Demokrat Parti lideri Namık Kemal Zeybek’in ilk sözü şu
oluyor:
-Sabahattin Bey, Yüce Yaradan’a zerre tereddütsüz olarak iman ettiğim gibi artık zerre tereddütsüz olarak eminim ki Tayyip Erdoğan Türkiye’yi bölünmeye götürüyor.
Zeybek devam ediyor:
-Hayır hamaset yapmıyorum. Bunca yıllık birikimlerimin ışığında söylüyorum ki Türkiye, Kurtuluş Savaşı günlerimizden bile zor bir süreci yaşıyor ve artık finale geliniyor.
DP lideri finalden kastını şöyle açıklıyor:
-Bir proje uygulamadadır ve 12 Haziran seçimleri bu projenin dönüm noktasıdır.
Namık Kemal Bey ara vermiyor:
-Eğer 12 Haziran’da AKP durdurulmazsa Türkiye’nin bölünmesi ve bunun doğal yansıması olarak iç savaş mukadderdir.
Zeybek sözlerini şöyle açıyor:
-Mağrip’de uç verip Orta Doğu’yu saran hadiseler tesadüf değil, projedir ve yeni Yalta düzenlemesini çağrıştırmaktadır. Aynı şekilde Güneydoğumuzda olanlar yani sivil itaatsizlik hadisesi dehşet bir gelişmedir. Buna paralel olarak TÜSİAD’ın alel acele devreye sokulup yıkıcılığın zemin inşasına memur edilmesi de işaret fişeği hüviyetindedir.
DP liderinden devam:
-Yapmamız gereken bu oyunu bozmaktır ve tarih bize bu görevi veriyor... Evet bu oyunu bozmalıyız...
“Nasıl” dememle Namık Kemal Bey şu karşılığı veriyor:
-Milli partiler, bu ülke bölünmesin diyenler, bir araya gelmeliyiz.
Demokrat Parti lideri ayrıntıya giriyor:
-Evet ülke bütünlüğüne iman edenler için böyle bir birliktelik bugün için farzı ayındır.
İyi de bu nasıl olacak dediğimde Zeybek şu karşılığı veriyor:
-MHP ve Sayın Bahçeli bu birlikteliğe önder olmalı ve bu birliği sağlamalıdır. Böyle bir birliktelik büyük bir sinerji yaratır ve MHP’yi yüzde 25’lerin üstüne taşır. Bunun anlamı da AKP’yi iktidardan alaşağı etmek ve bölünmeye dur demektir.
Peki bu birliğin içinde kimler olacak?
Namık Kemal Bey:
-Ben partim DP adına ilan ediyorum, biz MHP ile kayıtsız ve şartsız olarak buna varız. Şunu bunu verin demeyeceğiz, ama sokak sokak gezip merkez sağ seçmene adres MHP diyeceğiz.
DP dışında olanlar?
Zeybek:
-Bana sorarsanız onların bazıları da güç birliğine yani MHP’nin üniter devlet bayrağının altına alınmalı.. Üç hilal toplanma merkezi olmalı.
DP önderi tam bu noktada bir hususun altını ısrarla çiziyor:
-Bakın sizin aracılığınızla ilan ediyor ve taahhütte bulunuyorum, benim böyle bir birliktelikten şahsen zerre bir beklentim yoktur. Aday bile olmam. Hesabım şahsi ve nefsi değil, tarihi sorumluluğumu yerine getirmek istiyorum. Keza DP olarak da asla şartlar ileri sürmeyiz.
Bu ifadeden sonra söylenecek söz yoktur ve teklifin samimiyeti gün gibi aşikardır.
Ve Zeybek’ten son söz:
-Bakın şunu ilave edeyim, bizim Saadet Partisi, BBP ve Türkiye Partisi ile ittifak görüşmelerimiz devam ediyor ve bir problem de yoktur. Lakin seçimde ’Milli Partiler’ olarak birbirimizi böleriz diye endişe ediyorum. Dolayısı ile ’Üç Hilal’in altında toplanalım diyoruz.
Evet DP Genel Başkanı’nın teklifi budur.. Yorum siz okurlarımındır...
SEÇİM HATIRI...
Tayyip Bey, ev ev kahve dağıttırıyor!
İstanbul’dan hemşehrim Sabri Çakıroğlu aradı ve şu bilgiyi verdi:
-Sabahattin Bey, geçen gün kapıya iki genç hanım geldi ve bize mini bir paket uzatarak ’Başbakanımız size bu kahve paketini’ gönderdiler. Afiyet olsun deyip gittiler.
Kahve dağıtma fikri çok çok maliyetli olsa da müthiş! Tayyip Erdoğan “Bir kahvenin kırk yıl hatırı olur” özdeyişinden hareketle dolaylı olarak oy talep ediyor belli ki!
Ancak!
Hemşehrim Sabri Amcamın bu haberi verdikten sonra söylediği şu söz asla görmezden gelinemez!
-Ben bir kahve hatırına vatanumi böldürtmem uşağum!
Varolasın Sabri Amca!
Allah(cc) senin gibi düşünenleri bu ülkeden eksiltmesin!
GERÇEK Mİ...
Bu nasıl bağımsız yargı?
Deniz Feneri olayını biliyorsunuz!
Zekat paralarını çalanların davasıdır.
Alman yargısı bu olayı yargıladı ve sanıkların yazılı itirafları ile karara ağlayarak yapılan hırsızlığı kanıtladı.
Ancak eksik kalan kısım bu hırsızlığın Türkiye ayağının araştırılmasıdır.
Aradan değil aylar, yıllar geçti hâlâ ortada dava yok!
Peki bu nasıl oluyor?
Onlarca generali içeri tıkan bir soruşturma bile davaya dönüştürülüp hayli mesafe alırken bir hırsızlık soruşturmasının davaya bile dönüşmemesi düşündürücü değil mi?
Yoksa bunun sebebi Zekeriya Karaman’la Zahit Akman’ın bu işin merkezinde olmaları mı?
Kim midir onlar?
Başbakan’ın çantasını taşıdığına tanıklık ettiğim yoldaşları!
İnanalım mı Tayyip Bey, yargı gerçekten bağımsız mı?
BULANIK SULAR...
Bin kişiyi öldürdüm diyen nasıl serbest?
Ayhan Çarkın’ı biliyorsunuz!
Seçime geri sayımın devam ettiği şu günlerde “Bin kişiyi öldürdüm” diyerek ortaya çıkan ve devleti Kürtlere soykırım yapmakla itham eden eski özel harekatçı polis!
Çarkın ifşaatlarından sonra savcılığa çağrıldı ve tutuklama talebi ile hakime gönderildi lakin hakim Ayhan Çarkın’ı serbest bıraktı.
Vallahi şok içindeyim!..
Adam bin kişiyi öldürdüğünü haykırıyor ve bazı somut olayları aktarıyor ama yargı oralı değil!
İyi de bu yargı değil midir hâlâ bilinmeyen suçlardan ötürü onlarca insanı tutuklayıp Silivri zindanlarına gönderen?
Bu yargı değil midir basılmayan kitabı terörist ilan eden?
Yoksa bu Ayhan Çarkın seçim öncesinde zihin bulandırsın, ona buna çamur atsın diye ortalığa sürüldü de işini yaptıktan sonra serbest kaldı acaba?
Sebahattin ÖNKİBAR
AYDIN İNSAN; ARAŞTIRIR, YARGILAR VE SONUCA VARIR.
CAHİL, YOBAZ İNSAN; DUYAR, GÖRÜR VE HÜKME VARIR.