün mallarına, arazilerine el koymuş ve ailelerini de topraksızlaştırmıştı… Kim bu kardeşlerimizin seslerini, feryatlarını duymuş, kim?

Şimdi de oğlu Devlet Başkanı Beşar Esad sivil halkın ve hiçbir hakkı olmayıp da haklarını arayan Türk göstericilerin üzerine ateş açtırarak birçok Türk öldürülmüştür. Öldürülen Türklerin sayısı, maalesef gösterilen sayıların çok üzerindedir. Örneğin, sadece Hama Kenti’nde öldürülen Türklerin sayısı 100 den de fazladır. Birçok yaralı ve yüzlercesi de kayıplar listesine geçmiş ve akıbetlerinin ne olduğu da belli değil. Kısaca, Suriyeli Türkler, Hafız Esad dönemi 1982’lerde de on binlerce şehit vermişti. Ve bugün de Suriye’deki Türklerinin yaşamlarının; Saddam zamanında Irak’ta yaşayan Türkmenlerin yaşmalarından hiçbir farkları yoktur. Ayrıca, Türklere karşı orantısız güç kullanılmaktadır.

Lazkiye merkezi ve yakınlarında 265 Türk köyü… Halep ve çevresinde 350 Türk köyü bulunmaktadır. Suriye’nin birçok yerlerinde hemen hemen aynı oranda yerleşmiş Türklerin sayısı; devlet 2 milyon dese de; gerçek Türk nüfusu neredeyse 4 milyon ve hatta üzerindedir. Ayrıca, nüfus kayıtlarında Türk olarak değil de, sadece ‘Müslüman’ olarak yazılmış Türklerin sayısını da Tanrı bilir…

Lazkiye’de, Halep’te mahallelerde, sokaklarda ve Türklerin yaşadığı tüm köylerde konuşulan dil Türkçedir. Ancak yasaklamalar, baskılar, keyfi tutuklamalar ve yıllarca hapishanelere atılmalar… İşkenceler ve asimilasyon devam ettikçe, Suriye’de yaşayan Türkler, her gün biraz daha zayıflatılmakta… Her gün biraz daha öldürülmekte ve sayıları her geçen gün biraz daha azaltılarak tüketilmektedir ne yazık ki. Merhametsiz düşmanların zulmüne bırakılmış… Kendi kaderlerine terk edilmiş bu kardeşlerimiz de bizden yardım beklemekte; “Neredesiniz kardeşlerim? Neredesin Türkiye? diye feryat etmekte... Kim bu bahtsız kardeşlerimizin imdadına yetişecek? Tanrı aşkına, insanlık aşkına; Kim bu hayâsız akını dur diyecek? Kim? Hani; nerede o İnsan Hakları?

“Türk’ün, Türk’ten başka dostu yoktur” deriz de; bu ezilen Türklerin Türk dostları nerede o zaman?

Ben Suriye’deki Türk kardeşlerim adına haykırıyorum! Neredesiniz Türk kardeşler; Türk dostlar? Nerede?
 

Türkiye Sevdalısı

Dost Üyeler
Katılım
26 Eki 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrının emanet verdiği bedende
Cevap: Yok Mu Duyan ?

Sayın Seyyan UZUNOĞLU,

Yüreğinizden yükselen bu çığlık, insanı insan yapan, insanın ruhuna vicdanı yerleştiren Tanrının sesidir. Tanrı insanı insan yapan değerleri herkesin kalbine yerleştirmemiştir. Tanrının kalplerini mühürlediği kişilerde siz vicdan aramayın. Onlarda minnet duygusu aramayın. Onlar yemek yedikleri çanağa tükürmekten başka bir şey bilmezler. Körün arkasına takılmış körler gibidirler. Onlar kendileri gibi herkesin de kör ve sağır olmasını isterler. Onlar bu nedenle birbirlerini ağırlamaktan hiç utanmazlar. Bedenlerinde taşıdıkları kalp onlar için bir et parçası olduğundan bunlarda insan sevgisi yoktur. Bir düşmanın yaptığı soykırım değildir Yüce Türk Milletini yaralayan. Gün gelir hesabı sorulur. Yüce Türk Milletini asıl yaralayan Türk kardeşinin yaptığıdır. Elbet o da gün gelecek anlayacak ve pişman olacaktır.
 
Son düzenleme:
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
204
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Cevap: Yok Mu Duyan ?

Çok Değerli Seyyan Ablacığım,

Yüreğinizden gelen ve hançerenizi yırtarcasına haykırmış olduğunuz bu insanlık ayıbını, sizce duyması gerekenler duymuyor mu sanıyorsunuz? Suriye'de olup bu insanlık acılarını; Türkiye'nin Dış İşleri Bakanlığı ve başında ki zat ve Hükümetin Başkanı izlemez mi sanırsınız?
Türk kökenli kardeşlerimiz bu mezalimi sadece o coğrafyada mı yaşıyorlar? Ya Makedonya da yaşananlar, ya Batı Trakya daki Türk ve Müslüman kardeşlerimize yapılanların, Suriye'de yapılanlardan ne farkı var? Aynı baskı, aynı asimilasyon... Daha geçtiğimiz ay içerisinde, Bulgaristanda ki ırkçı militanların, cuma namazından çıkan, Türk ve Müslüman kardeşlerimize nasıl saldırdıklarını, onları acımasızca nası dövüp hırpaladıklarını biliyor musunuz? Bu insanlık dışı uygulamalar karşısında dışişlerinde herhangibir kınama dudunuz mu?
Sevgili Ablacığım,
Yıllar önce sizlerin anaları, babaları, ataları aynı mezalim ile karşı karşıya kalmadı mı? Yaşamadı mı?
Ama o zaman Türkiye'de ki hükümetin milli davalarımıza bakış açısı belliydi ve bunun gereğini de 1974 yılında yerine getirdi...Allah korusun, ya bugün aynı durum ile karşıkarşıya kalırsanız bana söylermisiniz hangi gerçek ile karsılaşacaksınız?
Lütfen Kıbrıs Milli Davamızda son 10 yılda yaşananlara bir bakınız, analiz ediniz, en haklı olduğumuz Kıbrıs konusunda nereden, nereye geldik? Siz Kahraman Kıbrıs Türk Halkının yıllarca direnerek, Türk Oğlu Türk kalabilmenin mücadelesini yapmış olduğunuz o gazi topraklardaki tüm kazanımlarımız, bugün ne halde! Müzakere masasında görüşülmedik konu kalmadı neredeyse!
Kıbrıs'ta da bir dönüşüm başlatıldı...Hem de en etkilisinden...Orada ki bu değişimin siz de farkındasınız...K.K.T.C'de Milli Davayı savunan 27 tane ulusal derneğimiz var...Lütfen bana söylermisiniz? Özellikle, 'Rum işbirlikçilerinin' ortaya koymuş olduğu tüm teslimiyetler karşısında ne kadar etkili olabildiler ve tepkili bir etkinlik yarattılar?
Geçtiğimiz dönemde yüreklerimizin aynı heyecanla atmış olduğu, yüreklerinden vatan sevdası taşan sevdalıların o topraklarda yaşadığından asla şüphem yoktur...Ama en çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bu kritik dönemde, Mehmet'çiğe ve Türkiye'ye bu kadar fütusuzca dil uzatılan başka bir dönemde yaşanmamıştır...
Benim Mangal Yürekli Güzel Karakterli Ablacığım;
Sizin vatan sevdası ile dolu yüreğinizin bu topraklar için nasıl attığını ve hangi heyecanı paylaştığını en iyi bilenlerdenim, siz de beni en iyi tanıyanların başında gelirsiniz...
Kıbrıs Milli Davamızı, milletimizin yüksek menfaatleri için her platformda savunduğumu da bilirsiniz...
Ben bu otağda yazmaya başladığım yaklaşık üç yıl öncesine döndüğümüz de; her görüntüsünden milli duygular fışkıran bu onurlu otağı tamamen tesadüf eseri görmüş ve burada yazı yazmayı sitenin admininden bizzat ben talep etmiştim... Bugüne kadar yazmış olduğum yazılarım ortadadır...Peki ne değişmiştir ki? Aylardan beri yazılarım bu otağ da yayınlanmaz?
Benim yorumlarım da ortadadır...Var sayalım ki, yanlış anlaşılma odaklı bir hata yaşandı...Bu hatanın büyütülerek, davaya kırgınlığa dönüştürülmesine müsaade edilmesi nasıl kabul edilebilir?
Gerek a-mail yoluyla, gerekse telefonla ulaştığım otağ yönetimi hala burada yazılarımın yayınlanıp yayınlanmaması yönünde bana kesin bir yanıt vermemiştir...
Şimdi soruyorum size, birlik ve beraberliğe en çok gerek duyduğumuz ve aynı ülkü birliğini ve milliyetçi duruşu savunan benim kalemimden çıkan ve fikir birlikteliğimizi anlatan yazılarımın bu otağda neden yayınlanmadığını lütfen bir de siz yorumlar mısınız?
Hiç bir kimse bana şu mazereti öne sürmesin lütfen! ''efendim siz yazılarınızın neden toplu mail olarak duyurulmadığı yönünde yönetime soru sordunuz...'' Evet sordum, hem de defalarca Göktürk kardeşime... Hem de son dönemde, 1-2 kez Kültekin Kardeşime...
Ancak Göktürk'e şunu da söyledim, ya bu uygulamaya son veriniz... Ya da otağın maddi yönüne ben de dahil olmak üzere, yazarlarımızın verebilecek olanlarından katkı talep ediniz... Kültekin Kardeş, bu işin gönül işi olduğunu ifade etti, doğrudur... Pekiyi biz yazarların kalemlerinden dökülen yazılarımız da gönül işi değil mi? Gönüllerimizden taşan duyguları yazmıyor muyuz?
Son söyleyeceğim şey Seyyan Ablacığım; artık benim yazılarım bu otağda yayınlanmıyor ve ben yüreği vatan sevdası için son nefese kadar atacağını bildiğim ablama, bu konuyu şikayet ediyorum...Çünkü benim yüreğimdeki vatan sevdası da tıpkı sizinki gibi...
Sağlığınıza ve kendinize dikkat ediniz ablacığım... Geçen Cuma günü,3 Haziran 2011 tarihinde, adını benim koyduğum HASPOLAT köyünde yaptırmış olduğumuz MEHMETÇİK ANITININ açılışı yapıldı bu gurur gününe katıldınız mı?
Allaha emanet olunuz Seyyan Ablacığım...

Sevgiyle Selamlıyorum
Atilla ÇİLİNGİR
 

GökTürk

Kurucu
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
2
Puanları
38
Yaş
59
Konum
C¤ KIBRIS
Web sitesi
www.kibris1974.com
Cevap: Yok Mu Duyan ?

Merak etmeyin Atilla Bey, size öyle bir yorum yazacağım ki yatık kalkıp dua edeceksiniz ki yorum yazmasaydı diye.

Otağda artık Makaleleriniz yayınlanmadığını kavrayamadıysanız size bunun açık ve net bir açıklamasını yaparım ama sıkı tutunun.

Hiç yapmak istemediğimi bilmenizi isterim ama anlaşılan, anlaşan dilden konuşulana kadar bu konu uzayacak.

Yazarlara boşuna yazılarınız yayınlanmıyor diye ağlayıp sızlamayın, herkes kendi sorununu kendisi çözecek kadar olmalı, ondan bundan yardım almamıza gerek yoktur ben size gereken cevabı vereceğim ama o kadar boş bir işe ayıracak boş zamanı bekliyorum.

GökTürk
 

Türkiye Sevdalısı

Dost Üyeler
Katılım
26 Eki 2010
Mesajlar
190
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrının emanet verdiği bedende
Cevap: Yok Mu Duyan ?

Sorun üçüncü bir kişinin desteğiyle başlamadığından, üçüncü bir kişinin desteğinde çözüme kavuşturmasını beklemek doğru değildir. Konunun tarafları sorunu kendi aralarında çözme imkanı varsa çözmelidirler. Aksi takdirde sorunun tarafı olan kişinin, konuyu tekrar gündeme getirmesi halinde problemin kaynakları sayfayı takip eden üyelere açıklanarak konu sonlanlandırılmalıdır.
 

LİMASOLLU

LİMASOLLU
Katılım
24 Ara 2008
Mesajlar
21
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cevap: Yok Mu Duyan ?

Napan be Gavolle, kimi kimin mekânında kime şikâyet ettiğini bilirmisin? Size olan değil, mekâna olan saygıdan sana bu otağda herkes sesiz kaldı. Üyeler değil, burada ki tüm yöneticiler her şeyi biliyor ve bu güne kadar sizi yasaklamadığımızın tek sebebi Göktürk.
 

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Yok Mu Duyan ?

Candostlarım, canlarım, dava arkadaşlarım.
Atilla Komutanım; rahatsız olduğunuzu duymuş ve hatta bir de geçmiş olsun mesajı atmıştım. Tanrı'ya şükür iyileşmişsiniz ve görüyorum ki bugün 'garip' bir savaşın içindesiniz. Ancak ablacım, yanlış cephelerde be canlarım, yanlış cephelerde! Bakınız, bir ablanız olarak size benden nasihat. Aranızdaki husumet her ne ise kendi aranızda halletmelisiniz. Bu meydan savaşına dönüşmemeli! - çünkü hepimiz Anavatan'a da Yavruvatan'a da gönülden ve de ölümüne bağlı fedaileriz. Yazılarımız, (benim de birçok kez) yayınlanmıyor diye tavatır çıkarmamalı; var bir bildikleri elbet diye düşünmeli ve yazmaya da, savaşa da devam etmeliyiz. Çünkü bu savaş ancak kazanılınca sona erer! Anavatanımız da Yavruvatanımız da bıçak sırtında biliyorsunuz... Sizin de dediğiniz gibi; birleşmemiz gereken en kritik bir zamanda???
Hadi bakalım. Barışalım, birleşelim, güçlenelim... Böyle parça kerçe olmuyor çünkü, olmuyor! Vatan beklemez, ama vatan görevi bizleri bekler...
çılgın seyyan ablanız...
 

GökTürk

Kurucu
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
2
Puanları
38
Yaş
59
Konum
C¤ KIBRIS
Web sitesi
www.kibris1974.com
Cevap: Yok Mu Duyan ?

Sevgili ablacığım, kesinlikle haklısın zaten bende bu sebepten dolayı bu zamana kadar bu konu hakkında sessiz kalmayı tercih ettim.

Bu otağda benim veya diğer yönetici arkadaşlarımın yada "hiç kimsenin makalelerini" yayınlamak zorunda değiliz, kimsenin yazılarını toplu mail ile tüm otağımıza bağlı olan mail guruplarına ulaştırmak zorunda değiliz, hiç kimsenin kişisel egosunu tatmin etmek zorunda değiliz kaldıki buna mecbur değiliz. Kültegin çok doğru söylemiş, bu iş bir gönül işidir.Akşam olunca koltuğa gerilip , bilgisayar karşısına geçip emri vaki komutlarla kişisel reklam ve çıkarlar doğrultusunda hareket etmek zorunda değiliz. Gizli kapılar arkasında şahsıma yönelik karalama kampanyasından ve çeşitli lobi faaliyetlerinden haberdarım.

Anavatan ve yavru vatan hakkında ki milli davamızı savunan her bir yazarın yayınları için yer ayırmak imkansız, bu güne kadar elimizden geldiği kadar buna yer vermeye çalıştık.

Sevgili ablacığım, öyle bir zaman gelir ki; artık nereye gittiğinin önemi kalmaz; Çünkü artık asıl önemli olan, yanında kimlerle nasıl yürüdüğündür!

İşte ben ve yönetici arkadaşlarım şuan o noktaya geldik, bu noktayı susarak anlatmaya çalıştık, bazen susmak o kadar çok şey demektir ki anlayan için ço büyük şeyler ifade eder.

Ne yazık anlaması gerek kişiler anlamadığının yanı sıra sadece sesizliğimizi kendi çıkarına kullanmaya çalışarak başkalarını da bu sorunlara dahil ederek ve taraf toplamaya çalışarak yağ gibi suyun üstüne çıkmaya çalışılmıştır.

Şu sesizliğime iyi bak, kaç olayın birikimi var bunda kim bilir, anlatmadıkça, artık gerçekten benimde sabrım taşmaya başladı...

Hayatta en zor şey; İnsanın kendi kendini teselli etmek zorunda kalmasıdır, ben uzun zamandır kendi iç sessizliğimde, bu olaylarla teselli etmeye çalıştım ve sadece sustum, birçok sefer susmamın anlaşılması için daha fazla susarak anlatmaya çalıştım ama demek ki böylesi yaranmıyor.

Rüzgârın şiddeti ne olursa olsun; Martı sevdiği denizden asla vazgeçmez, bende bu yoldan vazgeçmem ama artık bu yolda benim yanımda benim ortamımda benimle hareket edecek kişileri uyandırmanın zamanı geldi ve geçti.

Hayat öyle lanet bir şey ki; sustuğunda konuşmadın diye pişman eder, konuştuğunda ise susmadığın için kahredersin ama susup konuşmadığım için kendi kendimi teselli etmemin daha beter olduğunu düşünüyorum.

Bildiğim her şeyi söylemek istemedim, fakat söylediği her şeyi çok iyi biliyorum, insanlar cahillik yapar; arzuları çok şiddetli olduğu için değil, vicdanları çok zayıf olduğu için ama kusuru kendisine söylenmeyen adam, ayıbını hüner zanneder, ben bu ayıpları örtmekten bıktım.

Kabul ediyorum! En büyük hatam, yüzüme gülen herkesi kendim gibi sanmamdı, zamana bıraktım ve sesiz kaldım, yeri geldi sesizliğim yüzünden başkaları tarafından hakarete uğradım, haksız yere yüzüme yediğim tükürüğe yarabbi şükür dedim.

İnsanlara ne kadar değer veriyorsan o kadar tepene biniyorlar. Hele bir de verdiğin değeri onlara belli ettiğinde.

Olanları değiştiremem ama, hak etmediğim kadere de boyun eğmem, bunun için herkese bunu açıklama gereği duyuyorum ve inşallah hafta sonu her ne olursa olsun oturup çoktan yazılması gereken bu konuları direkt olarak bir açık mektup şeklinde yazmaya başlayacağım.

Bu konuyu artık kendine has bir başlıkta sitede açarak başka yazarların yâda konuların içeriğinden saptırılmamasını önlemek için, kimin bu konuda bir fikri varsa artık o konu başlığı altında yazmasını istiyorum.

Saygılarımla
GökTürk
 
Üst