LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI
Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923 tarihinde
İsviçre’nin
Lausanne (Lozan) şehrinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle
İngiltere,
Fransa,
İtalya,
Japonya,
Yunanistan,
Romanya,
Bulgaristan,
Portekiz,
Belçika,
S.S.C.B,
Yugoslavya temsilcileri tarafından,
Lozan Üniversitesi salonunda imzalandı.
Buna göre, kısa bir süre sonra, barış yapılması gerekliydi. İtilaf devletleri, barış görüşmelerine T.B.M.M. hükümetiyle Osmanlı hükümetini davet ettiler. Bu durum T.B.M.M. hükümeti tarafından olumlu karşılanmadı. Yapılan toplantıda
Ankara hükümeti, Osmanlı hükümetiyle ilişkisi bulunmadığını ve
Türkiye’yi yalnız Ankara hükümetinin temsil edebileceğini, aksi halde toplantıya katılmayacağını İtilaf hükümetlerine bildirdi. Bu sırada
İngiltere’de savaş taraflısı
Lloyd George kabinesi düştü. Yerine barış taraflısı Bonarlow kabinesi geçti. Kabinede Dışişleri bakanlığı görevi Lord Curzon’a verildi. Curzon, barış görüşmelerinin hemen başlatılması için, diğer devletlerle ilişki kurarak, çalışmalara başlamıştı. Fransa, İtalya ve Yunanistan görüşmelere hemen başlama kararı aldılar. T.B.M.M. Hükümetinin uyarmasını da dikkate alan bu devletler, Lozan konferansına yalnız Ankara hükümetinin katılmasında bir sakınca görmediklerini Lord Curzon’a bildirdiler. Lord Curzon da durumu Ankara’ya yazdı. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti çağrıya olumlu cevap verdi ve Ankara’da Lozan’a gidecek heyet seçildi. Heyete İsmet Paşanın (
İsmet İnönü) başkanlık etmesi kararlaştırıldı. Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka’dan gayrı müşavir olarak heyete, Münir Ertegün, Muhtar Çilli, Veli Saltık, Zülfü Tiğrel, Zekai Apaydın,
Celal Bayar, Şefik Başman, Seniyettin Başak, Şevket Doğruer, Tevfik Bıyıklıoğlu, Tahir Taner, Nusret Metya, Hikmet Bayur, Zühtü İnhan, Fuat Ağralı, Mustafa Şeref Özkan, Şükrü Kaya, Hamit Hasancan, Ruşen Eşref Ünaydın ve Yahya Kemal Beyatlı Beyler de alındı. Konferansa katılan Türk gazetecileri;Ahmet Cevdet,
Ahmet Şükrü Esmer,
Hüseyin Cahit Yalçın,
Velit Ebüzziya, Kerami Kurtbay, Mecdi Sayman, Kemal Salih Sel, Asım Us, Ahmet Hidayet Reel Beylerdi.
Türk Murahhas heyeti Lozan’a gitmek üzere Ankara’dan 4 Kasım 1922’de törenle uğurlandı. Konferansın açılış tarihi olarak önce 13 Kasım kararlaştırılmıştı. Ama bu arada müttefikler birtakım tertiplere başvurdular; nitekim Türk heyeti Lozan istasyonunda, devlet ileri gelenleri tarafından bilhassa karşılanmadı. İnönü bu durumdan yararlandı ve Fransa başbakanı ve dışişleri bakanı Poincare’nin özel davetini kabul ederek Paris’e gitti, onunla konuştu. Bu görüşme İngilizleri etkileyecekti. Fransız basınında Türkler için yararlı yayınlar yapıldı. Konferans ancak 20 Kasım saat 3:30 ‘da Mont Benon gazinosu salonunda açıldı. Müttefikler bu konferansı “ Şark İşleri Konferansı “ olarak adlandırdılar. Onlara göre bu, 1914’ten beri doğunun huzurunu bozan savaşlara kesin olarak son vermek ve karşılıklı anlaşmaya varmak üzere toplanan bir konferanstı. Bu sebeple Lozan’daki görüşmeler sırasında İsmet Paşa, Osmanlı hükümetiyle ilgili bütün meselelerle uğraşmak zorunda kaldı. Mustafa Kemal Paşa bu durumu, Nutuk’ta “ Lozan sulh masasında bahse mevzu olan meseleler üç, dört yıllık yeni bir devreye münhasır kalmıyordu. Konferansta, yüzyıllık hesaplar görülüyordu. Bu kadar eski, bu kadar karışık, bu kadar mülevves hesapların içinden çıkmak, elbette o kadar basit ve kolay değildi “ diye belirtir ve İsmet Paşanın karşılaştığı güçlükleri anlatır. Konferans İsviçre Konfederasyonu başkanının bir konuşmasıyla açıldı. İsmet Paşa bu ilk toplantıda salona Lord Curzon ile birlikte girdi ; konferansa Lord Curzon başkanlık edecekti. İsviçre başkanı nutkunu “ Yeryüzündeki iyi niyetli insanlara selam “ söyleriyle bitirdi. Açılış töreninde İtalya başbakanı Mussolini ve Fransa başbakanı Poincare de bulunuyordu. İsviçre Konfederasyonu başkanından sonra Lord Curzon bir konuşma yaparak “ Eğer delegelerin hepsi aynı uzlaştırıcı ruhla çalışırlarsa, masaya gelecek her meseleyi çözmek ve barış yapmak isteğini duyarlarsa, amaca ulaşmak kolaylaşacaktır “ dedi. Bu konuşmadan sonra kendisinin, taraflardan biri olduğunu düşünerek İsmet Paşa söz istedi ve konuşmasında Türkiye’nin uğradığı haksızlıkları saydı. Anadolu’daki tahribatı, yapılan mezalimi, halkın çektiği acıları anlattı. Konferansa bir ricacı olarak gelmediğini de tekrarladı. Asıl görüşmeler, 21 Kasım’da saat 11:00’de , Chateau d’Uhy otelinin büyük salonunda başladı. Oturumun başkanı Lord Curzon idi. Konuşmalar sert bir hava içinde başladı. İsmet Paşa, komisyonlardan birinin başkanlığının Türklere bırakılmasını, genel sekreterliğe bir Türk yardımcının verilmesini ve Türk delegeleri sayısının ikiden üçe çıkarılmasını teklif etti.
Bu tekliflerin hepsi karşı tarafça reddedildi. Yalnız
Boğazlar meselesi konuşulurken bu konuşmalara
Karadeniz’de kıyıları olan devletlerin temsilcilerinin çağrılması teklifi olumlu karşılandı. Konuşmaların bu kısmına
Sovyetler Birliği ile Romanya ve Bulgaristan temsilcileri de katıldı. İsmet Paşa bütün oturumlar boyunca
Fransızca konuştu. Konferansta önce üç ana komisyon kuruldu. Bunların sayısı gerekirse artırılacak yahut alt komisyonlar seçilecekti.
Ana komisyonlar: 1-Topraklara, askerliğe ve Boğazlar’a ait işler komisyonu. 2-Ekalliyetler ( azınlıklar ) komisyonu. 3-Mali, iktisadi ve hukuki işler komisyonuydu.
Bunun dışında alt komisyonlar da kuruldu. Lozan’da karşılaşılan ilk çetin mesele Batı Trakya meselesi oldu.Bu topraklar son elli yıl içinde, Türkler, Bulgarlar, Yunanlılar arasında çeşitli bölünmelerle el değiştirmiş ve bu konuda yapılan her incelemede , o andaki duruma göre verilen istatistikler ayrı sonuçlar doğurmuştu.
Lozan konferansına gidildiği zaman,
Batı Trakya’da Türk nüfusu, diğer nüfusa nazaran çoğunluktaydı. Türk kuvvetleri bir taraftan Meriç hattına ilerlerken öte yandan bazı milis teşkilatçıları Batı Trakya’da mahalli teşebbüslere girişmişler, bir müslüman hükümet kurmayı bile tasarlamışlardı. Ankara’nın barış istemesi üstüne, Batı Trakya’da Yunanistan’dan geri alınacak topraklar meselesiyle ilgili çalışmalara yer verilmedi. Çünkü Türkiye, Batı Trakya’yı Birinci Dünya savaşından önce elden çıkarmıştı. Bu durum, birtakım antlaşmalara dayanıyordu. Batı Trakya, saldırıya uğrayan ve Yunanlılar tarafından zorla işgal edilen Türk topraklarına benzer durumda değildi. Milli misak sınırları içinde de bulunmuyordu. Fakat ortada bir Karaağaç meselesi vardı ve burası, Edirne’nin bir mahallesiydi. Yunanlılar Edirne’yi işgalleri sırasında Karaağaç’ı ele geçirmişlerdi; Mudanya antlaşması,
Meriç nehrine kadar Türk topraklarının Türklere geri verilmesini kabul ettiği halde, Meriç’in batı kıyısına düşen ve Edirne’nin bir mahallesi durumunda olan Karaağaç meselesini barış konferansına bırakmıştı.
Konferansta Yunanlılar bu konu üstünde direndiler. Boğazlar, azınlıklar ve diğer meseleler üstünde de olumlu ilerlemeler olmadı. Konferansın açılışı üstünden bir ay geçti. Ele alınan meselelerin çözümü konusunda, her iki taraf da görüşünü değiştirmedi. İsmet Paşa bu hava içinde, Ankara’ya durumu bildirmek ve konuyu daha yakından görüşebilmek için heyetten
Hasan Saka Bey’i memlekete gönderdi. Hasan Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde Türklerin Lozan’daki tutumunu ve diğer devletlerin öne sürdüğü meseleleri bütün açıklığıyla anlattı. Bir kısım konuşmacılar silaha sarılmaktan ve meseleleri silah gücüyle çözümlemekten söz ettiler. Hasan Bey’in mecliste verdiği bilgilere göre birinci komisyonun ele aldığı meseleler şunlardı :
a ) Boğazlar Meselesi : Türk tezine göre : Karadeniz ve Çanakkale Boğazları Türkiye’nin hakimiyeti altındaki topraklar üzerinde ve Milli misak sınırları içindedir. İstanbul ve Marmara’nın güvenliği için Boğazlar, Türk hakimiyeti altında olmalıdır. Türkiye, bu ilkeler kabul edildikten sonra Boğazlar’ın milletlerarası ulaştırmaya açılması konusunda ilgililerle birlikte karar alabilir. Sovyetler Birliği dışişleri bakanı Çiçerin, Türk tezini destekledi ve bu tutum Türkiye için faydalı oldu. Nitekim görüşmeler, Boğazlar hukuku hakkında Türkiye’nin sunduğu tez üstünde devam etti.
b ) Azınlıklar Meselesi : Anadolu’daki zafer, Anadolu Rumluğuna ve Anadolu’daki Ortodoks kilisesine son verdi. Kaçan Yunan ordusuyla birlikte Yunan adalarına Rum göçmen akını başladı. Bunların sayısı yaklaşık olarak 263000’i bulduğu gibi, Yunanlıların “ pontus “ dedikleri Karadeniz kıyılarındaki Rumlar da, aynı şekilde çekildiler. Antlaşmaya göre yapılacak “ mübadele “ sonunda, Anadolu ve Doğu Trakya’da Rum kalmayacaktı. Türkiye’deki azınlıkların hakları Avrupa’da imzalanan antlaşmalar çerçevesi içinde Türkiye hükümeti tarafından korunacaktı. Türkiye’ye komşu ülkelerdeki Türk azınlıklarının hakları da aynı antlaşma hükümlerine bağlıydı. Bu görüş İstanbul’da kalacak Rumlarla, Batı Trakya’da kalacak Türkler meselesini ortaya çıkardı. Hıristiyan heyetlere göre eski Bizans’ın son hatırası olan patrikhane yüzünden tartışmalar uzadı.
c ) Musul Meselesi : Musul vilayeti bakımsız, yıkılmış, fakat taşıdığı petrol rezervleriyle daima ilgi çeken bir bölgeydi. Bu yüzden Irak ve Musul vilayetlerini İngilizler, kendilerine verilecek bir toprak sanıyorlardı. Sevr antlaşmasıyla Güneydoğu Anadolu’da kurulması kararlaştırılan Kürdistan için Musul’un ellerinde bulunmasını ve bu yolla İngiliz ordusunun bu bölgede yerleşmesini gerekli görüyorlardı. Mütareke imzalandığı zaman ( 30 - 31 Ekim 1918 ), Musul şehri ve yöresi İngilizlerin elinde değildi. İngilizler Musul’u mütarekeden sonra ele geçirdiler ve Irak’ta bir kukla hükümet kurarak bir hükümetle bazı antlaşmalar yaptılar. Bu konudaki Türk tezi şuydu : • Musul vilayetinde çoğunluk Türktür. • Coğrafi ve siyasi bakımdan bu vilayet, Anadolu’nun ayrılmaz parçasıdır. • Türkiye’nin bir parçası olan bu topraklar hakkında İngiltere’nin imzaladığı antlaşmalar yersizdir. • Musul vilayeti, İngilizler tarafından mütarekeden sonra işgal edilmiştir. Bu sebeple, aynı durumda olan öteki Türk toprakları gibi, anavatan verilmelidir.
Lord Curzon bu görüş ve isteklere karşı çıktı. Fransız ve İtalyan temsilcileri de onu desteklediler. Bu topraklar konusunda, gelecekte kurulması düşünülen bir kurulda ele alınması görüşü ortaya atıldı. İsmet Paşa bu görüşe karşı direndi ve “ Dünyada hiç kimse,
Musul meselesinden dolayı sulhun tehdit edilmesini istemez “ diyerek meseleye barışçı bir çözüm yolu aradı. Fakat İngiltere de görüşünde direnerek ortada bir savaş tehlikesi olduğunu ve Milletler Cemiyeti misakının II. maddesine göre İngiltere’nin bu meseleyi çözümleyecek güçte bulunduğunu ileri sürdü. İsmet Paşa, dünya kamuoyunun bu konuda Türk davasına destek olacağı inancını belirtti. Musul meselesi, Milletler Cemiyeti’nin araştırma ve hakemliğine bırakıldı. Milletler Cemiyeti, Türk görüşünü benimsemedi. İkinci komisyon, Türkiye’deki yabancıların hakları meselesiyle uğraştı. Kapitülasyonlar meselesi de yalnız Lozan görüşmelerinin değil, Türk Milli mücadelesinin de ana konularından biriydi. Kapitülasyonla eski Osmanlı İmparatorluğuyla batılılar arasında yapılmış birtakım antlaşmalardı. Bunlar, Osmanlı Devleti güçten düştükçe, Türkiye’nin yarı sömürgeliğini kanunlaştıran bir nitelik kazanmıştı. Lozan konferansında karşı taraf bu şartları sürdürmek istedi. Kapitülasyonların en önemli noktası gümrük tarifeleriydi. Türkiye gümrüklerinde gerekli gördüğü tarifeleri uygulayamayacaktı. Bu durum, ülkede sanayinin gelişmesini, iktisadi kalkınma ve hakimiyeti sağlayıcı ve koruyucu tedbirlerin alınmasını önlüyordu. Ayrıca devletin yargı bağımsızlığına, ulaştırma haklarına engel oluyordu. Konferansta Türk tezi, kapitülasyonların kesin olarak kaldırılması yönündeydi. Karşı taraf adına Lord Curzon, kapitülasyonları : “ Türkiye’nin ticaret ve servet kaynaklarının geliştirilmesi için yabancılara verilmiş garantiler “ sayıyordu. İsmet Paşa’nın karşılığı ise kesindi: “ Yabancıların Türkiye’deki durumu, mütakil ve kendi mukadderatına sahip medeni milletlerin kanunlarına benzer kanunlarla garanti edilmiştir. ” Bu konuda Türk heyeti, yabancı hukukçuların danışmanlıklarından da faydalandılar. Yabancı kaynaklardan örnekler derlendi. İsmet Paşa’nın savunduğu Türk görüşü “ Kapitülasyonların, iki taraflı mukavelelerden ibaret bulunduğunu ve ebediyen feshi mümkün olmadığını kabul etmek, elbette ki haksızlık olur. Müddetleri belli olmayan muahedeler “ Rebus Sic Stantibus ( değişin şartlara göre antlaşma yenilenir ) kaydına uyar “ Bu kayıt, “ bir antlaşmanın yapılmasını gerektiren durumlarda değişiklik olunca ve antlaşmanın iki tarafın isteğiyle değiştirilmesi mümkün olmayınca, taraflardan yalnız biri, o antlaşmayı kaldırabilir. “ şeklinde belirtildi. Konferansın havası gittikçe sertleşti. Konferans yönetmenliğine göre ( madde 5 ) kurulan Mali ve İktisadi Meseleler komisyonuna Fransız delegesi Baver başkanlık etti. En önemli konu “ Düyuni Umumiye “ denilen Osmanlı borçlarıydı. Gerçekte bu borçlarla yeni Türkiye’nin ilgisi yoktu. İsmet Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin eski Osmanlı İmparatorluğunun borçlarının kendine düşecek payı ödemeyi kabul ettiğini belirterek “ işgal ettiği vilayetleri harabeye çeviren Yunanlıların verdikleri her türlü hasarın da tazmin edilmesini “ istedi. İşgal masrafları üstünde de söz alan İsmet Paşa, görüşünü, “ Adalet ve hakkaniyet, Türkiye’den askeri işgal masraflarının istenilmesi şöyle dursun, bu işgallerin ona verdiği hasarların tazmin edilmesini icap ettirir ” şeklinde açıkladı. Yunan başbakanı Venizelos’un konuşması üstünde tartışmalar uzadı. Osmanlı borçları üstünde de kesin bir sonuç alınamadı. Komisyonlar 28 Ocak’ta raporlarını hazırladılar. Fakat önemli konuların hiçbiri çözümlenemedi ve ana konularda görüş birliğine varılamadı. 31 Ocak’ta her üç komisyon kendi aralarında toplanarak, Türk murahhas heyetine, kendi görüşlerine göre bir antlaşma tasarısı verdiler. 4 Şubat’ta imzalanması istenen bu antlaşma tasarısını Türk heyetinin 4 gün içinde inceleyerek cevaplandırılması gerekiyordu. Müttefiklerin verdiği barış antlaşması tasarısı İsmet Paşa tarafından kabul edilmedi. Bu antlaşmanın kabul edilmesi, Türk İstiklal Savaşı’nın sonuçlarını ülke aleyhine kötüye kullanmak demekti, kabul etmemek ise savaşı yeniden başlatacaktı. Bu hava içinde toplantı ertelendi. Türk heyeti Türkiye’ye döndü ( 7 Şubat 1923 ). Lozan görüşmeleriyle ilgili konuşmalar, Millet Meclisi’nde çok sert tartışmalardan sonra 6 Mart 1923’te bitirildi. Bu sırada İsmet Paşa Hariciye vekilliğine getirildi. İtalyan delegesi Montangna’nın toplantıda bulduğu bir çözüm üstünde duran İsmet Paşa, yüz sayfalık tasarıya on beş sayfalık bir cevabi nota hazırladı, İngiltere, Fransa ve İtalya’ya gönderdi ( 8 Mart ). Bu notaya göre, birinci toplantı, Türkiye’ye barış şartları zorla kabul ettirilmek istendiği için sonuç vermemişti. Ayrıca yeni tasarıda, Lozan’da Türk heyeti tarafından kabul edilen bütün şartlar gösterildi. Adı geçen devletler bir notayla cevap verdiler ( 28 Mart ). İsmet Paşa bunu yine bir notayla cevaplandırdı ( 7 Nisan ). Notada Lozan Konferansının 23 Nisanda yeniden toplanması istendi. Bütün devletler bu yazıya olumlu yanıt verdiler. Bunun üzerine İsmet Paşa eski yardımcılarından bir kısmını yanına alarak 21 Nisanda Lozan’a gitti.