Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya Chrome kullanmalısınız.
Gece yarısına doğru Ötüken’de yaman bir fırtına çıktı. Rüzgâr korkunç çığlıklarla uğulduyor, kar deli gibi yağıyordu. Ormandaki kurtların hep birden uluması işin korkunçluğunu arttırıyordu. Soğuk da artmıştı. Bora, tipi, fırtına, kar soğuk Ötüken’i yıllardır görülmemiş bir biçimde kasıp kavuruyordu.
Çalık yatağında inliyor, karısı bütün günün yorgunluğu içinde uyuyor, sonra fırtınadan uyanıyor, fakat davranamıyarak gene dalıyordu. Kaçıncı uyanıp dalışı idi? Bunu pek bilmiyordu. Bir aralık uyanışlarının birinde Çalığı’ın gölgesini ayakta gördü. Kadın yeniden gözlerini kapıyacaktı. Fakat o anda Çalığ’ın ne kadar sayrı olduğunu hatırladı. Gözlerini açtı. Çalık kapıya doğru yavaş adımlarla ilerliyordu. Karısı bu gizli gidişin sebebini anlıyamadı. Çalık kapıdan çıkarsa gene günlerce gelmiyecek ve belki başına daha büyük işler gelecek sandı. Birden seslendi:
-Çalık!
Çalık bu sesi duyunca kapının önünde dimdik durdu. Kımıldamadı ve ses etmedi. Fakat karısı artık iyice uyanmıştı. Yeniden bağırdı:
-Çalık, nereye gidiyorsun?
Bu sefer Çalık yavaşça cevap verdi:
-“Şimdi gelirim” diyerek kapıyı açıp fırladı. Bu konuşmadan Çalığ’ın anası da uyanmıştı. Gelinine sordu:
-Gelin, Çalık gitti mi?
-Gitti.
-Ayakta duramıyordu. Nasıl yürüyecek? Dışarısını tipi savuruyor.
Kadın bu sözlere cevap vermedi. Sonra telâşla kaynanasına bağırdı:
-Çabuk! Çabuk çıra yak!
Çalığ’ın anası yaşından umulmıyacak bir hızla fırladı. Çabucak çırayı yaktı. Çadır aydınlanmıştı. Yaşlı kadın çırayı Çalığ’ın yattığı yere tutunca donakaldılar. Gitti sandıkları Çalık yatağında idi. Fakat göğsüne sapına kadar bir bıçak saplanmış ve Çalık ölmüştü.
Işbara Alp, Sançar’a buyurdu:
-Onbaşı Sançar! Çince iyi okuyan iki Çinli bulup tez bana getir.
-Buyruk senindir.
Işbara Alp öfkeliydi. At uşağı Çalığ’ın öldürülmesi onu pek kızdırmıştı. Demek ki Çalığ’ın öldürdüğü Çin çaşıtı yalnız değildi ve arkadaşı öc almıştı. Sançar iki Çinliyi bulup getirinceye kadar binbaşı, çadırda bir aşağı, bir yukarı dolaştı.
Onbaşının getirdiği iki Çinliden biri durmdan sırıtan yaşlı ve kambur bir herifti. Öteki orta yaşlı ve düzgün kılıklı idi. Işbara Alp Çinlileri süzerek:
-“Çinceyi iyi okur musunuz?” diye sordu. Kambur, geveze bir adamdı.
Söze başladı:
-Elbette okurum beğimiz. Çin’de olsaydım şimdiye kadar...
Binbaşı onun sözünü kesti:
-Sana bunları sormadım. İyi okur musun dedim.
-Okurum beğimiz.
-Ya sen.
-Okurum.
-Şimdi size Çince bir mektup okutacağım. Eğer biriniz yanlış okursa kendini yok bilsin.
Sonra orta yaşlı Çinliyi göstererek Sançar’a buyruk verdi:
-Sen bunu al, dışarda beni bekle!
Sançar, Çinliyi alarak çıktı. Işbara Alp bitiği(mektubu) kambur Çinliye uzattı:
-Şunu oku bakalım. Sonra Türkçeye çevir. Doğru çevirmezsen ne olacağını biliyorsun.
Çinli uzatılan mektubu ilk önce kendi kendine bir okudu. Fakat okuyunca benzi sarardı. Elleri titremeğe başladı.
-Ne yazıyor?
-Beğimiz... Kötü şeyler... Çok yaman...
-Sen yahşılığına, yamanlığına karışma. Ne yazıyor?
Çinli biraz yutkundu. Kendini toparlamağa çalıştı. Sonra Türkçeye çevirmeğe başladı:
Yüce Çin Kağanına:
Sadık kullarınızdan May-tu-çing buraya gelerek buyruklarınızı bildirdi. Buyruklarınız yapılacaktır. Türk ülkesinde şimdi biraz açlık vardır. Bu yüzden ilkbaharda Çin’e akın edeceklerdir. Şen-king ve İ-çing Katun hâlâ Türk kağanını kandırmağa uğraşıyorlar. Kendi ailelerinin gene Çin’e kağan olabileceğini umuyorlar. Burada Kür Şad, Çinliler’e çok düşmanlık gösteriyor. Amcaları Kara Kağan, İ-çing ile evlendi diye Kür Şad ve Tulu Han, kağana düşmandırlar. Fakat bunu belli etmiyorlar. Bu fırsattan yararlanarak aralarına yağılık sokmak, Türkler’i ikiye bölmek sonra hepsini ezmek kabildir. Şen-king artık eski hareketini kaybetmiştir. Güzel bir Türk kızına vurulmuştur. Şimdi hep onun ardındadır. Bu yüzden bir Türk onbaşısı ile dövüşmüş, Kür Şad’dan dayak yemiştir. Bu bitiği ben sadık köleniz Van-zin-şan size May-tu-çing ile gönderiyorum.
Işbara Alp’ın yüzü pek sertleşmişti. İkinci Çinliyi çağırarak bir de ona okuttu. İki Çinlinin sözleri birbirine uyunca çadırından çıktı. Kendisi gelinceye kadar iki Çinliyi bir yere bırakmamasını Sançar’a söyledikten sonra atına atladı.
Binbaşı Alp, diz yere vurarak Kür Şad’ı selâmladığı zaman o, kendisine yeni verilmiş katı bir yayın denemelerini yapıyordu. Binbaşının yüzüne baktıktan sonra:
-“Işbara Alp! Sanırım kötü bir haber getirdin” dedi.
-İyi bildin Şad. Ötüken’in içine kadar çaşıt girmiş de haberimiz yok.
-Bu çaşıt Çinli, değil mi?
-Evet.
-Böyle olacağı belli idi. Kim imiş? Tuttunuz mu?
Işbara Alp, Çalığı’ın ortadan yok olmasından başlıyarak öldürmesine ve mektubun tercümesine kadar olan bütün işleri Kür Şad’a anlattı. Bitiği de kendisine verdi.
Kür Şad biraz düşündü. Sonra Işbara Alp’a şöyle dedi:
-Biz işi bildiğimiz gibi bitireceğiz. Ondan sonra kağana bildireceğiz.
Sonra, kapıda nöbet bekliyen eri çağırarak yasavulbaşının hemen bulunmasını buyurdu.
Yasavulbaşı Bağa Tarkan çabuk geldi. Üçü birden atlanıp yola koyuldular. Kür Şad işi Bağa Tarkan’a söylediği zaman koca yasavulbaşı dişlerini gıcırdattı.:
-“Bu yabancıların günün birinde Ötüken’i satacaklar da haberimiz olmayacak” diye mırıldandı.
Üç atlı Van-zin-şan’ın çadırına uğrayıp onun Şen-king’in yanında olduğunu öğrendikleri zaman gülümsediler. Oraya varmaları uzun sürmedi.
Kür Şad, arkadan Işbara Alp ve Bağa Tarkan çatık yüzlerle Şen-king’in çadırına girerek şaşkınlık ve telâşla ayağa kalktılar. Şen-king, Kür Şad’dan, Van-zin-şan da Işbara Alp’tan fena halde ürkmüşlerdi. Öteki Çin subayı ise kendilerinin de üç kişi olduğunu düşünerek bu üç Türk’ün kendileriyle dövüşmeğe geldiğini sanmış, yüreği çarpmıştı. Türkler’in uafak bir şeye kızdıkları zaman dövüşmeğe geldiklerini biliyordu.
Kür Şad, bitiği Şen-king’e fırlatarak:
-Şunu oku, dedi.
Çin beği bir şey anlamadan mektubu yerden aldı. Açtı Van-zin-şan mektuba göz atıp tanıyınca büsbütün sarardı. Hatta biraz sendeledi. Şen-king ise mektubu okuyup bitince şaşkınlıkla elinden düşürdü. Sonra Van-zin-şan’a :
-“Alçak!” diye haykırarak kılıcına davrandı. Kür Şad bir adım attı:
-“Hemen pusata el atma. Bizim onunla daha konuşacaklarımız var” dedi. Sonra Van-zin-şan’a döndü:
-Çaşıt başı! Foyan meydana çıktı. Şimdi bize doğru söyle. Işbara Alp’ın at uşağını sen öldürdün değil mi? bizi boşuna yorma. Sen öldürmedinse bir arkadaşın var, o öldürdü demektir. Yasavulbaşı seni kırbaçla söyletmeden önce kendin doğruyu söyle!
Van-zin-şan, Kür Şad’ın şakaya gelmez yiğit olduğunu biliyordu. Korku ve ter içinde:
-“Ben öldürdüm!” diye bildi.