Bulaşma kaynağı çiçek hastalığına tutulmuş hastalardır. Hastaların ağız ve boğazlarında bulunan çiçek yaralarındaki mikroplar, öksürük ve aksırıklar sırasında fırlayan tükürük damlacıkları ile etrafa saçıldıkları gibi, deri üstündeki çıbanların cerahat ve döküntüleri de bulaşmaya sebep olurlar.
Çiçek virüsü dayanıklı olduğu için hastanın çamaşırları, yatak ve yemek takımları, ev eşyası, meskenler, hasta taşıyan taşıtlar, temizlenmedikleri takdirde, bulaşmada rol oynayabilirler.
Çiçek bulaşmasında kara sineklerin de büyük önemi vardır. Bu pis mahlûklar her tarafta dolaşırlar. Çiçekli hastaların vücutlarına konarak oralardan aldıkları çiçek virüsünü uzak mesafelere kadar taşıyıp başkalarına da kolaylıkla bulaştırabilirler.
Birbiriyle münasebeti yokmuş gibi görünen ve birbirinden uzak mesafelerde ortaya çıkan çiçek vakalarında karasineklerin büyük rolü mevcuttur.
Çiçek virüsü sağlam insanın derisi veya burun, boğaz muhat gışaları üzerindeki ufak sıyrık ve yaralardan içeriye girmek suretiyle hastalığı hâsıl eder. Virüsü havi tozların teneffüsü hastalığı kolaylıkla bulaştırır.
Çiçek Hastalığı Belirtileri
Virüs vücuda girdikten (10 - 12) gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkmağa başlarlar.
Başlangıç devrinde hastalık birdenbire bir üşüme, titreme ve ateş yükselmesiyle kendisini belli eder. Hasta, vücudunda kırıklıklar ve ağrılar duyar. Bilhassa kalça ve bel ağrıları dikkati çekecek derecede fazladır. Bulantı ve kusmalar olur. Hastanın dili paslanır, genel durumu fenalaşır. Gün geçtikçe hastalık ağırlaşır.
İkinci güne doğru dirseklerde, kasıklarda, koltuk altlarında kızıl lekeleri gibi genişçe, kırmızı lekeler ortaya çıkar. Üçüncü günde, hastanın yüzünden başlamak üzere, kızamık lekelerine benzeyen ufak, kırmızı kabarcıklar peyda olur. Bunlar, az zamanda, kollara ve bacaklara doğru yayılırlar.
Bu devrede hastanın bu halini görüp dikkat edilirse çiçek döküntüleri, kızamığın ve su çiçeğinin tersine olarak, daha ziyade kollara, bacaklara yayılıp sıklaşmaya mütemayildirler. O sırada ateş biraz düşmüş, hastanın durumu hafiflemiş gibi görünür. Fakat zaman geçtikçe döküntüler daha bârizleşir. Üzerleri kabararak içlerinde su toplamağa başlar. Birkaç gün sonra döküntülerin içindeki kirli sarımtırak su, koyulaşarak cerahat haline gelir. Bunların her biri içi irin dolu bir çıban olur. işte çiçek çıbanı budur.
Biraz düşmüş olan ateş o sırada yeniden yükselir. Her tarafa yayılan ve gittikçe sıklaşan çıbanların tesiriyle hastanın yüzü şişer, gözleri kapanır. Çiçek çıbanları yalnız deride değil, başın saçlı kısmında, ağız, burun içinde de çıkarlar. Göz içinde çıkarlarsa gözü harap ederler. Bu çıbanlar, hastaya şiddetli kaşıntı ve büyük bir rahatsızlık verirler.
Bu çıbanlar bazı hastalarda o kadar sıklaşır ki vücudun her tarafı, sıvama, çiçek çıbanlarıyla kaplanır. Bu çıbanların çatlamasıyla ortaya çıkan cerahatli akıntılardan fena bir koku yayılır. Hasta dalgın, ateşli, ağır ve korkunç bir manzara gösterir. Bir takım hastalar bu ağır tablo içinde, şuurlarını kaybederler, abuk sabuk söylenir, yataktan kalkmak, atılmak isterler. Büyük bir sıkıntı içinde çırpınır, dururlar.
Bazısında çıbanların içine kan sızmasından dolayı, bunlar koyu, morumtırak kırmızı bir renk alırlar. Bu hal kanın bozulmasından ileri geldiği için böyle hastaların akıbeti tehlikeye düşmüş sayılır.
Bütün vücudun zehirlenmekte olduğunu gösteren bu şekle (kara çiçek) adı verilmiştir.
Hastalığın (12 - 13) üncü günlerine doğru çıbanlar kurumaya, kabuklanmaya başlarlar. Hastanın ateşi düşer, iyilik alâmetleri baş gösterir. Bu suretle hastalık sona ermiş olur.
Çiçek çıbanları kuruyup kabuklan döküldükten sonra deri üstünde, bilhassa yüzde, bütün ömür boyunca devam edecek olan, yara izleri kalır ki buna (çiçek bozuğu) veya (çopurluk) derler. Bu hal insanların yüz güzelliğini bozan fena bir arızadır.
Çiçek hastalığı sırasında hastalığın şiddetinden dolayı kalp ve damar sisteminin felce uğraması, kanın zehirlenip bozulması en tehlikeli ihtilâtlardandır. Bundan başka gözlerde, kulaklarda husule gelerek sağırlık ve körlükle neticelenen kötü ihtilâtlar da vardır.